‘Hayat fena halde futbola benzer’ sözünü izleyen herkese ezberletmiş ve futbolu sevenlerin, hayatla futbol arasında sürekli bir bağ kurmasını sağlamış bir filmdir Dar Alanda Kısa Paslaşmalar. Futbol, eğer onu çok sevmiyorsanız her türlü zorluğuna rağmen amatör ligde tek bir kuruş bile almadan devam edebileceğiniz bir spor dalı değil. Aslında, sporun her branşına sevmekten öte bir tutkuyla ona bağlı değilseniz devam edebileceğiniz bir uğraşı hiçbir zaman olmamıştır. Zorlukları saymakla bitmez, yaşamadan da bilinmez ve her seferinde bitti dediğinizde bile gerçekten tutkuyla bağlıysanız devam edecek gücü kendinizde bulursunuz. Bu haliyle bile fena halde hayata benziyor aslında. O sebeple çok haksız sayılmaz filmde bu repliği söyleyen Hacı karakterine hayat veren Savaş Dinçel.
Yönetmenliğini Serdar Akar’ın yaptığı 2000 yapımı filmin başrollerinde Savaş Dinçel, Müjde Ar, Erkan Can, Rafet El Roman, Şehnaz Çakıralp, Sezai Aydın ve Uğur Polat yer alıyor. 1980’li yıllarda Bursa’da esnaflardan ve orada yaşayanlardan kurulmuş olan Esnafspor amatör bir futbol kulübüdür. Renklerini Brezilya Milli Futbol Takımı’ndan esinlenerek sarı-yeşil yapan kulübün en büyük amacı Bursa’da amatör lig şampiyonluğunu yaşamaktır. Film hem Esnafspor’u anlatırken hem de takımdaki karakterlerin hikayelerini izleyiciye aktarıyor. Ayrıca, Dar Alanda Kısa Paslaşmalar sadece futbola dair bir hikayeyi anlatmıyor hayata dairk kurduğu birçok bağlantıyı da izleyicinin karşısına çıkarıyor.
Nerede Kalmıştık?
Film, Hacı’nın “Nerede kalmıştık?” sözleriyle başlıyor ve sonrasında da hâlâ unutamadığımız repliklerden olan şu sözler geliyor; “Hayat fena halde futbola benzer, futbol şahsi beceri gerektirir ama aslında ayakla oynanan bir spordur. Aynı zamanda toplu halde oynanan bir oyundur, dört doğru pas yüzde 90 golü getirir, istediğin kadar yetenekli ol iyi bir takımın yoksa kaybedersin.” Hacı (Savaş Dinçel), takımın baş antrenörlüğünü yapmakta ve Esnafspor’un şampiyon olması için de gerekli olan ne varsa ortaya koymaya hazırdır. İyi bir forvet arayışı içerisindeyken Serdar’ı (Rafet El Roman) bulurlar ve takıma transfer ederler. Serdar sadece takım için bir yenilik olmayacak filmin ilerleyen sekanslarında kasaba için de farklılık olacaktı. Özellikle Esnafspor’un kalecisi Suat (Erkan Can) için Serdar’ın gelişi bir şeyleri tamamen değiştirecekti.
Suat, Nurten’e (Şahnaz Çakıralp) karakterine aşık ve bu aşkına karşılık alabilmek için Nurten’e sürekli mektuplar gönderir ama hiçbirine bir karşılık alamaz ve bu noktada “okuma yazması mı yok bu kızın” diye düşünerek en uzak olan ihtimali kafasına kazır. Fakat filmin ilerleyen noktalarında anlaşılırki o mektuplar Nurten’e hiç ulaşmamıştır. Ve, bunun sebebini filmin sonuna doğru öğreniyoruz. Tüm mektuplar kapıdan içeri hiç girmemiş hepsi kapı eşiğinin altında birikmiştir. Hayatta çoğu zaman böyledir, eşikte kalan şeyler yüzünden yaşayamadığınız bir sürü olay ve birçok ihtimaller silsilesi vardır.
