FutbolBizim Hayallerimiz Var

Victory Dergi3 sene önce17 dakika

Dile kolay 33 yıl… Fransız futbol adamı Jules Rimet, FIFA’nın başkanlık koltuğunda en uzun süre oturan kişi olarak adını tarih sayfalarına yazdıran isim. Mösyö Rimet, 1921’de FIFA’daki görevine başladığında tarih kitaplarına sayfa ekletecek türden bir ideali vardı: Olimpiyat Komitesi’nden bağımsız ve dolayısıyla olimpiyat oyunlarının kapsamı dışında; dünya sporuna kazandırılacak dev bir ‘futbol’ turnuvası…

Evet, günümüzde dünyanın en büyük futbol organizasyonu olarak kabul edilen Dünya Kupası, fikir babası Rimet’nin önderliğinde yapılan çalışmaların ardından ilk olarak 91 yıl önce 1930’da “Jules Rimet Kupası” adıyla Latin Amerika ülkesi Uruguay’da düzenleniyor. Bu seçimin gerekçesi ise; 1924 ve 28 Olimpiyat Oyunları futbol branşında gelen şampiyonluklar ve Uruguay’ın bağımsızlığının 100. yılını kutlaması… Eleme usulüne gerek duyulmayan, pek çok Avrupa ülkesinin mesafe ve masraflar nedeniyle katılmayı reddettiği ve sadece 13 ülkenin katılımıyla organize edilen bir turnuva düşünün… Nihayetinde ev sahibi, finalde Arjantin’i 4-2’lik skorla geçerek dev kupanın ilk sahibi oluyor. Böylelikle; insanlığın savaşlar ve ekonomik krizlerle deyim yerindeyse “kırıldığı” dönemde kitleleri peşinden sürükleyecek bir “kupa ateşi”nin adeta ilk kıvılcımı çakılıyor. 1934’te İtalya’da yapılması kararlaştırılan ikinci turnuvada, tam 32 ülke bu kupaya talip oluyor ve ilk kez eleme maçları düzenleniyor. İtalya, önce ev sahipliğinde ardından da 1938’de Fransa’da düzenlenen turnuvada üst üste elde ettiği iki kupayla “şampiyon” apoletini sağlamlaştırıyor.

FIFA Başkanı Jules Rimet, Uruguay Futbol Federasyonu Başkanı Raul Jude’a ilk kupayı veriyor. (1930)

Dört senede bir düzenlendiğinden mi(!), oyun veya spordan ziyade bir “ülke meselesi” olarak görülmeye başlandığından mıdır bilinmez; kupaya olan ilgi her geçen gün daha da artıyor, ‘Dünya’nın Kupası’ daha bir kıymete biniyor. Ta ki II. Dünya Savaşı’nın fitili ateşlenene kadar… 1942’deki turnuva, savaşın patlak vermesi, 1946 Dünya Kupası ise savaşın yakın zamanda sona ermesi ve etkilerinin sürmesi nedeniyle düzenlenemiyor.

Yolculuk Başlıyor Mu?

II. Dünya Savaşı’nın ardından nihayet 1950 Dünya Kupası’nın düzenlenmesine karar verilmişti. Finaller, savaştan yeni çıkan Avrupa’da değil Amerika kıtasında oynanacaktı. Kupa için gözünü karartan ve 200 bin kişilik Maracana Stadı’nı inşa eden Brezilya, turnuvaya ev sahipliği yapacaktı. Türkiye, kupaya ilk kez katılım hakkı elde etmesine rağmen maddi imkânsızlıklar nedeniyle dünyanın diğer ucundaki Brezilya’ya gidemeyecek, bir sonraki turnuvaya kadar kupa yolundan dönmek durumunda kalacaktı.

1954’teki turnuvaya gidecek takımları belirlemek için 13 grup oluşturulmuştu. Gruplarda her takım evinde ve deplasmanda olmak üzere iki maç yapıyor ve averaj kuralı uygulanmıyordu. İspanya ile ilk karşılaşmaya 6 Ocak 1954’te Madrid’de çıkan milli takımımız, maçtan 4-1 yenik ayrıldı. Milliler, İstanbul’daki rövanşta ise “Canavar” lakaplı santrfor Burhan Sargın’ın volesiyle 1-0 galip geldi.

