Mütemmim cüz; bütünü oluşturan, tamamlayıcı, ayrılmaz parça demektir. Nesnenin vazgeçilmezi olan mütemmim cüz, bir arabanın tekerleği de olabilir bir evin çatısı da… Sporun pek çok farklı unsurdan oluştuğu malum. Sahada ter döken oyuncular, hakemler olmadan izlenecek ürünün ortaya çıkmayacağı da kesin. Bunun yanında bir unsur daha var ki o unsur olmadan ürünün varlığı hiçbir anlam ifade etmiyor: Taraftar!
Taraftar, tam anlamıyla spor endüstrisinin mütemmim cüzü. İzleyici olmadan müsabakaların, maç önü ya da esnasındaki etkinliklerin hiçbir önemi kalmıyor. Tıpkı var olsa dahi işlevi olmayan tekerleksiz bir araba gibi. Öyle ki; endüstriye en çok parayı aktaran gelirleri bile izleyicileri hedefleyen medya sağlıyor. Hal böyle olunca taraftarsız bir spor organizasyonun eksiksiz olabileceğini düşünmek -COVID-19 pandemisinin de gösterdiği şekilde- imkânsızlaşıyor.
Tabii ki yokluğunun pek çok şeyi anlamsızlaştırdığı her ögenin fazlası zararlı olabiliyor. İşte holiganlık tam burada ortaya çıkıyor. Taraftar aşırılığı olarak da ifade edebiliriz bu isyanı, zorbalığı.
Objektif bir yaklaşımla aşırılıklarına çatsak da meşale dumanına, bestelerine hayranız tribünlerin. Hatta hınca hınç dolu tribünlerin içinde izlenilen maçları düşününce maçın mı yoksa tribünlerin mi seyir zevkinin daha yüksek olduğu tartışılır. Bu tartışma, kanı hızlı akan milletlerin spor kültürünü göz önüne alınca uzayıp gitmiyor tabii. Bunların en başında gelen örneklerden biri de Sırbistan ekibi Partizan’ın taraftar grubu “Grobari” yani “Mezarcılar”.
İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde Tito askerleri tarafından kurulan ve “ordunun takımı” anlamına gelen Partizan’ın taraftar grubunun kökleri ise 1970’lere dayanıyor. Kendilerine mezarcılar dediklerinden bahsetmiştik. Ancak bu durumu öyle içselleştirmişler ki futbol takımının maçlarını oynadığı stada da “Humska” yani “Höyük (Anıt mezar)” diyorlar.
Partizan’ı Sevmek Her Zaman Kolay Değildir Ama Her Zaman Güzeldir
Hırçın, sert, acımasız görüntü ve tarzlarının yanında bu grubu yükselten değerlerin başında romantizm geliyor. Yirminci yüzyılın en etkili Yugoslav yazarlarından Duško Radović ve onun gibi halka ait figürlerden gördüğü destekle büyüyen Partizan ve Grobari romantizmi, yalnız Yugoslavya sporunun değil Avrupa sporunun da benzer yönde yol almasını sağlıyor. Özlü sözleriyle Sırp kültüründe derin izler bırakan Radović, Partizan tribünlerinde de unutulmayacak etkiler bırakıyor. “Başkaları alkışlanır, Partizan sevilir.”, “Partizan’ı sevmek her zaman kolay değildir ama her zaman güzeldir”, “Partizan iyidir, o kadar iyidir ki başkalarından nefret etmemize gerek kalmaz” sözleriyle Partizan taraftarlığının ne ifade ettiğini özetliyor. Yıllar sonra Partizan forması giymiş oyuncular dahi Partizan söz konusu olduğunda benzer kelimelerle kendilerini ifade ediyorlar.
Željko Obradović, Vlade Divac, Aleksandar Đorđević, Nikola Peković, Nenad Krstić, Jan Veselý, Bogdan Bogdanović gibi basketbol tarihinin efsane isimlerinin formasını giydiği Partizan’ın taraftar grubu başta bu isimler olmak üzere kulübe yolu düşen oyuncu ve antrenörleri duygusal olarak kendilerine bağlıyor. Örneğin; antrenörlüğünün ilk yılında EuroLeague şampiyonluğu yaşadığı, öncesinde de takım kaptanlığını yaptığı Partizan’dan bahsederken Željko Obradović, “Nisam ja Zvezda, ja sam Partizan” yani “Yıldız değil (Kızıl Yıldız’ı kastederek), Partizan’ım…” diyor. Gürültüleri, kalabalıkları, olaylarıyla ünlü olan Grobari; takıma bağlılığını gösteren bu isimlere sahip çıkarak vefalarını da gösteriyor.
