TenisMartin Del Potro: The Tower of Tandil

Gozde Guzey2 sene önce19 dakika

Eylül 1988… Arjantin’in Tandil kenti, ülkenin adını defalarca üst sıralara taşıyacak yeni bir sporcunun doğumuna sahne oldu. Yarı profesyonel rugby oyuncusu babası sayesinde sporun içinde büyüyen Martin Del Potro, raketine tam 7 yaşında kavuştu.

Genç yaşında elde ettiği başarılar dikkatli izleyicilerin hiçbir zaman gözünden kaçmadı. 1,98’lik uzun boyu, zarif hareketleri ve büyüleyici forehand vuruşuyla ilerleyeceği noktayı hayal etmek, seyircilerin kritik yapmaktan keyif aldığı bir konu haline gelmişti. 

Bilirsiniz, her zaman olumlu şeyler söylemek durumunda değilizdir. Potro’nun dikkat çeken bazı olumsuz yönleri de vardı. Mental anlamda büyümeye ihtiyacı olduğu konuşuluyordu tenis çevrelerinde. Profesyonel davranamadığı ve sinirlerine yenildiği noktalarda hatalar yapıp maç kaybediyordu. Biraz daha olgunlaşması lazım diyordu tenis severler. Kötü giden bir maçta çok hızlı demoralize olabiliyor ve kendini fazlasıyla bırakıyordu Del Potro. Bir psikolog desteği de fena olmazmış aslında. 

Gelenek Bozuldu

İşler, 2009 Amerika Açık’da büyüyordu. Mental olarak değiştiğini tüm dünyaya kanıtladığı bu turnuvada yeni rekorlar da kırdı Martin. Yarı finalde Rafael Nadal’ı yenerek tüm tenis severleri heyecanlandırdı. Finalde ise 2004 yılından beri ara vermeden Amerika Açık şampiyonu olan 28 yaşındaki dünya yıldızı Roger Federer için tehlike çanları çalıyordu. Maça kötü başlayan Potro, büyük bir savaş vererek setlerde 2-1 geriden gelip Federer’i yeniyor ve kariyerindeki ilk Grand Slam’ini henüz 20 yaşında kazanıyordu.  Ve, aynı zamanda bir Grand Slam turnuvası içinde hem Nadal’ı hem de Federer’i yenen ilk tenisçi oluyordu. Bazı gerçekler acıdır. Federer aylar önce Avustralya Açık’da zorlanmadan 3-0 yendiği genç raket Martin del Potro yüzünden Amerika’da altıncı defa üst üste Grand Slam kazanan tenisçi olma ünvanına veda ediyordu. 

Bu finalin ardından, 2005 Fransa Açık itibariyle yapılan Grand Slam turnuvalarında birincilikleri aralarında paylaşan dört büyük raket Roger Federer, Rafael Nadal, Novak Djokovic ve Andy Murray‘i bozan Juan Martin del Potro oldu. Ve, aynı sene ülkesi Arjantin’de vatandaşı Lionel Messi’yi geride bırakarak yılın sporcusu ünvanını kaptı.

Bitti Demeden Bitmez

Potro’nun hızlı yükselişi sağ bileğinde yaşadığı sakatlık sebebiyle duraksadı. Eh şahane forehand vuruşların acı bir karşılığı olacaktı elbette. Sporcumuz moralini bozmadan tedavi sürecine başlayıp, ameliyat oldu. 2010 yılını maç yapmadan geçiren yıldız tenisçi, 2011 yılının başında kortlara dönüş yaptı. Ve, 2012 Londra Yaz Olimpiyatları’nda Novak Djokovic’i yenerek ülkesine bronz madalyayı getirdi.

Solda Martin Del Potro, Ortada Andy Murray, Sağda Roger Federer

Film tadında iniş çıkışların yer aldığı Potro’nun tenis kariyeri, 2014 yılında sol el bileğinden yaşadığı sorunla yeniden gerileme dönemine giriyor ve ATP sıralamasında hızla düşüyordu. Geçirdiği ağır ameliyatlar sonrası yeniden toparlanan Potro’muz, inat bu ya; güçlü inancıyla herkesin bitti dediği noktadan tekrar geri dönerek 2016 Rio Olimpiyatları’na damgasını vuruyordu. Uzun ve ağır sakatlık dönemi sonrası ATP sıralamasında 141’inci olarak geldiği olimpiyatlarda Djokovic’i ve ardından Nadal’ı eleyerek finale yükseldi. Finalde Andy Murray’e yenilerek bu defa ülkesine gümüş madalyayı götürüyordu.Ben bitti demeden bitmez” cümlesinin vücut bulmuş hali olan raket, hayranlarını şaşırtmaya devam ediyordu.

