Diğer SporlarRöportajlarFatma Zehra Köse: Umut Işığı

Victory Dergi4 sene öncen/a24 dakika

Fatma Zehra Köse, ülkemize eskrim dalında ilk Avrupa şampiyonluğunu getiren, 23 Yaş Altı Kadınlar Kılıç Milli Takımımız’ın önemli bir parçası. Eskrime 8 yaşındayken, teyzesinin onu abisiyle birlikte konservatuvarda aldığı eskrim derslerine götürmesiyle başladı. Flöre antrenörü olan Özden Esinler, yeteneğini fark ettikten sonra Fatma Zehra bir sene flöre yapıp daha sonra voleybol oynamaya başladı. Ardından kılıç antrenörü olan Can Aydın onu kılıç branşına yönlendirdi ve bu sayede bu branşta Gençlik Olimpiyatları’na katılan ilk kadın sporcumuz olan Fatma Zehra Köse, dergimiz Victory’ye konuştu.

Eskrim giderek popülerleşen bir spor. Sizce ebeveynler bu spora nasıl bakıyor? Çocukların katılımını yeterli buluyor musunuz?

Eskrim son zamanlarda daha da tanınan bir spor oldu. Ben de kendi sosyal medyamdan “Kaç yaşında başlanılmalı?” gibi bir çok soru alıyorum. Kılıçla yapılan bir spor olduğu için çocuklarda merak uyandırıyor. Velilerin de eskrime meraklı olduklarını görüyorum. Son zamanlarda eskrimin daha iyi olduğunu düşünüyorum.

Türkiye’deki insanların eskrim sporuna ve kadın eskrimcilere bakışı hakkında ne düşünüyorsunuz?

Ben lisedeyken, arkadaşlarım bu sporu neden yaptığımı sorarlar ve bir geleceğim olmadığını söylerlerdi ama zaman geçtikçe, başarılar geldikçe ve ortada bir hedef olduğunu gördükçe insanlar yaptığımız işe saygı duymaya başladılar. Bazen bir kadının bu sporu çok fazla yapamayacağına dair bir algı oluyor, bizim bu algıyı kırdığımızı düşünüyorum bütün sporcu arkadaşlarımla birlikte. Eskrimci bir kadın olarak da “Ne güzel, çok güçlüsün!” gibi yorumlar da alıyoruz, bu da bizi motive ediyor.

Eskrim ile ilgili, duyduğunuzda sizi rahatsız eden ve değişmesini istediğiniz bir algı var mı?

Şu anda çok fazla yok ama bazen “Bu sporun geleceği var mı ki?”, “Nasıl bir spor ki bu?” diyorlar ama bilmiyorlar çünkü dışarıdan izleyince belki anlaşılmıyor nasıl bir branş olduğu. Ama sonuçta her işin kendine özgü zorlukları ve kolaylıkları da var. Benim jenerasyonum ve şu anki takım arkadaşlarımla birlikte bir çıta aşıyoruz. Türkiye’de eskirimi; hocalarımız, federasyonumuz ve bakanlığımızla birlikte geliştiriyoruz. Bu çıtayı koparacak insanlar biziz. O yüzden bu bakış açısı belki değiştirilebilir. Sadece eskrim için değil bazen başka şeylerde de bunu yapıyorlar ama dediğim gibi son zamanlarda çok fazla olumsuz yorum almıyoruz.

“Futbolu bir kadın da yapabilir, baleyi bir erkek de yapabilir.”

Kadınların spordaki varlık mücadelesi hakkında neler söyleyebilirsiniz? Eskrimde veya denediğiniz diğer branşlarda kadın olmanın avantajlarını ya da dezavantajlarını yaşadınız mı?

