BasketbolEditörün SeçimiBir Z Kuşağı Hikâyesi

Ahmet Bozkurt3 sene önce17 dakika

“Kader işte, kaçamazsın kaderden!”

Dostoyevski, Budala’sında kaderden kaçmanın imkânsızlığını bu sözlerle anlatmıştı. Bize hiçbir şeyin imkânsız olmadığını kanıtlayan bazı özgür ruhların kaçmayı başardığını biliyoruz. Fakat kaçamayan ya da kaçmak istemeyenler, bu hayatı yazıldığı gibi yaşıyor.

İkisi de kolej seviyesinde basketbol oynamış olan Tina ve LaVar Ball’un en küçük çocukları LaMelo’nun durumu da tam olarak böyle. Genlerinin basketbola yatkın olduğu ortada. Buna vasat bir oyuncu olarak sahalara veda eden baba LaVar’ın, çocuklarının hayatlarında kendi hayallerini gerçekleştirme tutkusu da eklenince tıpkı kardeşleri gibi onun da kaderinin çoktan çizilmiş olması hiçbirimizi şaşırtmaz değil mi?

Henüz 4 yaşındayken basketbol topuyla tanışan ve ilk andan itibaren ağabeyleri Lonzo ve LiAngelo ile rekabete giren LaMelo; bu sayede edindiği geri adım atmayan yapısı, oyuna olan açlığı, mücadeleci ruhu, bir üst seviye için her zaman hazır oluşu gibi özelliklerinden ve üstün yeteneklerinden daha ortaokul yıllarında söz ettirmeye başlasa da asıl meydan okumasını lisenin ilk yılında henüz 14 yaşındayken yaptı. LaMelo’nun da gelişiyle Chino Hills takımında buluşan Ball kardeşler, üçünün beraber oynadığı ilk ve tek sezonda 35 galibiyet alıp namağlup şekilde eyalet şampiyonu oldu. O sezonun sonunda UCLA formasıyla NCAA’e adım atacak olan büyük ağabeyi Lonzo için draftın üst sıraları konuşuluyor olsa da babaları LaVar’a göre oğullarının en yeteneklisi LaMelo’ydu ve şimdiye dek olanlar sadece bir fragmandı. Sonraki sezona küçük ağabeyiyle beraber Chino Hills’te devam eden LaMelo, şampiyonlukla sonuçlandıramadıkları bu sezona ise bir maçta gösterdiği 92 sayılık performansla damgasını vurdu.

Sansasyonların Gölgesinden NBA’e Giden Yol

Sahada bunlar olurken, büyüyen popülaritenin de etkisiyle hızını alamayan baba LaVar; Michael Jordan’ı bire birde yeneceğini, büyük oğlu Lonzo’nun NBA’in en iyi oyuncusu olacağını iddia etti ve tüm okları birden üzerine çekti. Her ne kadar bu çıkışlar antipatik karşılansa da LaVar, reklamın gücünü doğru kullanıp ortanca oğlu LiAngelo’yu NCAA takımlarından UCLA’e kabul ettirmeyi başarmıştı.

Aynı dönemlerde on altıncı yaş gününü kutlayan, aile markaları BBB’nin ürettiği imza ayakkabısı ve kendisine alınan Lamborghini marka otomobille aile şöhretine katkılar sunan LaMelo ise sıradaki sezonda başına gelecekleri muhtemelen aklının ucundan bile geçirmiyordu. Herkesin babalarından yeni bir çıkış beklediği sırada küçük ağabeyi LiAngelo, takımı UCLA Bruins’in Çin kampı esnasında takım arkadaşlarıyla çanta çalarken yakalandı ve ABD’ye iadesi konusunda çıkan pürüzler ancak başkan Trump’ın devreye girmesiyle çözüldü. ABD’ye döndüğünde UCLA’den gönderilen ve artık hiçbir NCAA takımının kabul etmediği LiAngelo, kardeşi LaMelo’nun da yolunu değiştirmesine böyle sebep oldu. Baba LaVar’ın fikriyle erken profesyonel olmaya karar veren LaMelo ve küçük ağabeyi, bu kararlarını radikal bir seçim yapıp Litvanya Ligi’ne transfer olarak uyguladılar. O zamanki adı Vytautas olan Peienai BK takımıyla anlaşan Ball kardeşlerden LaMelo, bu kararla Avrupa’ya giden ABD’li en genç profesyonel oyuncu unvanını alsa da ligde az forma şansı bulduğu için babasına isyan ediyordu. İsyana kayıtsız kalmayan babası, BBB Challenge adı altında bir lig organize etti ve bu ligde Vytautas takımının koçluğunu da kendisi yaptı. Ball kardeşlere reklam yapılmasını hedefleyen bu organizasyon, kardeşlerin elde ettiği yüksek sayı ortalamalarıyla amacına ulaşmış oldu.