2017 Amerika Açık Turnuvası’nın dördüncü turunda Dominic Thiem ile oynadığı maça oldukça hasta ve yüksek ateşle çıktı Martin. Seyirciler ilk iki seti izlerken Potro adına oldukça üzülüyorlardı. Hastalığı her halinden belli olan Juan Martin’in topa vururken bile zorlandığı açıkça görülüyordu. İlaç aldıktan sonra kendini toparlayan ve izleyicilere bir şölen izleten Martin del Potro, uzun yıllar konuşulacak bir maça imza attı. Tribünler “Delpo” sesleriyle inliyordu adeta. Maçı kazanması imkansız diye düşünülürken gösterdiği direnç ile üç buçuk saati bulan sürenin sonunda 2-0 geriye düştüğü rakibi karşısında 3-2’lik sonuçla maçı kazanıyordu.

Tüyler Diken Diken, Vamos Potro!

2009 Grand Slam zaferinden 9 yıl sonra 2018 Indian Wells (BNP Paribas Açık) Turnuvası’nda hayranlarını tekrardan ayağa kaldırıyordu dev raketimiz. Kaderin cilvesi bu ya dejavu niteliğindeki final maçında yeniden Roger Federer ile eşleşiyor ve şampiyon oluyordu Del Potro. Üstelik, maç süresince her zaman centilmen tavırlarıyla bilinen Federer’in agresif ve sert üslubuna maruz kalıyordu. Sessizliğini ve kibarlığını bozmuyordu elbet zarif Potro’muz. Federer’in en az kendisi kadar sinirli taraftarlarının da seslerini duymazdan gelerek kupaya uzanıyordu. Ve, duygusal dev şampiyonluğunu yakın zamanda kaybettiği köpeğine armağan ederek kameranın camına onun adını yazdı. 

Ah! Bu arada gerçekten çok duygusal bir sporcu olan Del Potro. Başarıyla devam ettiği 2017 Estoril Açık Turnuvası’ndan da çok sevdiği dedesinin vefat etmesi sonucu çekildi. 

2018 Fransa Açık yarı finali ve hemen ardından gelen Amerika Açık finali. 2018, Potro’nun senesi oluyor ve dünya sıralamasında üçüncülüğe kadar yükseliyor. Artık nazar mı ya da kara büyü mü dersiniz; tekrarlanan diz sakatlığı sonrası 2019 haziran itibariyle kariyerine son bir kere daha ara verdi başarılı tenisçi. 

Bu Bir Veda Havasıdır

Kortlardan uzak kaldığı dönemlerde tenis maçı bile izleyemediğini, bunun kendisine büyük acı verdiğini paylaşan Arjantinli raket, savaşmaktan vazgeçmeyeceğini sık sık dile getirdi. Ta ki acılarına söz geçiremeyeceği noktaya gelene kadar. Juan Martin del Potro, iki yıldan uzun kortlardan ayrı kaldıktan sonra Şubat 2022’de yaptığı bir açıklama ile ülkesinde düzenlenen Arjantin Açık ile korta geri döneceğini duyurdu. Hayranları, Potro’nun zorunlu arasının bittiği düşüncesiyle çok sevinmişlerdi bu habere. Ancak, duygusal devimizin turnuva öncesi basın toplantısındaki açıklamaları bu dönüşün aslında bir veda olduğunu gösteriyordu. Genç yaşında çektiği acılardan artık kurtulmak istediğini, çabalamaktan yorulduğunu dile getiriyordu Martin. Tenise veda edeceği ortamın, kendi ülkesinde, kendi seyircileri karşısında gerçekleşecek olan Arjantin Açık’dan daha uygun bir turnuva düşünemediğini belirtti. Konuşmanın içinde belki de en can yakan cümlesi dökülüyordu dudaklarından: “33 yaşındaki her insan gibi, acısız yaşamak istiyorum.”