Benim şöyle bir avantajım var; ailem her zaman arkamdaydı. Benim bir de abim var, bize her zaman, “Siz nasıl mutluysanız onu yapın.” dediler. Sağ olsunlar, haklarını hiçbir zaman ödeyemem. O yüzden arkamda bir destek vardı benim, o yüzden bunun negatifliğini yaşamadım hayatta. Karşıma ne engel çıkarsa çıksın, “Kızım sen dik dur, senin her zaman arkandayız.” dediler. Ben kadın olarak bir problem yaşamadım ama negatif yorumlar oluyor. Belki benim branşımla ilgili çok problem yaşamamışımdır, mesela Yasemin Adar’ın (milli güreşçimiz) röportajını izlemiştim. İnsanlarda şu algı var; güreş sporunu bir kadın yapamaz. Böyle sınıflandırıyorlar insanları; kadın yapar, erkek yapar diye. Hayır, futbolu bir kadın da oynayabilir, baleyi bir erkek de yapabilir. O algının olmaması lazım bence. Ama ben “Sen kadınsın eskrim yapamazsın” gibi yorumlar almadım.

Gözlemlerinizden yararlanarak Türkiye’deki kadınların spora bakışı hakkında neler söyleyebilirsiniz? Bu alana girmeye çekiniyorlar mı, imkânlar yeterli mi?

Bence biraz aileye bağlı. Kimisi, “Sporcu mu olacaksın, ne yapabilirsin ki sporda?” gibi yönlendiriyor. Ama bence olumsuz değil hiçbir zaman, eskiden belki kötüydü ama şu an daha iyi olduğunu düşünüyorum bu durumun.

Sizce aile faktörü ve diğer çevresel faktörler bir sporcunun kariyeri için ne derecede önemli?

Aile çok önemli bir etmen benim için. Anneme, babama, abime gerçekten çok düşkünüm. En zor zamanlarımda hep yanımdalar sağ olsunlar. Onların haklarını ödeyemem hiçbir zaman. Desteklerini hissediyor olmak beni çok daha güçlü hissettiriyor. Sporculuk hayatımda bu güne kadar birçok zorluk yaşadım daha da yaşayacağım elbet ama burada biraz insanın kendi kendini de motive etmesi gerektiğini düşünüyorum. Her zaman pozitif ve güçlü kalmak, en ufak zorlukta bir şeylerden vazgeçmemek lazım.

“Sporculukta zihin çok önemli”

Eskrimde teknik kısım kadar zihinsel hazırlığın da çok önemli olduğunu biliyoruz. Kendinizi zihinsel olarak hazırlamak için neler yapıyorsunuz? Çevresel faktörler motivasyonunuzu nasıl etkiliyor?

Her sporda olduğu gibi eskrimin de yüzde sekseni zihinseldir, belki yüzde doksan bile diyebiliriz. Çünkü zihin her zaman hazır olmuyor, zihinde ne zaman bir kaygı, korku olursa o maç kesinlikle gidiyor. O zaman hiçbir şekilde hazır değilsin oyuna. Baş antrenörümüz Valery Shturbabin ile bir sürü çalışma yapıyoruz. Mesela benim matematiğim çok kötüydü. Matematik egzersizleri yaptırıyor. Hiç sevmeyerek başladım ama o kadar çok faydasını gördüm ki… Bir de sporculukta zihin çok önemli ama bunu geliştirmek için sadece spor değil, hayatta yeni şeyler keşfetmek lazım. Geçenlerde bir psikologla konuşuyorduk mesela “Dişlerinizi sol elle fırçalayın, farklı yerleri de çalıştırmayı deneyin vücudunuzda, farklı şeyler keşfedin, beyniniz hep yeni şeyler öğrensin.” gibi şeyler söyledi. Hani sporun dışında da bu tarz şeylerle uğraşıyoruz, Valery’le birçok zihin egzersizi yapıyoruz. Zihinsel oyunlar oynuyoruz, odaklanma çalışmaları yapıyoruz, konsantrasyon çalışmaları çok önemli bizim için. Bunları göz ardı etmiyoruz, çok yoğunuz şu an zihinsel çalışmalarda da.

Küçük yaşlardan beri spor yapıyor olmanızın sosyal hayatınıza ne gibi katkıları oldu?

