FutbolRonaldo: Fenomen’in Resitali

Emre Sekerci2 sene önce29 dakika

İngilizcede kullanılan ”Phenomenon” türkçemize ise fenomen olarak yerleşen bir kelimedir. Bu kelime ne anlama geliyor diye soracak olursanız. Aslında ”olağandışı” kelimesiyle paralel anlamları olduğunu söyleyebiliriz. Bunlar birbirlerine çok yakın iki kardeş gibi görünsede aralarında bazı farklar mevcut. Olağandışılık bir sürecin ya da beklentinin dışında gelişmesi ve sonrasında unutulup gitmesidir. Fenomen ise; örneklerle bahsedecek olursak uzayda gerçekleşen yıldız olayları, gezegenlerin doğması veya ölmesi gibi devam eden süreçler ve takip edilebilir durumlardır. Spora gelecek olursak öncelikle kendi kapasitesinin üstünde performans gösteren ve çok çalısan sporculara büyük saygı duymaktayız. Ama, bazı özel isimler sıkı çalışmanın yanında oynadıkları oyun ve yaptıkları işlerle kitleleri peşlerinden sürükleyebiliyor. Bu tarz isimlere duyulan hayranlık, onların bulunduğu organizasyon ve takımın ötesine geçip nereye giderse gitsin kendisini takip etme hazzı ile sonuçlanıyor. “El Fenomeno” yani Ronaldo da işte böyle bir futbolcu. Kariyer macerasında her zaman ona hayran olunan ve tuttuğu takım farketmeksizin herkesin takip ettiği Brezilya’nın harika çocuğu.

Sambacılar’ın Mücevheri

Kafelerde veya arkadaş ortamlarında sohbet ederken illa ki konu dönüp dolaşıp futbola gelir. Bu konuşmalarda güncel spor olayları konuşulurken, bir zaman sonra sohbet eski futbolculara ve onların ne kadar iyi olduklarına doğru evirilir. Söz konusu olan futbol skora ve kazanmaya dayalı olduğu için daha çok hücum ve forvet oyuncularından sıklıkla bahsedilir. Bunların en başında ise efsane Ronaldo geliyor. İşte tam bu noktada sohbet biraz karışabiliyor. Çünkü, günümüzde efsane olan ve hala aktif futbol yaşantısına devam eden Cristiano Ronaldo, diğeri de Brezilyalı Ronaldo.

Tam adı Luiz Nazario de Lima Ronaldo olan futbol dünyasının kısaca tanıdığı adıyla Ronaldo, 1976 yılında Rio de Janeiro’ da dünyaya geldi. Benim her yazımda belirttiğim gibi futbol fabrikası bir ülke olan Brezilya’nın bağrından kopup gelmiş bir isim kendisi. Çocukluk ve gençlik hikayesi Latin Amerika’da yetişen futbolculardan pek farklı değil. Fakirlik, mahallelerde geçen çocukluk ve sokak futbolu. Uzun uzun bunu anlatmaya gerek yok. Ama, bir fark olarak şunu söylebilirim. Brezilya’da futbol sadece çimde oynanan bir spor değil. Çeşitli türevleri mevcut. Halı saha, plaj futbolu ve sokak futbolu ülkede tercih edilirken aynı zamanda daha sert zeminde oynanan futsal da ülkede çok popüler. İşte Ronaldo’nun kariyerine asıl etki yapan da futsal maçlarında boy göstermesidir.

Futsal kariyerinden sonra 18 yaşındayken ülkenin köklü kulüplerinden Cruziero ile ilk profesyonel sözleşmesini imzaladı. Takımıyla 44 maçata 44 gol imza attı. Bu performansıyla büyük etki yaratan oyuncu ayrıca 1994 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde düzenlenen Dünya Kupası kadrosunda da kendisine yer buldu. Ve, o takım kupayı müzesine götürdü. Genç yaşında ülkesinde ve Dünya Kupası’nda kazandığı başarılar Avrupa’da büyük etki yaratıyordu. Avrupa’dan kapıyı çalan ilk kulüp ise PSV Eindhoven oldu. Hollanda ‘da iki sezon geçiren oyunucu toplamda 54 gol atarak ligi adeta paramparça etti. 1995 ‘de ligde gol kralı olurkan bir sene sonrada Hollanda Kupası’nı kazanma sevincini de yaşadı. PSV’de de Cruziero’da olduğu gibi gol makinesi özelliğini koruyan oyuncu Brezilya’dan çıkan bir mücevher gibi adeta parlıyordu. Artık, büyük futbol kulüpleri onu transfer etmek için çoktan sıraya girmişlerdi.