Sonrasında bir başka BBB organizasyonu olan JBA’de forma giyen LaMelo’nun yolu bu turnuva bünyesinde çıkılan turnede ülkemizden de geçti. Devamında bir maçta rakibiyle kavga ettiği için turnuvanın sonlanmasına sebep oldu. Lisedeki son sezonunu ise Spire Academy formasıyla tamamlamasının ardından da kariyer basamaklarını tırmanmaya Avustralya’da devam etti ve Avustralya Basketbol Ligi NBL’de sezonun en iyi çaylağı seçilerek tamamladığı yılın ardından draftlara katıldı. Charlotte Hornets tarafından 3’üncü sıradan seçilen LaMelo için asıl hikâye tam da burada başladı.

Her ne kadar NBA’e adım attığı ana kadarki süreçte başından geçenler ekseninin kaydığını düşündürse de LaMelo’nun yolu hiç parkelerden ayrılmadı. Zaten yetenekleri ve sahada yaptıkları olmasaydı herhalde hiçbir sansasyon da onu NBA seviyesine çıkarmaya -üstelik draftın 3’üncü sırasından- yetmezdi. Peki LaMelo’yu 3’üncü sıraya taşıyan sahaya koyduğu özellikler neler? Öncelikle pozisyonuna göre uzun olan boyuna rağmen top hakimiyeti gerçek bir guard olduğu konusunda soru işareti bırakmayacak seviyede. Boy avantajını genelde daha kısa guardlarla eşleştiği için ribaund mücadelelerinde de kullanabiliyor. Potaya yakın pozisyonları her iki eliyle bitirebilmesinin yanında, üst düzey saha görüşünün ispatı niteliğindeki jeneriklik paslar da şimdiden merak ve heyecan uyandırıyor. Dizlerini tam açmadan tamamladığı ve hangi elini kullandığı belli olmayan şut stilinin gözlere hoş gelmediği doğru; ancak isabet konusunda ağabeyi Lonzo’dan daha iyi olduğu da çok açık. Üstelik bu isabet oranını oldukça geniş bir menzilde yakalayabiliyor. Ayakları hızlı bir oyuncu olmasını şut tehdidiyle birleştirdiğinde bu onu hücumda durdurulması güç bir oyuncu yapıyor.

Yeni Kuşağın Öncü Yüzü!

O hâlde LaMelo zaafsız ve eksiksiz bir oyuncu mu? Elbette değil. 2 metre civarındaki boyuna rağmen 82 kg oluşu, koca adamların ligi NBA’in fizik seviyesi için sorun teşkil ediyor. Fakat bu bir çaylak açısından can sıkacak derecede bir eksi değil. Zira NBA’in fiziksel gelişim noktasında ne denli başarılı organizasyonlara sahip bir lig olduğunu temsilcilerimiz Cedi ve Furkan’ın gelişiminden anlayabiliriz. Diğer bir dezavantajı ise şut mekaniğinden kaynaklı olarak blok tehdidini daha fazla hissetmesinin, yay çevresindeki etkinliğini kısıtlayacak olması. Aslında bu duruma menzilini genişleterek çözüm bulduğunu düşünüyor olabilir. Bu yüzden şutu üzerine nasıl bir çalışma yapacak bilinmez ama istikrarlı şutu ve güçlenmiş fiziğiyle izleyeceğimiz bir LaMelo’nun ligi domine eden performanslara imza atacağı kesin. Savunması konusunda özellikle lise yıllarında soru işaretleri çoktu ancak hem rekabet düzeyinin arttığı zamanlarda duygusal olarak yükselen yapısı hem de NBA öncesi son sezonunda NBL’deki performansı bu sorunu çözebileceği konusunda umut vadediyor. Defolarının kapanması ihtimalini düşündüğümüzde komple bir oyuncu olmasının önünde hiçbir engel yok. Majestelerinin ekibi Charlotte Hornets da hedefsiz denilebilecek bir durumda oluşuyla parlamak için fırsat kollayan yıldız adayı için biçilmiş kaftan. Hatta öyle ki; oluşan sinerji “hedefsiz” nitelememizi haksız çıkarıyor ve bugün Charlotte Hornets, Doğu Konferansı’ndaki Play Off mücadelesine üst sıralar için dahi iddialı olabilecek şekilde devam ediyor. LaMelo da bu sinerjinin varlığını sezonun geride kalan kısmında kaydettiği 15 sayı, 6.1 ribaund, 6.1 asist ortalamalarıyla ispatlıyor.

