Diğer SporlarBlack Lives Matter: Adalet Terazisi

Emre Sekerci2 sene öncen/a22 dakika

Irkçılık! İnsanlığın en eski lanetlerinden biri. Tarihin tozlu sayfalarından günümüze kadar ulaşan ve hala devam eden hastalıklı bir zihniyetin çürümüş, bir o kadarda taze tutulan meyvesi. Bazen unutulan, bazen şiddeti azalan, bazen de yaşanan utanç verici olaylar sonucu basamak atlayıp tekrar tekrar gündeme gelen çözümünün adeta arapsaçına döndüğü dipsiz bir kuyu. Modern toplumların adeta takla atarak günümüze kadar ki seviyesine ulaşması gerçekten kolay olmadı. Siyasal reformlar, sanayi devrimi, insan hakları bildirileri ve daha medenice daha insanca yaşamak için verilen onca emek. Bütün bunların sonucunda insanlar kendilerine ait olan hakları aldılar tabii ki. Ama, bu kazanımlar çoğunlukla kendi içerisindeydi. Konu farklılıklara geldiğinde durum ”körler sağırlar birbirlerini ağırlar” atasözünün tam karşılığıydı. Ten rengi farklı olan insanlara tahammülsüzlük nedense bu zamanlarda daha çok hortladı. Unutmamak gerekir ki her yanlış etkiye karşı bir tepki mutlaka doğmuştur. Bu tepkilerden belki de en önemlisi ırkçılığa karşı kitleleri harekete geçiren ve farkındalığı üst seviyeye taşıyan Black Lives Matter.

Legalize Melanin

Nedir bu hareket? ve Nasıl başladı? gibi soruları cevaplamadan önce kısaca legalize melaninin ne olduğunu bilmekte fayda var. Melanin içinde insanlarında bulunduğu canlılara koyu ya da siyah rengini veren pigmentlerdir. Örneğin saçımız siyah veya ten rengimiz daha koyu ya da siyah olacaksa melanin pigmentleri baskın gelebiliyor. Legalize ise doğru olan birşeyi normal görmek, dışlamamak ve meşru görmemektir. Legalize melanini açıkladıktan sonra gelelim Black Lives Matters hareketine.

Türkçe karşılığı ”Siyahların Yaşamları Değerlidir” olan bu oluşumu tüm dünyada 2020’lerde duysak da, başlangıcı biraz daha eskilere dayanır. Politik ve sosyal bir tepki olarak doğması ise 2013 yılına kadar uzanıyor. Başlangıcına dair fitili ilk ateşleyen 2012 yılında, 28 yaşında bir Siyahi Latin Amerikan olan Trayvon Martin’in sokakta yürürken bir polis kurşunu sonucu ölmesinin ardından gerçekleşemesidir. İlerleyen dönemde Martin’den sonra Eric Garner, Pamela Turner ve Michael Brown gibi Afro-Amerikan kökenli insanların haksız yere öldürülmesi tepkilerin daha da büyümesine yol açtı. Özellikle, 2014 yılında Michael Brown cinayetiyle beraber, Missouri’ye bağlı Ferguson şehrinde adeta iç savaşı andıran sahneler yaşandı. 2014 ile 2016 yılları arasında polis kurşunuyla haksız yere öldürülen insanlara dikkat çekmek ve toplumda daha güvenli yaşamak için verilen mücadelelerin yanı sıra 2016 yılında yapılan başkanlık seçimlerinde sosyal medya kullanılarak siyahilerin haklarının gözetilmesi konusunda bir nevi bu yarışta oldukça etkin bir rol oynadılar. Ama, asıl sıçrama hepimizi derinden etkileyen 2020 yılında George Floyd’un öldürülmesiye oldu.

