SanatFreddie Mercury: Kral, Kraliçe İle Tanışırsa

Elif Ezgi Kılınç3 sene öncen/a22 dakika

Eşsiz sesiyle Freddie Mercury’nin rock müziğin kralı olduğu olgusu, birçok eleştirmen tarafından kabul görmüş yadsınamaz bir gerçektir. Brian May ve Roger Taylor’ın kurucuları arasında bulunduğu “Smile” grubunun ’60’ların sonlarına doğru dağılma sürecine girmesiyle kral, kraliçe ile tanıştı. 1970 yılının başlarında, rock müziğin 4 oktavlık sesli Kralı Freddie Mercury, May ve Taylor’ı “Smile” grubunun devam etmesi konusunda ikna etti ve yeni kurdukları grubun adı “Queen”di…

İkon

Queen grubunun baş solisti ve söz yazarı olmasının yanı sıra klavye de çalabilen Mercury’nin kusursuz bir sesi vardı. Öyle ki Freddie doğuştan sahip olduğu ve kalıtsal olduğu düşünülen 4 fazla dişini, sesini olumsuz yönde etkileyebileceğini düşündüğü için hiçbir zaman düzelttirmedi. Bıyık bırakmasının ve gülerken sık sık eliyle ağzını kapatmasının nedeninin dikkatleri dişlerinden uzaklaştırmak olduğu düşünülüyordu. Durum böyle bile olsa Freddie, bıyıkları ve giyim tarzıyla döneminin takip edilen stil ikonu olmayı başarmıştı. Eşsiz müzik dehasının ilginç ve renkli bir giyim tarzı vardı. Kişiliğinde barındırdığı her türlü rengi üstüne geçiriyor gibiydi.

Modayı, sahnede tiyatral hareketleriyle harmanlayarak sergilemesi seyircisine bir şeyler anlatmayı amaçladığını düşündürüyordu. O sahnesinin kralıydı. Ve, her açıdan dinleyicisini ele geçiriyordu. Pembe, sarı, mor, şortlar, deri etek, rengarenk ceketler, pullu takım elbiseler veya payetli tulumlar… İnanılmaz renkli kişiliğini adeta her yönüyle kucaklıyordu. Doğal olmaktan ve bunu sergilemekten korkmayan nadir kişilerdendi. O hem seçtiği kişiydi hem de olduğu. Hem Freddie Mercury’di hem de Farrokoh Bulsara. Hem Britanyalı’ydı hem de Zanzibar’lı. Hem feminen hem de maskülendi. Hem rock söylerdi hem de opera, pop ve hatta disko. Her ne yapmak istiyorsa bunu eksiksiz ve kusursuz bir şekilde yapmayı başarıyordu.

Sadece sahnede durması ve bakması bile kalabalığı heyecanlandırması için yetiyordu. 5 Eylül 1946’da Zanzibar’da başlayan ve 24 Kasım 1991’de Aids’e bağlı zatürre sonucu hayatını kaybetmesine kadar geçen kısacık yaşantısına bir sürü hit parçayı sığdırmayı başarmış rock müziğin taçsız kralıydı o. Aslında, kostüm olarak taç giydiği görülmemiş bir şey değildi.

Aslan, Peri ve Yengeç

Mart 1971’de grubun son üyesi ve basçısı olan John Deacon’ın da katılmasıyla gelmiş geçmiş tüm zamanların en efsanevi rock grubu tamamlanmış oldu. Grup tamamlandıktan yaklaşık 2 yıl sonra 13 Temmuz 1973’de ilk albümleri olan “Queen”i piyasaya sürdü. Queen albümünün yayınlanma aşamasında önemli bir gelişme daha oldu. 1969 yılında Ealing College’de grafik tasarımı eğitimini tamamlayan Freddie Mercury, 1972 yılında Queen grubunun ilk amblemini tasarlamıştı. Zodyak ile de ilgili olduğunu düşündüğüm Freddie, grubun amblemini grubun üyelerinin burçlarına göre tasarlamıştı.

1972’de tasarladığı amblemin tanıtımını tam bir yıl sonra yapacak olan Freddie, 19 Temmuz doğumlu Brian May’in burcu için bir yengeç, 26 Temmuz doğumlu Roger Taylor ve 19 Ağustos doğumlu John Deacon için ikişer tane aslan ve Freddie’nin kendisi için başak burcunu temsilen periler ile Queen amblemini süslemişti.