“Canavar Burhan” yıllar sonra o golü şu sözlerle dile getiriyordu:

“Suat (Mamat), topu kafayla çok güzel indirdi. On sekizin dışından topa bir vurdum, ne ben gördüm ne kaleci gördü. Kimse görmedi topun kaleye nasıl girdiğini.”

A Milli Futbol Takımı – 1954 Kadrosu

Lozan Bileti; Top Toplayıcı Çocuk Franco’nun İki Dudağında…

Bu gol, kupa yolunda Türkiye’nin umudunu devam ettirmesi anlamına geliyordu. Turnuvaya gidecek takımı belirlemek için üçüncü bir maç yapılacaktı. İspanyollar, İsviçre’de yapılacak olan Dünya Kupası’na gideceklerinden o kadar emindiler ki Lozan’da kalacakları oteli bile ayarlamışlardı. Roma’daki “Ölüm-kalım” maçı 2-2’lik eşitlikle sonuçlandı. O dönemin statüsünde uzatmalar ve penaltı atışlarının da olmaması sebebiyle kazananı para atışı belirleyecekti. Para atışının saha kenarında bekleyen Franco isimli top toplayıcı çocuk tarafından yapılmasının ardından Franco’nun, “Turkiaa” diye bağırmasıyla millilerimiz, tarihinde ilk kez Dünya Kupası Finalleri’nde yarışacaktı. Takvim yaprakları 17 Mart 1954’ü gösteriyor; Milliler, İsviçre yolculuğu için bileti “Boğalar”ın elinden alıyordu. İspanyollar çılgına dönmüştü! Lozan’da İspanyolların ayırdığı odalarda artık A Milli Takımımız kalacak ve İspanyol bayrağı yerine Ay-Yıldızlı bayrağımız göndere çekilecekti.

Turnuvaya Hasret Yıllar

FIFA’nın, milli takımımızın maçlarını Asya grubunda oynatmak istemesi üzerine Türkiye, bir sonraki Dünya Kupası’na katılmadı. Avrupa grubunda yer almakta ısrarcı olan Türkiye, FIFA’yı protesto ederek İsveç 1958 elemelerinde yer almadı. Bu gelişme, uzun yıllar sürecek turnuva hasretinin de habercisi gibiydi…

A Milliler, 1962 elemelerinde yeniden Avrupa grubunda mücadele edecek olsa da maalesef turnuva finallerine gidecek başarı bir türlü yakalanamadı. 66 İngiltere, 70 Meksika, 74 Almanya, 78 Arjantin derken yıllar, ülkeler ve turnuvalar birbirini kovalıyor; Ay-Yıldızlılarımız 80’lere gelindiğinde hasrete son verecek hamleyi yapamıyordu. 82 İspanya, 86 Meksika, 90 İtalya ve peşinden 94 ABD ile 98 Fransa’ya da elemeler sonucu veda edilmiş; “Finaller” Milliler için artık hayli uzakta ve erişilmesi güç olan bir hayale dönüşmüştü.

48 Yıl Sonra Asya Kıtasında Bir Tarih Yazılıyor

62’den 98 Dünya Kupası’na dile kolay, ıskalanan 10 turnuva! Eleme aşamasının ötesine geçemediğimiz, kupaya hasret dolu yılların elbette bir sonu vardı. Kulüp takımları uluslararası arenada kendini göstermeye başlıyor ve ülkemize gelen ilk Avrupa kupalarının ardından, takımlarımızın finallerde boy göstermeye başladığı bir dönem yaşanıyordu. Bu ivmenin milli takımlar düzeyinde de başarının kapısını aralayacağı aşikârdı. Türk futbolunun ve milli takımımızın tarihinde apayrı bir yeri olan Şenol Güneş, bu kez teknik adam olarak Ay-Yıldızlı armaya hizmet edecekti. Nitekim Güneş’in hayalleri, hedefleri vardı. Türkiye, milli takımla kenetlenmiş, “66 milyon” adeta tek yumruk olmuştu. Nihayetinde; 48 yıllık Dünya Kupası Finalleri özlemi “play-off” turuyla da olsa son buldu. Türkiye, Asya kıtasında yazacağı tarihin ilk adımını atmıştı bile…