“Black Lives Matter”dan söz ederken çoğunlukla oluşum veya hareket gibi kelimelerden bahsediyoruz. Çünkü, bu bir dernek, kulüp ya da bir vakıf değil. Kurucuları Alicia Garza, Patrisse Cullors ve Opal Tometi adlı üç siyahi kadından oluşsa da bu hareket tamamen duyarlı insanların, aktivistlerin gönüllülük esasına dayanan bir organizasyon. Daha çok toplum hassasiyetlerini ve rahatsız edici durumlarda internet, sosyal medya gibi çeşitli iletişim kanallarını kullanarak bir araya gelen, fikir birliği oluşturan insanların yarattığı bir olgu diyebiliriz.

Dünya’nın Karanlık Yüzü

George Floyd Cinayeti… Zamanında bir sürü etnik kökenli insan ölmüşken ve bunu engellemek için çeşitli girişimler yapılırken, Mayıs 2020’de Amerika Birleşik Devletleri’nde haberlere Afro-Amerikalı George Floyd’un polis gözetiminde hayatını kaybettiği yansıdı. Bu üçüncü veya dördüncü sayfa haberi gibi gözüksede daha sonra ortaya çıkan kamera kayıtları tüm dünyanın kanını donduran nitelikteydi. Kayıtlarda, George Floyd’un -ne yazık ki kim olursa olsun insanların güvenliğini sağladığını düşündüğümüz- Amerikan Polis Kuvveti’nin dizlerinin altında kıvrana kıvrana hayatını kaybettiğine şahit olduk. Yaklaşık dokuz dakika kadar nefessiz kalan Floyd, Asya’dan Avrupa’ya kadar uzanan bildiğimiz veya bilmediğimiz bütün topraklarda milyarlarca insanın gözü önünde acımasızca katledildi. İşin daha dramatik yanı ise ambulans çağrılan yere itfaiyenin gelmiş olmasıydı. Skandal üstüne skandal yaşatan bu olay, heralde yaşam hakkına verilen değerin ne derecede değersiz olduğunu gösteren iğrenç bir tiyatronun son perdesiydi. Görüntülerin servis edilmesiyle beraber hayatını kaybettiği Minneapolis şehrinde çok sert gösteriler ve tepkiler yaşandı. Nerdeyse çatışmalara varan bu olaylar tabii ki başka eyaletlere de yayıldı. Yaklaşık elli eyalette Black Lives Matter gösterileri düzenlendi. Medyaya göre bu protestolar Amerika tarihinde insan hakları adına yapılan en büyük mücadeleydi. Bu gösterilerin sonucunda olaylara karışan polisler yirmi yılın üzerinde ceza aldılar. İnsan haklarını çiğnedikleri gerekçesiyle toplum adına itibarları yerle bir edildi. Yine de adelete güven azdı ve protestolar devam etti. Tepkiler yaşamın her alanına yayıldı. Bu tarz trajik olaylara karşı duyarlı olmak yaşamamızın bir parçası haline geldi. Hayatın her alanına yansıyan bu duyarlılık halinden tabii ki spor organizasyonlarının da uzak kalması düşünülemezdi.

Adaletin Şafağı

Nelson Mandela, 1994 yılında yayımlanan “Long Walk to Freedom” (Özgürlüğe Giden Uzun Yol) adlı kitabında: ”İyi bir kafa ve iyi bir kalp her zaman zorlu bir kombinasyondur” diye belirtir. Bu kombinasyonun en uyumlu olduğu alan, sporla birlikte kitlelere verilen güçlü mesajlarla sağlanır. Sporun insanları birleştirici gücü olduğu gibi kin, nefret ve ırkçılık gibi kavramları durduğu dik duruş sayesinde yok ettiğini görebiliyoruz. “Black Lives Matter” protestolarında sporun etkisini güçlü bi şekilde hissettik. Dünyadaki büyük spor organizasyonları bu haksızlıklara peki nasıl tepki vermişlerdi.