My Fairy King

Freddie’nin Mercury soyadını seçmesinin de bir rastlantı olduğunu düşünmek, duruma fazla iyimser yaklaşmak olurdu. Grup üyelerinden Brian May’e göre; Freddie, soyadını “Queen” ismini verdikleri ilk stüdyo albümlerinde yer alan ve kendisinin yazdığı “My Fairy King” parçasından ilham alarak değiştirdi. Freddie’ye göre ise seçtiği sahne adının, onun bambaşka bir adam olduğunu vurgulaması içindi. Freddie’nin Mercury soyadını seçmesinde sadece bu iki durumu etken olarak kabul etmek rock müziğin “Peri Kral”ını basite indirgemek olurdu. Etken olarak göz önüne alınabilecek bir diğer seçenek başak burcunun yönetici gezegeni olan Mercury yani Merkür Gezegeni. Bazı astrologlara göre doğum haritasında Merkür, Güneş’in yöneticisi olduğu için Freddie’nin Mercury soyadını seçmesi kaçınılmazdı.

Freddie’nin, Mercury soyadını alması açısından en büyük etkenin “My Fairy King” şarkısı olduğu düşünülsede diğer seçeneklerin etkisi olduğu inkar edilemez. Özellikle Freddie’nin, çalışkan, titiz ve pratik olmak gibi başak burcunun öne çıkan özelliklerini ziyadesiyle bünyesinde barındırdığını göz önüne alırsak aksini düşünmek çok güçleşecektir.

Bohemian Rhapsody

1975 yılına doğru geldiğimizde kusursuz sesiyle Freddie Mercury, sahip olduğu müzik dehasını taçlandıracak bir rock efsanesini piyasaya sürmek üzereydi. Grubun, 1975 yapımı stüdyo albümü olan “A Night at the Opera” için tamamı Freddie Mercury tarafından yazılan “Bohemian Rhapsody” neredeyse 6 dakika uzunluğundaydı. Bu durum o dönemin şartları için oldukça riskliydi. Çünkü, yapımcılar da dahil olmak üzere birçok eleştirmen altı dakika uzunluğunda bir şarkının ilgi görmeyeceğini düşünüyorlardı. Freddie ise başyapıtından bu kadar kolay vazgeçmeyecekti. Freddie tüm riskleri de göze alarak grubunu şarkının kayıt aşamasında her açıdan yönlendirdi. Özel bir çaba ve üstün bir özveriyle kaydedilen bu baş yapıtın opera kısmını kaydetmek ise grubun 3 haftasını alacaktı.

Grup, Bohemian Rhapsody’yi 24 Ağustos 1975’te Galler, Monmouth’da bulunan Rockfield stüdyolarında kaydetmeye başladı. Freddie, şarkının “Mamma Mia!”, “Gelileo”, “Figaro” sözcüklerini seslendirirken sesinin çıkabildiği ve inebildiği oktavları kullanıyor ve sözcükler kulağa bir koro tarafından seslendiriliyormuş hissi uyandırana kadar sesini alt ve üst oktavlara taşıyordu. Freddie, şarkıda seslendirilen “Galileo” kısmını grubun gitaristi Brian May’e ithafen yazmıştı. Çünkü May, bir astrofizikçiydi.

Üzerinde büyük bir emek olan bu şarkının yayımlanmasından iki yıl sonra, yani 1977 yılında son 25 yılın en iyi şarkısı seçildi. Freddie Mercury’nin imzası gibi olan bu parça adını birçok listenin üst sıralarına yazmayı başarıyordu. Dünya çapındaki asıl başarısını ise single olarak yayınlandığında tadacaktı. UK Singles Chart’ta 9 hafta boyunca kalmayı ustalıkla başaran Bohemian Rhapsody, 1976 yılı itibariyle 1 milyondan fazla satış elde etti. İlerleyen yıllarda şarkının aynı versiyonu yeniden yayımlanacak ve ilk yayımlandığı andaki başarısını katlayarak, dünyadaki birçok ülkede bir numaraya yükselmeyi başaracaktı. Freddie Mercury’nin kusursuz müzik dehasının imzası niteliğinde olan bu opera rock tarzındaki parça, tüm zamanların en çok satan singlelarından olmayı başardı.