Devler Ülkesine Yolculuk

Kariyerine parlak bir başlangıç yapan ve bu başarıların sonucu kendisine Avrupa’nın kapısını sonuna kadar açan Ronaldo’nun sıradaki macerası İspanya’nın köklü kulüplerinden Barcelona takımıydı. Katalan ekibinde oynadığı ilk sezonda yükselişi inanılmazdı adeta bal yapan bir arıydı. Şimdiye kadar okuduklarınıza dikkat ederseniz bir sezonu golsüz geçirdi diye hiç belirtmedim. Onun gibi genç yaşlarda olup kesintiye uğramayan az oyuncu vardır herhalde. Barcelona’da kaldığı bu tek sezonda da adından çok söz ettirdi. O zaman hadi yine Barcelona üstünden bir karşılaştırma yapalım. Barcelona’nın süper çocuğu ve her zaman futbolseverlerin kalplerinde ayrı bir yeri olan, zaman zaman dünyadan olmadığına dair şüphelendiğimiz Leo Messi 22 yaşında genç bir futbolcuyken Katalan ekibinde performansının zirvesini 53 maç 47 golle başarmıştı. Ronaldo ise bu 47 golü 49 maçta atmıştı. Hem de Messi’den 2 yaş daha gençti ve İspanya’da ilk sezonuydu.

Aslında Katalan ekibinde belki de birkaç sezon daha kalabilirdi. Fakat, o zaman için çılgınca bir teklifle gelen İnter’e olumlu cevap verdi. Bu rakam şimdilerde komik gelebilir ama unutmayın ki 90’lı yıllardan bahsediyoruz ve arada 30 seneden fazla zaman geçmiş. Evet, Inter 30 milyon Dolar’a, 1997 yılının transfer rekorunu kırarak yıldız oyuncuyu transfer etmişti. Bu transferin yankıları sürerken bir yandan da futbolculara verilen ödülleri süpürüyordu adeta. 1996’da Barcelona’ya katılıdığında PSV ‘deki performansı sonucu FIFA Yılın Oyuncusu ödülüne layık görüldü. İspanya’da oynadığı tek sezonda Ballon D’or’u kazandı. Hem transfer rekoru kırıyor hem de en iyi ödülleri topluyordu Ronaldo. Herşey rüya gibiydi ve hayran kitlesi gün geçtikçe dahada büyüyordu.

Muhteşem bir oyuncuya dönüşmüştü artık. Fakat, herkesin ağzında olan bu fenomen lakabı kendisine nerden gelmişti? Bir dev takımdan diğer dev bir takıma transfer olan oyuncu bildiğiniz gibi ilk sezonunu yine boş geçmedi. Brezilya ve İspanya’dan sonra İtalya’da da başarılı oldu. Bu üç ülkede kendi yaşam tarzına ve alışık olduğu futbol tarzına uygun olduğu için hiç uyum sorunu yaşamadı. İlk sezonu 25 golle geçiren oyuncu aynı zamanda İtalya Ligi’nde yılın oyuncusu seçildi. Burada da gösterdiği performans sayesinde yine FIFA Yılın Oyuncusu ve Balon D’or’u kazanmasını bildi. 1998 yılında Uefa Kupası finalinde Lazio’yu etkileyici bir performans sonucu 3-0 yenen Inter kupanın sahibi oldu. Bu maçta takımın üçüncü golünü atarken Ronaldo hafızalara kazındı. Kalecinin soluna doğru gidermiş gibi yapıp bir anda sağına hareketlenmesi sonucu attığı gol hafızalardan silinmedi. Attığı bu gol takım arkadaşı Fransız efsane orta saha Youri Djorkaeff’i o kadar etkiledi ki şöyle bir demeçte bulundu: ”Bu maçla beraber sezon boyu Ronaldo’nun yaptıkları olağanüstüydü. O bir fenomen! Takım ve futbol için ne kadar önemli olduğunu gösterdi.” Belki de bu demeç hepimizin aklında yer edindi ve onu fenomen olarak anmamızı sağladı. Aynı zamanda ’98 yılının başka bir özelliği daha vardı.