İlk olarak Amerikan Futbol Ligi’nden bahsetmek daha iyi olacaktır. İşin ilginç yanı, Amerika’da en sevilen spor dallarından biri olan Amerikan futbolu, sivil haklar, adalet gibi kavramlara pek ilgileniyor gibi gözükmüyordu. Gözükmediği gibi bu tarz tepki gösteren oyunculara da yönetim tolerans göstermiyordu. Bunun en büyük örneklerinden biri NFL’den afaroz edilene kadar San Francisco 49ers forması giymiş olan Colin Kaepernick’di. 2016 yılında Afro-Amerikan kökenli insanlara karşı çifte standarttan dolayı maçlarda ulusal marş çalınırken ayağa kalkmayı reddetmişti.

Tek dizinin üstüne çökerek gösterdiği tepki, daha sonra bütün spor dallarına yayıldı ve günümüzde de hala devam etmekte. Oyuncunun bu davranışı NFL’in kendi içinde diğer oyunculara da sirayet edince, yönetim bu oyunculara ağır cezalar yağdırdı ve spordan men edildiler. NFL’in sosyal adelete karşı kulaklarını kapaması ise hayranlarının büyük tepkisine neden oldu. Öte yandan NFL yönetimi ”ulusal marşa ve bayrağa saygısızlık” yapıldığını öne sürerek kendisini savundu. Bu karşılıklı tutumlar bir müddet böyle devam etti. George Floyd olayından sonra organizasyon siyah haklara karşı duruşunu değiştirdi ve oyuncuların hassasiyetine saygı göstermeye başladı.

NBA, çeşitli ülkeler ve etnik kökenlerden en çok oyuncuyu içinde barındıran ve yine en çok siyahi oyuncunun bulunduğu spor organizasyonu. Burada en üst seviyeye çıkan oyuncular aslında binbir zorlu süreçlerden geçiyorlar. Sonuçta içlerinde siyahi oyuncularında bulunduğu pek çok kişi gettolar ya da çetelerin arasında büyüyor. Kendinizi onların ailelerinin yerine koyun. Sefalet ile daha iyi bir yaşam arasındaki ince çizgidir NBA. Bu yüzden organizasyon geçmişten günümüze bu tarz konularda oldukça duyarlı oldu. Bunun gibi sosyal mesajlar içeren konular NBA nezdinde herhangi bir kısıtlamaya tabii olmadığı gibi 1968 Meksika Olimpiyatları’nda madalyalı atletler Tommie Smith ve John Carlos‘un tek ellerini yumruk yaparak havaya kaldırdıkları ”Black Power Salute” adlı hareketi basketbolcular benimseyerek Black Lives Matter protestoları boyunca maçlarda bu hareketi yaparak desteklerini gösterdiler.

Bu süreçte en etkin isimlerden biri de Lebron James oldu. “I can not breathe” (Nefes Alamıyorum) t-shirtü giymesinden verdiği demeçlere kadar bu hareketin her zaman bir savunucusu oldu. Süreç devam ederken NBA, maskelerden t-shirtlere, bardaklardan atkılara ve formalara kadar her ince ayrıntıyı düşünerek mesajı iletmeye devam etti ve üzerine düşeni fazlasıyla yaptı. Futbolda ise dünyanın en üst seviye ligi olan İngiltere Premier Ligi yaşananlara sessiz kalmadı. Yaşanan trajik gelişmelerin ardından oyuncular tüm dünyaya ortak bir açıklama yayımladılar:

“Oyuncular olarak, herkes için rengi ve inancı ne olursa olsun herkesi kucaklayan, ırkçı önyargıları ortadan kaldırmak için hep beraber bu hedefleri gerçekleştirmek adına birlikte sağlam ve güçlü bir duruş sergiliyoruz. Bu duruş tüm oyuncuların, tüm personelin, tüm kulüplerin, tüm yöneticilerin ve Premier Lig’in savunduğu bir görüştür.”

Bu açıklamayla Premier Lig yönetimi ve oyuncularla beraber, onu izleyen milyonların yanında bir duruş sergiledi. Ayrıca tepkilerin yoğun olduğu 2019-2020 sezonu boyunca formaların arkasında oyuncuların isimleri yerine ”Black Lives Matter” yazısına izin verildi.