Küçük yaşlardan beri kamplara ve maçlara gidip geliyoruz. Valiz hazırlamayı, yatak düzeltmeyi en önemlisi kendi sorumluluklarımızı halletmeyi kendi başımıza öğreniyoruz. Kimseden bir şey beklemeden… Zor bir durumda kaldığımız zaman veya bir arkadaş ile tartıştığımız zaman bu sorunları anne, baba olmadan halledebilmek çok güzel, hayata daha öz güvenli ve kendimizden emin bir şekilde erken yaşlarda başlamış oluyoruz aslında. Bunların yanı sıra birçok kültür görüyoruz ve farklı kültürlerden arkadaşlarımız oluyor, dilimizi geliştirme şansımız erken yaşta başlıyor. Sporculuğun insan yaşamına çok şeyler kattığını düşünüyorum ve mesleğimin bu yanını çok seviyorum.

Biraz Avrupa Şampiyonası’ndan konuşmak istiyorum. Çok güçlü rakipleri yenerek altın madalyayı kazandınız. O süreci biraz anlatabilir misiniz? Motivasyonunuz neydi?

Valery bizimle çalışmaya başladığından beri disiplin ile çalışmayı öğrendik. Eskrimi bize çok güzel anlatıyor ve öğretiyor. Takım maçlarında da bize nasıl takım olabileceğimizi, birbirimize nasıl kenetlenmemiz gerektiğini, birimiz düştüğü zaman diğerinin nasıl toplaması gerektiğini tecrübe ettirdi ve öğretti. Bu takım ruhunu verdi bize. Dolayısıyla biz o maça gitmeden önce çok hazırdık. Maça gelecek olursak da kırılma noktamız Rusya maçıydı. 12 puanlık geriye düşüş yaşamıştık. Fakat takım kaptanımız İryna Shchukla farkı kapadı ve maçı kazandık. Daha sonra ev sahibi Belarus ile karşılaştık. Destekçileri çoktu ama biz pistte önümüze bakıyorduk ve Belarus’u da yendik. Finalde ise rakip Fransa’ydı. Fransızlar da eskrimde ekoldür. İnanın kendilerinden çok emin çıktılar maça kesin kazanırız diye. Ama biz eskrimi ve takım ruhunu o kadar güzel gösterdik ki pistte! Allah nasip etti ve onları da yendik. Şampiyon olmuştuk. Gerçekten gözlerimiz doldu o an. Kelimelerle anlatılamaz bir gurur. Ülkeme, “Kadın Kılıççılar” olarak tarihimizdeki ilk şampiyonluğu getirmiştik. Bayrağımızı göndere çektik, İstiklal Marşı’nı okuttuk. Çok güzel duygular! İnşallah tüm sporcu arkadaşlarımla birlikte daha nice şampiyonluklara…

Avrupa Şampiyonu olduktan sonra Türkiye’den nasıl tepkiler aldınız? Bu tepkiler sizi tatmin etti mi?

Bu şampiyonluktan sonra çok güzel geri dönütler aldık, kadın olarak da bize çok güzel tepkiler verdiler, “Kadın sporcularımız takım olarak şampiyonluk yaşadı.” dediler. Çok güzel hissettirdiler. Eskrimin kırılma noktası ve belki de bu kadar popülerleşmesi U23 maçından sonra oldu. İyi anlamda bir şeyler değişmeye başladı.

Peki, şu an eskrime başladığınız güne, 8 yaşına dönseniz, spor kariyerinizi yine böyle mi şekillendirirdiniz?

Yine böyle şekillendirirdim. Çok zorlukları var, sadece zorluk yaşayan ben değilim bu hayatta ama yeni yeni yapılandığı için kırılma noktalarında da biz rol oynuyoruz. Ama çok mutluyum, çok seviyorum işimi, sporu, arkadaşlarımı, bu ortamı çok seviyorum. Hiç pişman değilim, bir daha olsa bir daha bu zorlukları yaşardım yine buraya gelmek isterdim. Çünkü bu zorlukları yaşamadan bu kafaya gelemeyecektim. Sonuç olarak yine bu hayatı seçerdim.

Öğrencilikle sporu bir arada götürmek zor oluyor mu? Birbirlerine engel oluyorlar mı?

Ben tesis yaşantısındayım, evde kalmıyorum. Ailemden uzağım, o yüzden bana göre kolay değil. Ama ikisini bir arada götüren arkadaşlarım var. Biraz şartların müsait olması lazım, okulun aynı şehirde olması lazım. Bu bir seçim bence. Bu yaşım bir daha bana gelmeyecek, bir daha bu performansı veremeyeceğim. Ama şu an okula da devam ediyorum, Gedik Üniversitesi’nde, onların da büyük bir desteği var.