O yıl Dünya Kupası, Fransa’nın ev sahipliğinde yapılıyordu. Fenomen, turnuvaya beklenildiği gibi fırtına gibi başladı. Turnuva boyunca 4 gol atan ve asistler yapan oyuncu takımını finale taşımayı başardı. Artık o dünyanın en iyi oyuncusuydu ve gözler onun üzerindeydi. O da finale kadar beklentileri boşa çıkarmamıştı. Ama ne olduysa final maçında oldu. Brezilya maçı, Zidane ve arkadaşlarına 3-0 kaybetti. Bu maçta da oynayan Ronlado o kadar kötü bir performans sergiledi ki insanlar şüphelenmeye ve bu kötü oyunu sorgulamaya başladı. Aslına bakarsanız final maçında kendisine ne olduğu belli değildi. Maçtan önceki gün oyuncunun bir sağlık problemi olduğu kesindi. Ronaldo’nun kendisi bile bu konu hakkında asla konuşmadı. Medya bu konuyu irdeledi. Devlet bizzat bu durumu soruşturdu. Havada çeşitli iddalar uçuştu. Yorgunluk, stress heyecan hatta oyunucunun sara krizi geçirdiği ama buna rağmen bir gün sonra maça çıktığı bile söylendi. Bu konu gizemini hala korumakta. Sonuç olarak Ronaldo bu büyük organizasyondan eli boş dönmüştü. Ronaldo’nun futbol oynamasında böyle bir talihsizlik yaşanırken, sonraki bir kaç yıl şansızlıklar Ronaldo’nun yakasını hiç bırakmayacaktı.

Limitleri Zorlamak

’99-2000 sezonuna Inter büyük umutlarla ve kadrosunu güçlendirerek başlamıştı. Nasıl umutlanmasınlar ki! Ronaldo gibi bir ismin yanı sıra Roberto Baggio ve Christian Vieri gibi isimler takımın hücum gücüne güç katmıştı. Sezona başlayan takım aylar geçtikçe gücünü de gösteriyordu. Fakat ’99 kasımında oynanan Lecce maçında sahada bir anda topallamaya başlayan Ronaldo için bir şeyler yolunda gitmiyordu. Daha sonra durumun ciddi olduğu anlaşıldı ve oyundan alındı.

Sakatlığının ciddi olduğunu kendisi de anlayan oyuncu gözyaşlarına hakim olamamıştı. Bunca başarı ve ödüllerden sonra nihayetinde o da bir insandı ve futbolseverler olarak hepimiz bu duruma üzülmüştük. Bu sakatlık için yapılan açıklamada yıldız oyuncunun dizindeki bağların koptuğu, ameliyat edilmesi gerektiği ve aylar boyu rehabilitasyon süreciyle geçeceğinden bahsedildi. Öyle de oldu. Yaklaşık 5 ay sahalardan uzak kaldı. İyileşme süreçlerini çalışarak ve kendisini güçlendirerek geçiren oyuncu, 2000 yılında İtalya Kupası finalinde Lazio’ya karşı sahada 6 dakika kalabildi. Ne yazık ki bu maçta yine aynı yerden yani dizinden sakatlandı ve bu bir öncekinden daha kötüydü. Ünlü yönetmen Christopher Nolan’ın 2008 yılında büyük ses getiren Batman serisinin ikinci filmi olan Dark Knight’ı hatırlarsanız. Brucu Wayne ve Alfred arasındaki diyalogta Wayne, Batman’in hiçbir sınırı ve limiti olmadığından bahsetmesi üzerine Alfred: ”Batman’in bir sınırı yok ama sizin bir limitiniz var. Limitlerinizi bilin” diye serzenişte bulunuyordu. Evet fenomen Ronaldo’nun yapabileceklerinin bir sınırı yoktu. Durdurulamaz bir hücum gücüydü. Ama gördük ki hem dünya kupası hem de son İtalya Kupası finali insan olan Ronaldo’nun da bir sınırı olduğunu göstermişti. Kendisi de bunu en ağır sakatlıkları üst üste geçirerek anlamış oldu.