Premier Lig’de oyuncular Colin Kaepernick’in 2016 yılında tek dizinin üstünde yaptığı hareketi kendilerine örnek alarak her maç öncesi tepkilerini dile getirdiler. Olimpiyatlardan bahsetmek gerekirse eğer Uluslararası Olimpiyat Komitesi bu konuda sınıfta kaldı. NFL’in sert tutumu açılan davalarla da olsa yumuşamıştı. Ancak, olimpiyat komitesi gayet net bir biçimde bu tür mesajları yasakladı. Tüm dünyanın seyrettiği olimpiyat oyunlarında böyle bir karar almak kendi adlarına talihsizlikti. Bu hareketlerle siyasetin spora bulaşmaması gibi bir argümanla gelselerde, burada insanın yaşama hakkı gibi bir olguyu es geçmiş görünüyorlardı. Sonuçta olimpik arena insanların izledikleri en büyük sahnelerden biri. Atletlerin kendilerini limitlerine kadar zorlayarak tarih yazdıkları bir yer. Bin bir emekle yapılan çalışmaların nihayete erdiği bu yerde sporcuların insani konularda kendi bildiği yollardan mesajlarının taşınmasına izin verilmeliydi. Belli mi olur ilerleyen yıllarda daha özgürlükçü daha anlayışlı bir spor organizasyonu olarak görebiliriz olimpiyatları. İnsanlar gelip geçicidir. Empati kurmayı başarabilen insanlar çoğaldıkça güzel şeylerin olması kaçınılmazdır.

Bir Hayalim Var!

Martin Luther King Jr’ın, 28 Ağustos 1963 yılında Washington’da bulunan Lincoln Anıtı’nın önünde yaptığı konuşmayı hatırlayalım:

”Dostlarım bugünün ve geleceğin getireceği olumsuzluklara karşı bir hayalim var. Amerikan rüyasının derinliklerine işlemis bir hayal. Ulusumuz ayağa kalkacak ve benim hayalimi yaşayacak. Bilecekler ve haykıracaklar ki bütün insanlar eşit yaratılmıştır.
Bir hayalim var! Kölelerin torunları ve sahiplerinin torunları güzel, aydınlık bir günde kardeş gibi aynı sofrayı paylaşacaklar.
Adeletsizliğin ve haksızlığın getirdiği eziyetle kavrulmuş olan Missisippi özgürlük cennetine dönüşecek. Bir Hayalim var! Bir gün dört küçük çocuğumun da ten rengine göre değil, başarıları ve karakterleriyle yargılanacakları bir ülkede yaşayacaklar.”

Danimarkalı halk müziği grubu Heilung’un her konser öncesi el ele tutuşarak verdigi mesaj ise:

“Unutmayın! Hepimiz bir zamanlar kardeştik.
Bütün insanlar, bütün canlılar, ağaçlar, taşlar ve rüzgarlar.
Bu bağ her zaman oradaydı ve hiç kaybolmadı.
İnsanların isimsizken dört bir yana dağıldıklarında bile.”

 

Emre Sekerci

Bunları da Okuyabilirsiniz

VSPOR DERGİSİ

Tutkunu olduğumuz bu sevdaya delicesine ilerlediğimiz bu yolda sporun kitleleri tek bir noktada birleştirdiğine inanlardanız: Zafer (Victory). Sporda başarılı olmanın bir branşta kazanılan zaferin ne demek olduğunu en iyi anlayanlar belki de spor aşkına sahip olan insanlardır. Lebron James’in, Jordan’ın, Boliç’in, Sergen Yalçın’ın ve Kobe Bryant’ın kazandığı bir karşılaşma sonunda gösterdikleri reaksiyon insanlığın zafer kazanmaya ne kadar tutkulu olduğunu göstermektedir.

Abone Ol

Victory Dergi içerikleriyle ilgili e-posta bületinimize kaydolun!

victorydergi.com 2021 © Tüm Hakları Saklıdır. Tasarım & Uygulama: Aksel Gültekin