FutbolKaka Leite: Bebek Yüzlü

Kaan Başkaya2 sene önce14 dakika

Cristiano Ronaldo ve Lionel Messi dominasyonundan önceki son futbolcudur Kaka Leite. Tüm ödülleri topladığı yıl olan 2007’ye gidelim hep beraber. Aynı yıl birçoklarına göre dünyanın en iyi futbolcusuydu. Zaten Milan’ın Avrupa ve Dünya’daki tüm kupaları toplamasından da anlayabiliriz bunu…

Düşler Tiyatrosu’nun Kabusu

2007 demişken başrolünde yine Kaka’nın olduğu o ikonik sahneyi de unutmayalım. Düşler Tiyatrosu Old Trafford’da Heinze ve Evra’yı birbirine vurdurduğu o sahne. Milan’ın gerçek Milan olduğu son yıl belkide. Ve, bu son gerçek Milan’ın parlayan yıldızı Kaka Leite. Sahada yaptığı birçok şeyi basit göstermesinin yanı sıra, bileklerine olan hakimiyeti, rakiplerinin yanından rüzgar gibi geçen driblingleri ve yeri geldiğinde ince bilekleriyle attığı plaseler ile o efsane Milan takımının 10 numara mevkiisinin oyuncusu. Bazı futbolcular vardır izlerken: “su gibi akıyor” deyimi kullanılır. Yapılan hareketlerin estetik görüntüsü ile akıcılığını anlatan, izlerken sizi mest edenler hani. Kaka da kadife bilekleri, zerafeti ve süratiyle bu deyimi sonuna kadar hak eden futbolculardan bir tanesiydi.

Çocukluk Rüyası

Brezilya’dan çıkan dünya yıldızlarına bakıldığında genellikle maddi durumu iyi olmayan, küçükken sıkıntılar çekmiş, futbolu hayatının çıkış noktası olarak gören ve sokak aralarında veya plajlarda futbol ile var olmaya çalışanların hikayeleri ile karşılaşırız. Kaka’nın hikayesi ise bunun tam tersi. Maddi durumu iyi olan bir ailede yetişiyor. Ancak, hayalleri ve istekleri o sokak aralarında ve plajlarda var olmaya çalışan, hayatını futbola adamaya ve ileride dünyanın en iyi oyuncularından birisi olmaya çalışan çocuklarla aynı.

Annesi öğretmen, babası ise Breziya’nın hatrı sayılır inşaat mühendislerinden biri. 7 yaşında ailesinin Sao Paulo’ya taşınması ile kariyeri de başlıyor Kaka Leite’nin. Okulun ayarladığı Alphaville isimli kulübü yerel bir futbol turnuvasında finale kadar taşıyan Kaka’yı Sao Paulo yöneticileri orada keşfedecek ve sonrasında Sao Paulo’nun kapıları Kaka’ya tamamen açılacaktı. Sao Paulo ile iki başarılı sezondan sonra dönemin Milan başkanı Silvio Berlusconi’nin fıstık parası diye belirttiği 8.5 milyon Euro’ya Milan’a transfer oldu Brezilyalı. Ve, artık tüm dünyaya kendini gösterme süreci başladı. Kariyerinin “prime” dönemini geçirdiği Milan’da sayısız başarılar elde etti Kaka Leite. Avrupa’ya transfer sürecinde Milan ile birlikte Chelsea’de Kaka’nın peşindeydi. Hatta Chelsea’nin verdiği ücretler Milan’ın çok üzerinde olsa da küçüklükten beri hayalini kurduğu takımda forma giymek isteyen Kaka’nın tercihi kırmızı-siyahlılardan yana oldu.

Avrupa Sahnesi

Maldini, Dida, Seedorf, Pirlo, İnzaghi ve Shevchenko. Bu takımın Kaka’ya mı ihtiyacı vardı diye düşünebilirsiniz. Zaten Kaka’yı transfer etmeden önceki sezon Şampiyonlar Ligi şampiyonu olan bir takımdan bahsediyoruz. Ancak Kaka Leite öyle bir futbolcu ki böyle bir takıma bile katma değer katıyordu. Pastanın üstündeki krema misali. Seria A’ya gittiği gibi damga vurmaya başladı. İtalya’daki ilk sezonunda kariyerinin ilk ve tek Serie A şampiyonluğu ve Serie A Yılın Futbolcusu ödülü gibi sayısız başarı elde etti. Tabi bunlar kazanılan Dünya Kupası’nı düşününce onun yanında küçük kalıyordu. 2002 efsane Brezilya Milli Takımı’nda o zamanlar daha çok genç olduğu için sadece Kosta Rika maçında 19 dakika yer aldı. Ancak, geleceğin başrol oyuncularından birisi olduğunu artık herkes biliyordu.