Bunların hepsi bir kenara, günün sonunda o da bir evlat, bir kardeş ve tabii ki bir insan. Mütevazı ve kendinden hiç söz ettirmeyen bir anne, annenin aksine kameralar önünde olmayı WWE ringlerine çıkacak kadar çok seven bir baba ve tıpkı kendisi gibi basketbol topunun peşinde koşsalar da asla birbirine benzemeyen 2 büyük kardeşi düşününce karmaşık yapılı bir ailenin içine doğmuş bir insan hem de. Biz onları basketbolun yanı sıra Lonzo’nun rap albümü, LiAngelo’nun hırsızlık olayı, LaMelo’nun Lamborghini’si ve ailece çektikleri şov programıyla tanısak da kapalı kapılar ardında neler yaşadıklarını bilmiyoruz. Üstelik tüm bunlar olurken ergenlik döneminin ortasında olan bir çocuk için babasının ve medyanın üzerinde kurduğu baskı, beklentilerin daha küçük yaştan itibaren çok büyük olması; baş etmesi güç durumlar. Bu yüzden bunlara rağmen bugüne dek başardıklarını ve gelecekte başarmayı vadettiklerini sadece yeteneğine bağlamak, karakterine haksızlık olur. O, milenyum sonrası doğmuş genç bir sporcu olarak da yeni dönemde karşılaşacağımız tipteki oyuncuların en keskin örneklerinden, çağının ilk temsilcilerinden, bundan sonra ligde görmeye alışmamız gereken gençlerin önde gelenlerinden biri.

Geleceğin Seyri!

Belki babası haklıydı, o en yetenekli oğluydu. Yine de beklentileri henüz karşılayamayan ağabeyi Lonzo’nun hafife alınamayacak yeteneklerini düşününce, LaMelo Ball’u başta ağabeyi olmak üzere diğerlerinden ayıran bir yapısı var. O, mücadeleden kaçmıyor. İsyan etmeyi, kafa kafaya gelmeyi ve hatta yumruk yumruğa girmeyi dahi göze alıyor. Ağabeyinin çekindiği sahalarda saf bir öz güvenle kendini izletiyor. LaMelo hep böyleydi! O olmasaydı Ball ailesinin varlıklı hayatı yine imrenilecek cinsten olur muydu bilinmez. Onun varlığı ise hepsinin akıbetini değiştirebilecek pek çok maceraya gebe. Tıpkı Galadriel’in Yüzük Kardeşliği’nde dediği gibi: “En ufak insan bile geleceğin seyrini değiştirebilir.”*

* “Even the smallest person can change the course of the future.”

Ahmet Bozkurt

Yorum Yaz

Your email address will not be published. Required fields are marked *

VSPOR DERGİSİ

Tutkunu olduğumuz bu sevdaya delicesine ilerlediğimiz bu yolda sporun kitleleri tek bir noktada birleştirdiğine inanlardanız: Zafer (Victory). Sporda başarılı olmanın bir branşta kazanılan zaferin ne demek olduğunu en iyi anlayanlar belki de spor aşkına sahip olan insanlardır. Lebron James’in, Jordan’ın, Boliç’in, Sergen Yalçın’ın ve Kobe Bryant’ın kazandığı bir karşılaşma sonunda gösterdikleri reaksiyon insanlığın zafer kazanmaya ne kadar tutkulu olduğunu göstermektedir.

Abone Ol

Victory Dergi içerikleriyle ilgili e-posta bületinimize kaydolun!

victorydergi.com 2021 © Tüm Hakları Saklıdır. Tasarım & Uygulama: Aksel Gültekin