FutbolDar Sokaklardan Yeşil Sahalara

Ahmet Oztel3 sene önce14 dakika

Yiğitlik, mertlik, çalışkanlık, cömertlik, dürüstlük, misafirperverlik, alçak gönüllülük ve doğruluğu simgeleyen ‘Sekiz Köşe Kasketi’ ile gönüllerde taht kurmuş Ahmet Suat Özyazıcı’nın hikâyesine hep birlikte göz atacağız bu yazıda. Trabzon’un dar sokaklarında başlayan futbol kariyerinde, zirveye yol alan Özyazıcı’nın ilham veren başarı öyküsüne…

Ekonomik ve sosyolojik olarak İstanbul takımlarının yanından dahi geçemeyen bir kulübün teknik direktörü olmak oldukça zor olsa gerek! Ahmet Suat Özyazıcı’nın hayat hikâyesi, bize “öz değerler” ile nelerin başarılabileceğinin bir göstergesi belki de…

Trabzonspor ile “Anadolu İhtilali”ni gerçekleştiren ve bunun yanı sıra Anadolu’da yıllarca süren şampiyonluk hasretine öz değerlerini ve varlıklarını bir araya getirerek son veren, Türk futbolunun önemli isimlerinden biri olan Özyazıcı’nın öyküsüne bu noktada başlamış olalım.

Yeni yılın ilk gününde (1 Ocak 1936) kendisinin de söylemiyle ‘Trabzon Kemeraltı numara 6’da dünyaya geldi. Öğrenim hayatının ilk 3 yılını Ülkü İlkokulu’nda, 4 ve 5’inci sınıfı ise Cumhuriyet İlkokulu’nda tamamlayan Özyazıcı, o dönem için bir hayli önem arz eden ilkokul diplomasını cebine koyan nadir insanlar arasına adını yazdırmayı başarmıştı. Kendi anlatımıyla, futbol ve okul arasındaki yol ayrımında bir karar vermesi gerekiyordu. O, en çok futbolu seviyor, en iyi bilgiyi futbolda buluyordu.

Bu yol ayrımının daimi galibi, Trabzonspor oldu…

Peki Özyazıcı’nın futbol hayatı nasıl başladı? Mahalle büyüklerinden nam-ı diğer Akrep Celal’in yönlendirmesiyle Yolspor’da futbol hayatına başlayan Özyazıcı, daha sonra o dönemin popüler takımlarından İdmanocağı’na transfer oldu. 1956 yılında ise askere giderek Havagücü’nde futbol oynamaya devam etti ve askerlik sonrası tekrar İdmanocağı’nda forma giymeyi sürdürdü. O dönem meşhur olan İdmanocağı ve İdmangücü rekabetinin içinde yer alarak, Trabzon sahillerinde Brezilya modeli idmanlarla yetişen Özyazıcı, Trabzon’daki futbol kulüplerinin Trabzonspor çatısı altında birleşmesiyle, teknik adam olarak eşofmanlarını giydi, kasketini başına taktı ve düdüğünü boynuna astı. Asıl hikâyesi tam bu noktada başladı…

Özyazıcı, Türk futbolunda dönemin “Brezilyalı Hoca” yakıştırmalarının başrolü olmuş isimdi. Pele’nin, Garrincha’nın, Tostao’nun dünyaya sevdirdiği Brezilya takımının en ünlü figürlerinden Didi, ‘kasketli’ hocanın Trabzonspor’u çalıştırdığı dönemde Fenerbahçe’yi yönetiyordu. Didi’ye göre Özyazıcı’nın “Fırtına”sı Brezilya gibi oynuyor, Brezilya gibi topa hükmediyor ve sahada onlar kadar ‘karnaval’ havası verebiliyordu. Sahada korkutucu bir heybet kazanan Karadeniz’in incisi, Özyazıcı’nın yönetimi altında Türk futboluna “dört büyük” kavramını kazandırmış, şampiyonluk kupasını İstanbul’un dışına götüren ilk kulüp olmuştu. Sekiz yıllık periyot boyunca, hem lig hem kupalarda, ülkenin tartışmasız en başarılı camiası haline gelmişti. Ülke tarihine ve milli takıma pek çok yetenek armağan etmiş, Trabzon’un gençlerine örnek alınacak, idol görülecek simgeler kazandırmıştı. Tüm şehrin benimsediği, heyecanıyla yücelip başarısıyla mutluluk bulduğu, kent halkının tamamıyla bütünleşen bir ganimet oluşturulmuştu. Öyle ki, bu güzel miras halen Trabzonluların gözlerini dolduracak, içini özlem ve gururla kavuracak büyük bir efsaneye dönüşebildi. Tüm bu güzelliklerin buluşma noktasında, diğer bütün paydaşlarıyla beraber bir lider, Ahmet Suat Özyazıcı yatıyor.