Hayal Kırıklıkları

Kariyerinde elde ettiği başarılar kadar maalesef yaşanılan bazı hayal kırıklıkları da vardı. Uefa’nın hazırladığı unutulmaz maçlar listesinde 1 numarada hangi maç var dersiniz? Tabi ki İstanbul’un ev sahipliği yaptığı o inanılmaz 2003 finali. 3-0 ile kapatılan ilk yarının ardından 6 dakikada yenilen 3 gol ve penaltılarla kaybedilen kupa.

Kaka bile: “Hayatımda en çok ders çıkardığım maçtı. Öyle bir defans hattına sahip olmamıza rağmen 6 dakikada 3 gol yedik” diyordu. Ya da başrolü olduğu 2006 Dünya kupası. Çeyrek finalde kaybedilen Fransa maçı ve yaşanılan hayal kırıklığı.

Efsane: 22

Artık günümüzde ödenilen transfer ücretleri dudak uçuklatan cinsten. Ancak pasta büyüdükçe, dilimlerde büyüyor. Zamanında birçok kez dünyanın en pahalı oyuncusu olma ünvanı eline geçmiş olsada Kaka kariyerine Milan’da devam etmek istediğini söyledi. Manchester City 100 milyon euro teklif etmesine rağmen Milan bu transfere yaklaşmadı. Onca geçen yıldan sonra zaten her efsanenin kulübüyle bağdaştığı gibi her ne olursa olsun o da bir Milan efsanesi olarak kaldı.

Sonun Başlangıcı

2009 yılı ise maalesef bu romantik ilişki sonu demekti. En azından geçici bir süre. Milan yaşadığı finansal sıkıntılardan dolayı Kaka’yı, 67 Milyon Euro karşılığında Real Madrid’e sattı. Bu transfer gerçekleştiği anda tarihin en pahalı ikinci transferi olarak kayıtlara geçti.

Her oyuncunun hayalinde mutlaka Real Madrid gibi bir takımda oynamak vardır ama bugün dönüp baktığımızda Kaka için Real Madrid transferi belkide en çok “keşke” dediğimiz bir hamle olacaktı. Real Madrid transferi sonun başlangıcı oldu desek yanlış olmaz. Sakatlıklar peşini bir türlü bırakmadı bebek yüzlünün. Real Madrid’in o dönem başka bir Los Galacticos kurmasıyla beraber takıma geri entegre olmak kolay olmadı Kaka için. 2013 yılında ise tekrar yuvası olan Milan’a geri döndü. Yaşanılan onca sakatlıktan sonra Serie A gibi bir ligde fark yaratan Kaka yoktu ve son adım olan Orlando City’e transfer oldu. Bir nevi emekliliğe hazırlık gibiydi. 2017 yılında ise futboldan emekli olduğunu açıkladı.

Her Son Yeni Bir Başlangıç Değil, Aslında Bir Bitiştir

Birçok kişi onun 2007 yılında gösterdiği üstün performansta kalmasını beklerken Kaka, o yıldan sonra kariyerinde bir daha aynı seviyeye gelemedi. Geriye dönüp baktığımızda çocukken kafasını havuza fayansına vurup boynunu kıran ve felç kalma riskiyle karşı karşıya kalan birisi için çokta kötü bir kariyer olmasa gerek. Belki de en önemlisi tüm taraftarların sevgisini, saygısını ve hatta  rakip takımların taraftarları tarafından sevilen birisi haline gelmesi. Arkasından bıraktığı bu izlenim bir zamanlar dünyanın en iyi futbolcusu mirasından bile çok daha değerli.

VSPOR DERGİSİ

Tutkunu olduğumuz bu sevdaya delicesine ilerlediğimiz bu yolda sporun kitleleri tek bir noktada birleştirdiğine inanlardanız: Zafer (Victory). Sporda başarılı olmanın bir branşta kazanılan zaferin ne demek olduğunu en iyi anlayanlar belki de spor aşkına sahip olan insanlardır. Lebron James’in, Jordan’ın, Boliç’in, Sergen Yalçın’ın ve Kobe Bryant’ın kazandığı bir karşılaşma sonunda gösterdikleri reaksiyon insanlığın zafer kazanmaya ne kadar tutkulu olduğunu göstermektedir.

Abone Ol

Victory Dergi içerikleriyle ilgili e-posta bületinimize kaydolun!

victorydergi.com 2021 © Tüm Hakları Saklıdır. Tasarım & Uygulama: Aksel Gültekin