Futbolseverlerin Stadion Partizana’dan ve Belgrad gecelerini duman altında bırakan Kızıl Yıldız rekabetinden tanıdığı ekip, etkisini ve egemenliğini Štark Arena’da da sürdürüyor. Tarihinde EuroLeague ve Koraç Kupası şampiyonluklarının da dahil olduğu sayısız başarıyı barındıran takımın şimdiye dek basketbol dünyasına kazandırdığı yıldız oyuncular, koçlar ne kadar bu başarılarda katkı yaptıysa, Grobari de en az onlar kadar katkı yaptı.
2008-2009 sezonunda o dönemki ismi Kombank Arena olan salonda Yunanistan temsilcisi Panathinaikos’u ağırlayan Partizan’ı, Top 16’da taraftarları yalnız bırakmıyor. Ve tam 22 bin 567 kişinin izlediği bu maç, EuroLeague tarihinin en çok seyirci çeken maçı olarak kayıtlara geçiyor.
Rekorlarıyla ve sağladıkları müthiş atmosferle hatırlanan grup, bir süredir EuroLeague’in ve üst düzey basketbolun dışında kaldı. Finansal sıkıntılar sebebiyle “Da volim crno bele” ve “Samo tebi verni samo tebi odani” bestelerini uzun süredir dinleyemiyoruz. Oysa konfetilerin yağdığı, NBA yıldızlarının ellerinin ayaklarına karıştığı maçlarda, duvarlarda yankılanan bu besteleri dinlemek, “I feel devotion”a eşlik ederken görmek ne güzel olurdu.
İyi Günde Kötü Günde
Her ne kadar biz özlediğimizi söylesek ve popüler yayınların içinde olmadığı için izleyemesek de mezarcılar, takımlarını kötü günlerde yalnız bırakmıyor. Taraftarlık kültürünün izleyicilikten en çok ayrıldığı nokta belki de tam burası. Taraftarlık, mantıklı karar vererek seçilen bir olgu değil. Ailenin, mahallenin kattığı ve aidiyetin küçük yaşlarda geliştiği, kişi kendini bildiğinde çoktan içselleşmiş olan bir durum. Bugün Partizan tribünlerine bakınca gördüğümüz kar maskeli, meşale dumanından öksüren küçüklerin hepsi birer Grobari olacak. Kültür de tam olarak böyle bir şey değil mi zaten? Daima genç kalan, değişse, dönüşse de varlığını sürdürmeye devam eden bir canlı. Metrolarda camlara vurarak, bağıra bağıra tezahürat yapan topluluğu görünce canımız ne kadar sıkılsa da tribünlerde onları göremediğimizde aynı şekilde sıkılıyoruz. Takımlar da sporlar da onlara ait. Bugün taraftarın olmadığı herhangi bir yapıda spor endüstrisinin yaşama imkânı yok. Grobari de diğerleri de kültürün hâlâ diri kalmasını borçlu olduğu yapılar.
Sponsor takımlarının yavaş yavaş gücü elinde topladığı bu dönemde, 2019’dan itibaren Štark Arena ismiyle yola devam eden salonda Grobari; yeni yapılanma, kulübün evladı ve taraftarı Željko Obradović önderliğinde yeni bir maceraya atılıyor. Eski günlerini özleyen takımda kıvılcımlar çıkmaya başladığını söylemek yanlış olmaz. EuroCup ile mücadelesine başlayacak Partizan’ı ilerleyen yıllarda EuroLeague’de izleyeceğimize ise neredeyse eminiz. Zira Obradović ve Grobari markalarının lige kattığı değer, basketbola ve tüm takipçilerine hissettirdiği duygular göz ardı edilmesi mümkün olmayan unsurlar.
Dahası…
Sporun sahada güzel olduğu fikrine katılan tüm romantiklerin aşkla baktığı tutkulu kitleler de tıpkı birer insan gibi karaktere sahip; topluluk karakterine. Kimi zaman güvenlik sorunu gibi görülseler, kimi zaman korkuyla izlenseler de onlar salonlara, sahalara aitler. Onların bestelerinin duyulmadığı maçları izlediğimiz 1,5 yıllık dönemde anladık ki taraftar oyunun bir parçasından çok sahibi.
Belki ellerinde maçın topunu götürüp, maçı oynatmayacak güçleri olmayabilir. Ama çok daha fazlası var. Taraftarın yokluğu sessizlik demek. Sporcular için boş tribünler bu hayatta ne amaçla bulunduklarını yeniden sorgulamak demek. Hiçbir yapı ya da varlık mükemmel değil elbette. İzleyici de yokluğu neredeyse her kusurunu örten, sporun var olma sebebi. Heyecanı yüksek bir maçın ilk dakikalarında neyi izlediğinizi düşününce bunun ne demek olduğunu kesinlikle anlayacaksınız.