Bir Ekolü Yaratmak

Suat Hoca, Türkiye’nin en çok şampiyonluk gören iki yerli teknik direktöründen biri olmayı sürdürüyor. Bir ara Bursaspor, Sarıyer ve Vanspor’u da çalıştırmış, daha sonra herhangi bir takımı çalıştırmamıştı. Üstelik, Sarıyer takımı onunla tarihinin en büyük başarısını elde etmiş ve Balkan şampiyonu olmuştu. Başarılarıyla kendisinin ve Trabzonspor markasının rekorlarla yan yana anılmasını sağlayan, “kimsenin yapamadığını yapma” olgusunu hayata geçiren, gerçek bir futbol virtüözüydü Suat Hoca. Trabzonspor’a kazandırdığı dört şampiyonlukla, Türk futbol tarihinde bunu başaran ilk teknik adam olmuştu. İstanbul kulüplerinin hegemonyası altına giren Türkiye Kupası’nı üç kez, Süper Kupa’yı ise beş kez kazanmıştı. Bu kupalarda, ne yerli ne yabancı, hiçbir antrenör ondan daha başarılı olamadı.

Özyazıcı, karakteriyle de ülke futbolunun ‘yüz akı’ figürleri arasında parıldıyor. Üst katında, duvarlarında başarı fotoğraflarıyla dolu küçük odasında, yıllarca geleni gideni ağırlayan, teknik adamlarla, eski futbolcularla, eski takım arkadaşlarıyla o günleri yad eden, hoş sohbetlerin yaşandığı dükkânı şu sıralar sağlığı tam olarak yerinde olmadığından artık oğullarına bırakıp gün boyu evde istirahat etmeyi yeğliyor.

Şimdi bakıyorum da o dönemin ünlü Brezilyalı oyuncuları Pele, Didi, Garincha, Jairzinho, Gerson, Clodoaldo, Leao, Tostao, Paolo Cesar, Brito, Sokrates, Rivelino, Zemaria ve Fantana gibi isimlerin o yıllarda iz bıraktığı geri kalmış Türk futbolunda, şimdi rol model alınacak lider azlığı yaşarken, Sadi Tekelioğlu, Şenol Güneş, Özkan Sümer ve Ahmet Suat Özyazıcı gibi teknik adamların değerini, sanırım daha iyi anlamaya başladık. Hani diyoruz ya, Trabzonspor’u dönemin Brezilya’sı gibi ‘durdurulamaz’ hale getirmişti diye… Büyük efsane, altın çağını bugünlerde yaşatsa, Karadeniz’in incisini kim bilir nerelerde görürdük? Bir model oluşturan, izleyenlere keyif veren, kendi değerlerini üreten her kulübün Avrupa’da ‘ekol’ kabul edildiği günümüz futbolunda, kendi çocuklarını şampiyona dönüştüren Özyazıcı’nın Trabzon’u nerelere gelirdi? Alışkanlıklara, geleneklere ve büyütülmüşlere kafa tutan bu kulüp, şehrinde olduğu kadar dünyada da kaç milyon insanın göz bebeği olurdu? Bu coğrafyada kimselerin yapamadıklarını yapmış bir vizyonun önderliğinde, Trabzonspor’un Avrupa’nın zirvesine çıkışını seyreder miydik? Dünyanın her yerinden müsabakalara kolayca ulaşılabiliyorken, Didi’nin hayran olduğu, Brezilya’yı kıskandıracak futboluyla Trabzonspor’u dillere pelesenk halde görebilir miydik? Çamur sahalarda, yalın ayak top oynayarak başladığı futbolda, çok sevdiği Trabzonspor’unu ülkenin en büyüğü yapmış bu adamın, en iyi antrenörlere taş çıkartacak meziyetleriyle dünyaya başkaldırısının keyfine varabilir miydik? Hepsinden kıymetlisi tümüyle bataklığa düşmüş, kendi kirinde yuvarlanma mücadelesi vermekten dahi aciz kalmış futbolun, yol göstericisi olacak bu büyük değere sahip olmanın gururunu, yeni nesille birlikte yaşayabilir miydik? Ne yazık ki hiçbir zaman büyüklerimizin onu izleyebildiği gibi şanslı ve ne mutlu ki hiçbir zaman böyle bir efsaneye sahip olamayacak kulüpler kadar şanssız olmayacağız…

Ocak ayı itibarıyla 85’inci yaşını dolduran Suat Hoca, Trabzon’daki evinde, sakin ve mütevazı yaşantısını sürdürüyor. Bıraktığı hatıra, yalnızca şehrin değil, futbolu ucundan kıyısından takip eden herkesin ilham kaynağı olmaya, hiç tanımadığı hayatlara yol göstermeye devam ediyor. Bu güzide sporda, onun teslim ettiği bayrağı, onun temiz ve dürüst ilkeleriyle göndere çekmeye devam edecek, bizlere futbolu yürekten sevdirecek armağanlara kavuşmak dileğiyle…

Ahmet Oztel

VSPOR DERGİSİ

Tutkunu olduğumuz bu sevdaya delicesine ilerlediğimiz bu yolda sporun kitleleri tek bir noktada birleştirdiğine inanlardanız: Zafer (Victory). Sporda başarılı olmanın bir branşta kazanılan zaferin ne demek olduğunu en iyi anlayanlar belki de spor aşkına sahip olan insanlardır. Lebron James’in, Jordan’ın, Boliç’in, Sergen Yalçın’ın ve Kobe Bryant’ın kazandığı bir karşılaşma sonunda gösterdikleri reaksiyon insanlığın zafer kazanmaya ne kadar tutkulu olduğunu göstermektedir.

Abone Ol

Victory Dergi içerikleriyle ilgili e-posta bületinimize kaydolun!

victorydergi.com 2021 © Tüm Hakları Saklıdır. Tasarım & Uygulama: Aksel Gültekin