Mini Golf… Sırf isminde “mini” geçiyor diye dünyanın en değerli sporlarından birini minileştirmeye mi kızmalıyız? Yoksa bu oyunun çocuklar için olduğunu iddia edene mi?
Hiçbirine.
Çünkü psikoloji kızmak üzerine değil, çözüm üzerine eğilecektir. Eğilmeden, bükülmeden bir anı dinlemek isterseniz sporun psikolojisine bu taraftan buyurun lütfen.
“MİNİ” GOLF
Yaşadığım bölge harika. Spora düşkün olan herkesin cebini bir hayli yorabilecek çoğu fırsatı ücretsiz ayağınıza getiren tesislere sahip. Keşke konumuz bu olsaydı. Ancak basketbol sahaları ve tenis kortları arasında konuşlanmış olan ve 8 holden oluşan bir mini golf sahası mesleğimin bazı dinamiklerini bana yeniden hatırlattı. Müsaadenizle can sıkma sırasını size bırakıyorum.
Hafif bulutlu bir gökyüzü altında mini golf sopasını zevkle tutarken, gök gürültüsünü hiç beklemiyordum. Hayır, bulutların bir suçu yok. Dördüncü ya da beşinci deliğin ne kadar zor olduğunu konuşurken, sahanın dışında bütün asabiyetiyle gözlerini bize dikmiş olan bir hanımefendinin ağzından baklayı çıkaracağı kesindi. Çok geçmeden dudaklarında tüm hışmıyla şu sözler döküldü:
“Bakar mısınız? Burası bir mini golf sahası! Çocuklar için! Yarım saattir bitirmenizi bekliyoruz! Sizin mini golf sahasında ne işiniz var!”
Donup kalmama şaşırmayın lütfen. Özü iletişim olan bir mesleğin mensubu olarak sakin kalmaya son derece istekliydim. Kısa bir sessizliğin ardından ancak şunu söyleyebildim:
“Hanımefendi mini golf çocuklara özel bir oyun değildir. Çocuk sopaları dahi farklı. Bakın, elimdeki sopa çocuk için son derece ağır ve uzun. Siz mini golf isminden dolayı mı bunu söylüyorsunuz? Yapmayın ne olur.”
Akabinde gelen cevap ile bir golf topu olarak deliğe girip kaybolmayı dileyebilirdiniz.
“Bana mı öğretiyorsunuz? Benim oturduğum villanın yanında kocaman golf sahası var! Bu oyun çocuklar içindir!”
SPORUN PSİKOLOJİSİ, PSİKOLOJİNİN SPORU
Ben de kayboldum. Bir golf topu olarak değil tabii ki; ancak en az onun kadar ağır bir biçimde! Verilecek cevap çoktu elbette. Lakin hangi yanıtı alırsa alsın hanımefendinin psikolojisi sporla pek iç içe değildi.
Birkaç ay sonra fark ettim ki, ne ben ne de yanımda olan arkadaşlarım Mini Golf’e bir daha adım atmamış ve golf sporunu icra etmek için heveslenen bizler bir daha bu motivasyonu kendimizde bulamamıştık. Spor psikolojisi derya deniz. Ama biz, psikolojinin sporuna adım atamamıştık. Bunu engelleyen asabi hanımefendi miydi? Yoksa öz benliğim mi?
İşte tüm cevaplar hanımefendiden önce bilime verilmeliydi.
Psikoloji derken…
En genel tanımıyla psikoloji; insanın duygu, düşünce ve davranışlarını inceleyen bilim dalıdır. Spor psikolojisi de sporcunun duygu, düşünce ve davranışlarını inceleyen ve bu bulguları sporcunun performansını artırmada kullanan bir alandır.
ESKİDEN SPOR PSİKOLOJİSİ Mİ VARDI?
Evet vardı.
Her ne kadar ülkemizde bu bilincin başlaması oldukça geç olsa da dünyada ilk spor psikolojisi kongrelerinin 1900’lü yılların başına dayandığını söyleyebiliriz. 1970’li yıllara gelindiğinde üzerine yüzlerce araştırma yapılmış ve hatta dergiler çıkarılmaya başlanmıştı.
Sporcunun kendi sınırlarını zorlamasından tutun, öfke kontrolünü sağlamayı öğrenmeye kadar geniş bir alana yayılan spor psikolojisi, temelde çok kıymetli bir kavrama odaklanır.
Motivasyon.
Yazının başında sözünü ettiğim motivasyon kavramı, basit bir tanımla, harekete geçiren ve davranışın devamlılığını sağlayan içsel güçtür.
Bu içsel gücü harekete geçirmek için en kritik nokta şüphesiz ki doğru motivasyondur.
Basketbolda başarısız olduğunu gözlemlediğiniz kişiye ısrarla çok iyi olduğunu söyleyip öz güven yaratarak performansını arttırmayı hedeflemek hata olacaktır. Kimi, ne sıklıkla ve ne boyutta motive edeceğinizi dengeleyemezseniz, hayal ettiğiniz sonuçlara yaklaşamazsınız.
Takımla veya bireysel sporcuyla çalışan antrenörlerin, teknik direktörlerin ve hatta kulüp yöneticilerinin bu alanda özenle eğitilmesi elzemdir. Öfke kontrol bozukluğu yaşayan sporcunuzun bu sorununu fark ederek doğru destek vermezseniz, çok yetenekli ama davranışlarını dizginleyemeyen ve dolayısıyla başarısız olacak bir sporcuyla karşı karşıya kalırsınız. Aynı durum, ne kadar yetenekli olursa olsun öz güvensiz ya da öz güveni çok yüksek olan bir sporcu için de geçerli olacak ve bu iki kutup etkili motivasyon ile dengelenmez ise başarı çok uzaklarda kalacaktır.
Teknik ve taktik her spor dalında sınırsız zenginliktedir. Binlerce yöntem arasından dilediğinizi uygulayabilirsiniz. Ancak başarıya giden yol için tek başına taktik çeşitliliği yeterli olmayacağı gibi, sürdürülebilir de değildir.
İsterseniz adına spor psikolojisi isterseniz psikolojinin sporu diyelim. Sporcu sağlığının yalnızca fiziksel sağlık olmadığını, ruhsal bütünlüğünün sağlanmasının spor camiası başta olmak üzere her bireye aşılanması gerekliliğinin altını kocaman çizmeliyiz.
Bu kavramların anlaşılması için bitmez temenniler iyidir ama…
Geleceğin golfçülerini böyle annelerin yetiştirmemesi psikoloji biliminin en büyük dileğidir.
Ya da benim.