Bohemian Rhapsody ve devamında gelen birçok hit parçayla birlikte Queen ile grubun eşsiz kralı her sahneye çıkışında kalabalıkları sallamayı başarıyordu. Brian May, tarafından yazılan “We Will Rock You” parçası tamamen dinleyicilerin olaya katılmalarını sağlamak için yazılmıştı. Eğlenmeyi ve eğlendirmeyi seven Freddie’nin de seyircisini o ana dahil etmek için harika yöntemleri vardı. Kalabalığa “Aye-oh” gibi kısa ve basit ritimler söyleterek onları hem o ana çekiyor hem de inanılmaz eğlendirmeyi başarıyordu. Freddie’nin kendisinin ve grubunun sesini, müziğini ve tarzını binlerce kişilik konser alanının her metrekaresine yansıtma yeteneği sayesinde Queen, “stadium rock”ın öncülerinden sayılmıştır.

Live Aid Performansı

Etiyopya’daki açlığa son vermek amacıyla 13 Temmuz 1985’te, iki mekanlı olarak düzenlenen bağış konseri Live Aid… 70.000 kişinin Londra’daki Wembley Stadyumu’ndan, yaklaşık 100.000 kişinin Pensilvanya’daki John F. Kennedy Stadyumu’ndan ve Dünya’daki 110 ülke genelinde yaklaşık 1,9 milyar insanın televizyonlarının başında eşlik edeceği bu konserden bir ses yükseldi… “MAMAAA!” Ve, piyanodan çıkan tanıdık melodiler Freddie’nin o kusursuz sesine eşlik etmeye başlamıştı. Böylece, Queen ve kralı yirmi bir dakika sürecek unutulmaz performanslarına Bohemian Rhapsody ile başlamış oldu. Freddie Mercury, daha sonra efsaneleşecek olan Live Aid performansı sırasında “We will rock you”, “Radio Ga Ga” ve “Hammer to Fall” gibi birçok parçayı seslendirdi. Hatta, Mercury müzik tarihine geçecek bu performansı sırasında Wembley Stadyumu’ndaki binlerce kişilik kalabalığa “Aye-oh” bile dedirtecek ve onlara unutulmaz bir gün yaşatarak kalplerini çalacaktı. Performanslarını “We are the Champions” şarkısıyla kapatan Kral ve Kraliçe, gerçekten de günün şampiyonları olacaklardı. Queen’in sahnede olduğu 21 dakika boyunca Freddie kusursuz ve nefes kesen bir performans sergilemişti. Performansıyla sadece Wembley Stadyumu’nu değil tüm dünyayı etkisi altına almıştı. Mercury’nin eşsiz sesi ve performansıyla Queen aynı zamanda günün en çok bağış toplayan grubu unvanını da kaptı.

Live Aid performansından iki yıl sonra 1987 yılının ilkbaharında Freddie’ye AIDS teşhisi konuldu. Freddie, o yıl yayımlanan bir röportajında AIDS olduğunu inkar etti. Ve, basının yoğun baskısına rağmen son anına kadar da inkar etmeye devam etti. Geniş kitlelerce rock müziğin en büyük vokalistlerinden biri olarak anılan Freddie Mercury, 22 Kasım 1991 tarihinde grubun menajeri olan Jim Beach’i evine çağırdı ve birlikte bir basın açıklaması hazırladılar. Ertesi gün ise hazırladıkları bu açıklama basına verildi. Basında yer alan açıklamadan 24 saat sonra ise Mercury, arkadaşlarını ağırlamakta olduğu evinde, onların kollarında 45 yaşında hayata gözlerini yumdu. Çok özel bir sese sahip olan rock müziğin eşsiz kralı, onu seven insanların kalplerinde sonsuza kadar meşhur tiyatral hareketleriyle dans edecek ve dans ettiği zamanlarda bile detone olmadan 4 oktavlık kusursuz sesiyle izler bırakmaya devam edecek.

Elif Ezgi Kılınç

VSPOR DERGİSİ

Tutkunu olduğumuz bu sevdaya delicesine ilerlediğimiz bu yolda sporun kitleleri tek bir noktada birleştirdiğine inanlardanız: Zafer (Victory). Sporda başarılı olmanın bir branşta kazanılan zaferin ne demek olduğunu en iyi anlayanlar belki de spor aşkına sahip olan insanlardır. Lebron James’in, Jordan’ın, Boliç’in, Sergen Yalçın’ın ve Kobe Bryant’ın kazandığı bir karşılaşma sonunda gösterdikleri reaksiyon insanlığın zafer kazanmaya ne kadar tutkulu olduğunu göstermektedir.

Abone Ol

Victory Dergi içerikleriyle ilgili e-posta bületinimize kaydolun!

victorydergi.com 2021 © Tüm Hakları Saklıdır. Tasarım & Uygulama: Aksel Gültekin