Kralın Dönüşü

2000 yılında yaşanan bu acı fatura 2001 yılının tamamına mal oldu. Bütün bir sezonu kaçırıldı. Ameliyatlar ve rehabilitasyon evrelerinden geçti El Fenomeno. Sizin anlayacağınız bir sene boyunca ayakları yere daha sağlam basan bir program izledi. Macera Ronaldo açısından daha bitmemişti. Futbol hayatının bitiğine dair söylentiler etrafta dolaşırken, o çalışması ve azmiyle 2002 yılında yavaş yavaş sahalara döndü. Kendini çok zorlamadı. Bir daha böyle bir olayın gerçekleşmemesi için oyun anlayışını değiştirdi. Dizini zorlamayan ama doğru zamanda doğru yerde olmasını sağlayan bir anlayışa evrildi. Yaklaşan 2002 Dünya Kupası’na kadar Inter ile Serie A’da 14 maça çıktı ve 7 gol kaydetti. Bu süre zarfında patlayıcı gücünü kısarken tekniğini daha da geliştirmişti ve bu durum rakip takımlar açısından çok daha korkutucu hale gelmişti.

2002 yılında Dünya Kupası, Güney Kore ve Japonya ortaklığında düzenleniyordu. Brezilya bu turnuvada her zamanki gibi yer alıyor ağır bir sakatlık geçirmiş olan Ronaldo’da kadroda bulunuyordu. Turnuvada nasıl bir performans göstereceği merak konusuydu. Grup kuraları çekildiğinde Brezilya, Çin ve Kosta Rika’nın yanı sıra turnuvaya altın jenerasyonuyla gelen Türkiye ile aynı grupta yer alıyordu. İlk maçı Türkiye karşısında 2-1 kazanıyordu sambacılar. Ronaldo bu maçta aatığı golle artık geri döndüğünün sinyallerini vermişti. Turnuva finaline kadar Brezilya 14 maç oynadı ve Ronaldo 8 gol kaydederek turnuvanın gol kralı oldu. Finalde de Almanya’yı, fenomenin golleriyle 2-0 yenen sambacılar kupayı müzesine götürdü. Artık mesaj açıktı, kral geri dönmüştü ve eskisinden çok daha iyiydi. Turnuvanın en değerli oyuncusu ve FIFA Yılın Oyuncusu seçilerek ödülleri kaldığı yerden toplamaya başlamıştı.

Dünya Kupası sayesinde gücünün doruğuna çıkan Ronaldo artık yine gündemdeydi. Dünya’nın ilgisi onun üzerindeydi ve popülerliği katlanarak artmıştı. Sıradaki takımı futbolun en üst seviyelerinden biri olan Real Madrid’di. Etkileyici performanslar segileyen bir futbolcunun takıma geldiğini bilen taraftarlar adeta bir kahraman gibi karşıladı kendisini. Bütün şüphelere rağmen, futbol hayatı bitti denilen Ronaldo ona sevigisini ve desteğini esirgemeyen Madrid taraftarını üzmedi. Takımda kaldığı 5 sezon boyunca 180’in üzerince maça çıktı ve 104 gole imza attı. Bu inanılmaz performansın getirisi de oldu tabii. Takım Avrupa’da kupa kazanamasa da 2 tane İspanya Ligi şampiyonluğu kazandı. Tabii ki bunda yıldız oyuncunun katkısı büyüktü. Ve, yine Balon D’or’u kazanmayı başarmıştı.