Güney Kore ve Japonya’nın ev sahipliğinde düzenlenen 2002 Dünya Kupası’nda Türkiye; Brezilya, Kosta Rika ve Çin’le aynı grupta yer alıp, Brezilya’nın ardından grubunu ikinci tamamladı. Son 16 turunda ev sahibi Japonya’yı 1-0, çeyrek finalde İlhan Mansız’ın altın golüyle Senegal’i aynı skorla geçen Milliler, “kupaya iki kala” yani yarı finale kadar yükseldi. Bu turda Türkiye’nin karşısına gruplarda olduğu gibi futbolun sihirbazları “Sambacılar” çıktı. Milliler, Brezilya’ya tarihin en iyi santrforlarından biri olarak gösterilen Ronaldo Nazario’nun golüyle 1-0 mağlup oldu. Ay-Yıldızlılarımızın önünde hâlâ dünya üçüncülüğü için bir fırsat vardı. Turnuvanın sürpriz ekibi Güney Kore karşısında 3-2 galip gelen Türkiye; 2002’de adını “Dünya Üçüncüsü” olarak tarih sayfalarına not düşürdü. Brezilya ise turnuvanın finalinde Almanları devirerek 5. kez dünya şampiyonluğuna uzandı.

Dünya Üçüncüsü TÜRKİYE! Şenol Güneş ve öğrencileri…

Milli takımımız bu başarının ardından 2008’de Fatih Terim yönetiminde bir de Avrupa Üçüncülüğü elde etti. Ancak Ay-Yıldızlılar, 2002’den sonra düzenlenen dört Dünya Kupası’na (2006, 2010, 2014, 2018) katılım vizesi alamadı.

Şimdilerde ise hedef, Katar’da düzenlenecek olan 2022 Dünya Kupası…

“Bizim hayallerimiz var”

67 yıl önce yine bugün olduğu gibi ilkbaharı karşılarken başlamıştı bizim hikâyemiz… İlk kez 1954’te Dünya’nın kupasında boy gösteren, 2002’de üçüncülüğe uzanan Türkiye, yine Şenol Güneş yönetiminde yeni bir Dünya Kupası yolculuğuna çıkıyor. Son dünya şampiyonu Fransa’yı deviren, elemelerdeki müthiş performansla 2020 Avrupa Şampiyonası vizesi alan Türkiye A Milli Futbol Takımı Teknik Direktörü Şenol Güneş, yaklaşık 20 yıldır milli takımları takip eden kıymetli isim İbrahim Kırkayak’a verdiği röportajda; “Hayallerimiz, hedeflerimiz gerçeğe dönüştü. Ancak yarını bugünden daha iyi yapmak için birlikte yeni bir yola çıkıyoruz” demişti. İşte o “yarın”larda yeni zaferlere ulaşmak için de; “Benim hayalim ülkemin takımıyla Dünya Kupası’na katılmak” diyerek asıl hedefi işaret etmişti Şenol Güneş…

Niketim gün geldi çattı; Dünya Kupası yolunda verilecek ilk sınavlar için sahne Güneş ve öğrencilerinin… İlk rakip, grubumuzun favorilerinden ve ülkemizde futbol severlerin yakından tanıdığı Frank de Boer yönetimindeki Hollanda… Tarihinde 3 kez Dünya Kupası finali oynayıp kupaya uzanamayan “Portakallar” yeni jenerasyonla gelecekten umutlu… Ancak; Cebelitarık, Karadağ, Norveç, Letonya ve Hollanda ile aynı grupta yer alan Güneş yönetimindeki “Bizim Çocuklar”ın da elemelere damgasını vuracağını, özlemle beklediğimiz Dünya Kupası finallerini ülkemize armağan edeceğini düşünenlerdenim.

Yolun sonu Katar olsun! Haydi milli takım, haydi çocuklar; “Bizim hayallerimiz var”…

Victory Dergi

Victory Dergi

VSPOR DERGİSİ

Tutkunu olduğumuz bu sevdaya delicesine ilerlediğimiz bu yolda sporun kitleleri tek bir noktada birleştirdiğine inanlardanız: Zafer (Victory). Sporda başarılı olmanın bir branşta kazanılan zaferin ne demek olduğunu en iyi anlayanlar belki de spor aşkına sahip olan insanlardır. Lebron James’in, Jordan’ın, Boliç’in, Sergen Yalçın’ın ve Kobe Bryant’ın kazandığı bir karşılaşma sonunda gösterdikleri reaksiyon insanlığın zafer kazanmaya ne kadar tutkulu olduğunu göstermektedir.

Abone Ol

Victory Dergi içerikleriyle ilgili e-posta bületinimize kaydolun!

victorydergi.com 2021 © Tüm Hakları Saklıdır. Tasarım & Uygulama: Aksel Gültekin