Juan Martin del Potro, Arjantin Açık ilk turunda Federico Delbonis ile yaptığı maç sırasında ilk seti kaybedip ikinci sete geldiğinde servis atarken gözyaşlarına boğuldu. Ve, böylece tenise vedasını gerçekleştirmiş oldu. Tribünlerden gelen alkış üstüne yaptığı veda turunun ardından kullandığı saç bandını öptü ve fileye bıraktı. 

Bırakma Sanatı

Bazı vedalar zorunlu olur. Yapmak zorundasınızdır. Canınız yanar. Ancak, veda etmezseniz daha çok yanacaktır. Üstelik Potro’nun hikayesinde hem duygusal hem de fiziksel bir acıdan söz ediyoruz. 

Tam burada son yılların popüler tanımına bir gönderme yapalım, “Bırakma Sanatı!” Bırakabilme sanatı desek daha şık olacak aslında.Yani, vazgeçebilmek. Bu vazgeçişi işler kötüleşmeden veya çirkinleşmeden gerçekleştirebilmek. Her bünye yapamaz bunu. Her psikoloji veda etmeye elverişli değildir. Potro zor bir kararı gözyaşları içinde sevenlerine duyururken içinde yıllardır yaşadığı çabalama/vazgeçme gelgitlerinden kurtulmanın rahatlığını yaşıyor muydu acaba? Elbette bunu kendisine sormayı çok isterdim. Şansızlığın yakasını hiç bırakmadığı yetenekli raket, işin başında bu denli zorlu süreçlerden geçeceğini tahmin edebilir miydi?

Bırakmak zorunda kalmak…

Potro’nun kötü şansı dışında suçlayabileceği, isyan edebileceği bir suçlu da yok aslında. Biri yüzünden değil, bir sorun yüzünden çok sevdiği spordan emekli olmak zorunda kaldı. Böyle vedalarda suçlama psikolojisi insanı çok rahatlatan bir etkendir. Ancak, Del Potro sadece kendine yüklenebilir. Sebep benim. Ben ve güçlü göründüğü halde tempoma ayak uyduramayan vücudum. 

Dış görünüş olarak bir tenisçi nasıl olmalı sorusunun cevabı niteliğinde olan dev adam, gerekli tüm koşullara sahip olmasına rağmen kariyeri bir kısır döngü içerisinde kaldı. Eh gerçeği görmek ve kabul etmek gerek. 

Bir Dönem Kapandı

Dünya sıralamasında en iyilerin arasından, ilk 1000 dışına düşmek ve sonra tekrar en iyilerin arasına tırmanmak. Altüst olan bir psikoloji. Sürekli ‘iyileşmeye çalışmak’. Büyük ameliyatlar ve geçmeyen ağrılar. Adım adım büyüyen bir kariyer, rekorlar ve başarılar. Geçen yılların içerisinden sakatlıkları alsak büyük dörtlünün yanında beşinci olarak uzun yıllar yer alacağı konusunda herkes hem fikirdir sanıyorum.

Raketi çekiç gibi kullanması ve kameraların bile yakalayamadığı muhteşem forehand vuruşları sebebiyle en büyük rakiplerinden olan Federer tarafından Thor lakabı takılan tenisçi, sana ayrılan süremizin sonuna geldik.

Zarif, ahlaklı, duygusal dev…

Federer’cilerin, Nadal’cıların ve Murray’cilerin ortak sevgilisi…

Adios, Juan Martin del Potro!

Gozde Guzey

Bunları da Okuyabilirsiniz

VSPOR DERGİSİ

Tutkunu olduğumuz bu sevdaya delicesine ilerlediğimiz bu yolda sporun kitleleri tek bir noktada birleştirdiğine inanlardanız: Zafer (Victory). Sporda başarılı olmanın bir branşta kazanılan zaferin ne demek olduğunu en iyi anlayanlar belki de spor aşkına sahip olan insanlardır. Lebron James’in, Jordan’ın, Boliç’in, Sergen Yalçın’ın ve Kobe Bryant’ın kazandığı bir karşılaşma sonunda gösterdikleri reaksiyon insanlığın zafer kazanmaya ne kadar tutkulu olduğunu göstermektedir.

Abone Ol

Victory Dergi içerikleriyle ilgili e-posta bületinimize kaydolun!

victorydergi.com 2021 © Tüm Hakları Saklıdır. Tasarım & Uygulama: Aksel Gültekin