Hacı da söz konusu aşk olduğunda Suat’tan farksız sayılmaz, Aynur’la (Müjde Ar) olan ilişkileri bilinmezlerle doludur, aslında “ne seninle ne de sensiz” sendromunu yaşadıkları çok açıktır. Bu noktada hayatı futbola benzetmeye yine devam ediyor film. Hacı’nın aşkı hem zamana hem de kendilerine yenilirken, Suat da Serdar’a yeniliyor bir anlamda. Başta durum karşısında Serdar’a sinirlenip kavga çıkarsa da sonrasında kabullenmek zorunda kalıyor durumu Suat. Bu esnada Hacı ile yaptıkları konuşmada Suat, o kabullenişi “boş dükkana kira vermişiz” sözleriyle özetliyor.
Her Şey Sermaye İçin!
Dar Alanda Kısa Paslaşmalar başta futbol üzerine kurulu gibi görünse de fazlasıyla hayatla ilişkili bir film. Herkesin yardımlarıyla yönetilen bir futbol kulübünün ekseninde gelişen olaylar futbolla hayat arasındaki bağı tekrar tekrar kurmamızı sağlıyor. Ülküspor’un başkanı Cem (Uğur Polat) parasına para katmak için her yolu deneyen yapıda bir karakter. Hedeflerinden biri de Esnafspor’u kendi bünyesine katmak. Burada her Yeşilçam filminde görmeye alışık olduğumuz gibi güçlü bağları olan bir ailenin karşısına yazılmış kötü bir karakter ve bu karakterin sadece parasıyla bu güçlü aile bağını yenemeyeceğinin altı çizilmiştir. Cem karakteri ile film hem Yeşilçam’a bir gönderme yapmış, hem de sermaye için her türlü yolu deneyenlere karşıt bir duruşu sergilediğini açıkça ifade etmiştir.
İzlediğimiz süre boyunca filmde takım olabilmenin önemi sürekli vurgulanıyor ve bir konu hakkında herkes birlikte bir çözüm arayışına giriyor. Örneğin, bir maç dönüşü futbolcuların minibüsünün camları sürekli taş atıldığı için kırılıyor, minibüsün şoförü de aracı zarar gördüğü için maçlara gelmek istemiyor. Camları çıkarıyorlar olmuyor, derken en son buldukları çözüm zararı en az indirmelerini sağlıyor. Aracın üstüne düzenek yaparak ellerinde tuttukları bir ipi çektikleri zaman camların üstüne kapak iniyor. Böyle bir sorunu, 1982’de geçen bir filmde bu şekilde detaylı çözmeyi başaran bir takımı parayla yenemeyeceğiniz çok net ortada değil mi? Peki, hayata dönüp baktığınızda gerçekten günün sonunda iyi bir takım olmayı başardıysanız sizi kim veya ne alt edebilir?
Bir Kez Olsun Şampiyon Olmak!
Esnafspor filmin finaline doğru şampiyonluk için son maçına çıkar. Herkes elinden geleni yapmakta ancak Serdar’ın isteksiz oynunu net bir şekilde anlaşılıyordur. Bu durum için maçı izleyen Ülküspor’un başkanı Cem’de “Serdar napıyor maçı mı satıyor?” şeklinde yorum yapmakta. Maç devre arasına girdiğinde, soyunma odasında Suat, Serdar’a yüklenir. Serdar: “Kazanacağız da ne olacak, şampiyon olduk diyelim bu takım kalacak mı sanıyorsunuz” sözlerini sarf eder. Suat’ın cevabı ise çoğumuzun sonunu bile bile girdiği yollarda hepimizin kendimize söylediği teselli cümleleri gibidir aslında: “Bir kez olsun şampiyon olalım, sonu ne olursa olsun bir kez olsun bunu yaşayalım.” Hayatın gerçeğidir aslında sonunda ne olacağını en başından bilsen bile o soğuk suya bir şekilde atlamak istersin.
Dar Alanda Kısa Paslaşmalar izleyiciye bir futbol filmi sunmuyor, futboldan çok daha fazlasını sunuyor. Zaten en başında “hayat fena halde futbola benzer” repliği ile açık açık ne anlatmak istediğini belirtiyor ve bunu bir çok örnekle seyirciye gösteriyor. Filmi izlerken futbolla hayat arasındaki o bağı kurmaya çalışıyorsunuz. Futbolda yenilmek, kazanmak, başarılı olmak, sayılmak ve bir takım olabilmek gibi bir sürü hayatın içinden olgu durumu mevcuttur. Peki böyle bir hayatta bir penaltı her şeyi değiştirebilir mi?