Sahne Işıkları Kapanıyor

Real Madrid’de gösterdiği müthiş performansın yanısıra takımda geçirdiği son iki sezonda ufak ufak performans düşüşleri yaşamaya başlamıştı yıldız oyuncu. Kilo problemleri yaşarken aynı zamanda antremanlarda da zorlanmaya başlamıştı. Artık hareketliliği azalırken zamanında geliştirdiği teknik gücün ekmeğini yedi tabir-i caizse. Yine de Almanya’daki 2006 Dünya Kupası’nda takımı adına 3 gol atmayı başardı. Alman efsane Klinsmann ile beraber üç dünya kupasında gol atan iki oyuncudan biriydi. Bu sefer büyük ödüller kazanamasa da adını rekorlar kitabına yazdırmayı başarıyordu. Aldığı kilolar yüzünden iyiden iyiye performansı düşen oyuncu 2007 yılında Real Madrid’den ayrılmak zorunda kaldı. Avrupa’da ki son durağı Milan’a transfer oldu. Burada sadece 20 maça çıkabildi ve 8 gol kaydetti. Onun artık kronikleşen diz sakatlığı burada da peşini bırakmadı ve bir kez daha sakatlandı.

Bu sakatlığa rağmen yine pes etmedi. Yine bir iyileşme süreci va çalışma disiplini gösterdi. Başından geçen bütün maceralardan ve olumsuzluklardan sonra evine dönmeyi başaran Samwise Gamgee gibi o da evine döndü. Brezilya’nın köklü takımlarından Corinthians’a katıldı. Fiziksel defolarına rağmen yine ve inatla yeşil sahalara döndükten sonra ligde 50’nin üzerinde maça çıktı ve 30’un üstünde gole imza attı. Bu performansı 2009-2010 yıllarında sergilerken, parlak bir kariyerinde sonu geliyordu artık. Kilo alma probleminin altında yatan sebep ise kendisinin troid bezlerinden geçirdiği rahatsızlıktı. Yıllardır oluşan ve vücut ölçülerinin değişmesine ve antreman eksikliğine sebep olan durum bu hastalıktı. Bunun sonucu olarak 14 Şubat 2011’de düzenlediği bir basın toplantısıyla parlak kariyeri sona eriyor ve emekliliğini açıklıyordu.

Fenomen

Futboldan bahsederken hep büyük isimlerden söz ediyoruz. Bu isimler hep belli başlı kişiler üstünden döner. Pele, Maradona ve  Cruyff gibi. Şüphesiz ki Ronaldo da kesinlikle bu isimlerin arasında her zaman yer alacak. Dünyanın en iyisi olmak, çok çalışmayı ve disiplini gerektirir. Bu apaçık bir gerçek. Ama, defalarca düşüp çalışıp tekrar dünyanın en iyisi olmak! Herhalde Ronaldo’yu diğerlerinden ayıran en ince çizgi bu olsa gerek. Bütün bunlarla mücadele etmek herhangi birimiz için gerçekten yorucu bir durum.  Ayrıca, takım sporları iş birliğini ve belli bir düzeni gerektirir. Futboluda bundan ayrı düşünemeyiz. Yardımlaşma, iletişim ve beraber oynama gibi süreçler bu tarz sporlarda çok önemli. Ronaldo’da gittiği her ülkede oynadığı her takımda tam bir uyum içerisinde olmuştu. Bunun yanında attığı goller, Dünya Kupası’ndaki saç tarzı, adının tamanının dillerimize tekerleme gibi yapışması da cabası. Pek çok ödülü kazanmasının yanısıra rekorları da altüst etti Ronaldo. Hangi Ronaldo? Fenomen Ronaldo!

Emre Sekerci

VSPOR DERGİSİ

Tutkunu olduğumuz bu sevdaya delicesine ilerlediğimiz bu yolda sporun kitleleri tek bir noktada birleştirdiğine inanlardanız: Zafer (Victory). Sporda başarılı olmanın bir branşta kazanılan zaferin ne demek olduğunu en iyi anlayanlar belki de spor aşkına sahip olan insanlardır. Lebron James’in, Jordan’ın, Boliç’in, Sergen Yalçın’ın ve Kobe Bryant’ın kazandığı bir karşılaşma sonunda gösterdikleri reaksiyon insanlığın zafer kazanmaya ne kadar tutkulu olduğunu göstermektedir.

Abone Ol

Victory Dergi içerikleriyle ilgili e-posta bületinimize kaydolun!

victorydergi.com 2021 © Tüm Hakları Saklıdır. Tasarım & Uygulama: Aksel Gültekin