“Branş ne olursa mutlaka çocukların hayatında spor olmalı”

Şu anki deneyimlerinizden yararlanarak, bu spora yeni başlayan veya başlayacak olan çocuklara ve ebeveynlerine ne gibi tavsiyeler verebilirsiniz?

Bir çocuğun hayatında mutlaka spor ve müzik olmalı diye düşünüyorum. Hobi olarak da olsa olmalı çünkü bunlar insanın ruhuna çok iyi gelen şeyler ve insana tecrübe katıyor. Çocuk kendi sorumluluğunu öğreniyor, zor bir durumla karşılaştığı zaman bununla nasıl başa çıkması gerektiğini öğreniyor ve daha rahat atlatabiliyor. Sosyal ilişkileri çok daha iyi oluyor, genel kültür anlamında da gelişiyor. O yüzden branş ne olursa olsun mutlaka çocukların hayatında spor olmalı. Hatta bunu aşılamak lazım. Çocukların hayatında spor ve müzik olduğu zaman akranlarına göre önde başlıyorlar hayata.

Uzun süre kamplarda kalmak sosyal hayatınızı nasıl etkiliyor? Orada nasıl zaman geçiriyorsunuz? Bir şeyler okumaya ve izlemeye vakit bulabiliyor musunuz?

Kitap okumayı çok sevmezdim, bu sene kişisel gelişim kitaplarına ilgim olduğunu fark ettim. Bol bol kitap okuyorum bu ara. Kafamı dağıtmak için müzikle çok uğraşıyorum. Eskiden tek başıma hareket etmeyi pek sevmezdim ama şu anda kendimle baş başa kalmak da iyi hissettiriyor. Kahve alıp yürüyüş yapıyorum veya martıya biniyorum. Ailem de boş zamanlarında geliyor. Bu büyük bir motivasyon oluyor bana. Onun dışında takım arkadaşlarımla dışarı çıkıyoruz, kafelere gidiyoruz, bazen cheat day (kaçamak) yapıyoruz.

Müziğe olan ilginizi sosyal medyadan da biliyoruz. Müzik sizin için ne ifade ediyor?

Annem ve babam müzik öğretmeni. Abim, teyzemler, kuzenlerim konservatuvar mezunu. Ailem müzikle iç içe. Benim de konservatuvar sınavımla ilk milli takım kampım aynı güne denk gelmişti. Bir seçim yapmam gerekti. İkisine de çok ilgim vardı ama sporda başarım vardı ve sporu tercih ettim. Müzik her zaman benimle olan bir şey, ruhuma o kadar iyi geliyor ki çok daraldığım zamanlarda şarkı söylediğim zaman terapi gibi oluyor. Zorlu bir antrenmanın bitiminde hâlim olmasa bile şarkı söylüyorum, salonun ekosu güzel oluyor. Dinlemek de çalmak da çok iyi geliyor, bütün negatif enerjimi atabiliyorum. Spor olmasa kesinlikle müzikle alakalı bir şey yapmak isterdim.


* Röportaj: Ecem Havle

Victory Dergi

Victory Dergi

Bunları da Okuyabilirsiniz

VSPOR DERGİSİ

Tutkunu olduğumuz bu sevdaya delicesine ilerlediğimiz bu yolda sporun kitleleri tek bir noktada birleştirdiğine inanlardanız: Zafer (Victory). Sporda başarılı olmanın bir branşta kazanılan zaferin ne demek olduğunu en iyi anlayanlar belki de spor aşkına sahip olan insanlardır. Lebron James’in, Jordan’ın, Boliç’in, Sergen Yalçın’ın ve Kobe Bryant’ın kazandığı bir karşılaşma sonunda gösterdikleri reaksiyon insanlığın zafer kazanmaya ne kadar tutkulu olduğunu göstermektedir.

Abone Ol

Victory Dergi içerikleriyle ilgili e-posta bületinimize kaydolun!

victorydergi.com 2021 © Tüm Hakları Saklıdır. Tasarım & Uygulama: Aksel Gültekin