BasketbolEditörün SeçimiPetar Naumoski: Geleceğe Dönüş

Ahmet Bozkurt3 sene önce13 dakika

Hayatın her anında insan, birilerinin yerinde olma isteğiyle yaşar. İlk olarak anne babanın girdiği, sonrasında öğretmenlerin eklendiği, yaşlanıldığında gençlerin ve çocukların da içinde bulunduğu “yerinde olmak istenilenler listesi” bazen eksilerek bazen çoğalarak var olur gider. Ancak öyle isimler vardır ki; onlar zamandan, mekândan bağımsız şekilde ve bir daha ayrılmamak üzere bu listede kendilerine yer bulurlar.

Petar Naumoski ismi de Makedonya, Türkiye veya İtalya topraklarında yaşayan ve 90’lar ile 2000’lere şahitlik eden pek çok kişinin gönlünde böyle bir yere sahiptir.

Karma

Kişiyi farklı kılan özelliklere doğuştan sahip olmayı kim istemez? Ne var ki herkes buna sahip olamaz. Bu da genetik mirasın sıklıkla başarıları küçültmek için kullanılmasına sebep olur. Oysa kendisiyle yüzleşebilen herkes bir gün anlar ki; yeterli çaba, sizi şanslı doğanların gerisinde bırakmaz.

Öte yandan insanlık, genellemelerle sınırlı kalacak kadar basit bir yapıda değil. Öyle istisnalar görüyor ki insanoğlunun gözleri, kimi zaman hayran hayran bakıyor. Kimi zamansa nefretle…

Petar Naumoski

Petar da kendisine hayranlıkla bakılmasını sadece Naumoski ailesinin çocuğu olmaya borçlu değil elbette. Basketbol bir yana, kendisini sahalara ilk çağıran futbol da başta olmak üzere, spora aşıktı. Spora aşık bu adamın çalışma disiplininin de hakkını teslim etmek gerek. Zira yürüyerek(!) turnike atmak ve çok seferinde de başarılı olmak herkesin yapabileceği iş değil. Ama onun sahip olduğu özellikler bunların da ötesinde. Çünkü gerçek bir kazanan olmak için daha fazlasına ihtiyaç var.

Uzun yolculuklar bile bir adımla başlar. Petar Naumoski’nin yeteneklerini, artan tecrübe ve büyüyen karakterle süsleyip efsaneye dönüşme yolculuğu da öyle başladı. Genç Petar ilk adımını, bir çaylağın daha fazlasına sahip olabilmesi için biçilmiş kaftan olan; tecrübenin, üstün yeteneklerin buluştuğu Jugoplastika ekolünde attı. Toni Kukoč, Velimir Perasović, Žan Tabak, Dino Radja’lı kadro ve başlarında koç Božidar Maljković… Bugünden bakınca bir “all star” topluluğu adeta. İstikrarın, basketbol aklının, kazanma alışkanlığı olan bir karaktere dönüşmenin en iyi öğrenilebileceği yer.

İlk Çağ

Şanslıyız ki Türk basketbolseverler bu ekolün kazandırdıklarının neler olduğunu görebilmek için uzağa gitmek zorunda kalmadı. Jugoplastika ekolünün hevesli öğrencisi Naumoski; savaş döneminin sıkıntılarıyla mücadele edilen bir zamanda, Oktay Mahmuti’nin de ısrarları sonucu, öğrendikleriyle yücelttiği yeteneklerini Abdi İpekçi’de sergilemeyi kabul etti. Nihayetinde imzayı attı ve Efes Pilsen kadrosuna katıldı.

Aykırı görünen atletizm veya gözleri şaşırtan hız olmadan, topu yere saniyede iki kez vurmadan basketbolun nasıl oynanacağını ondan öğrendik. Kimileri onu yavaş bulsa da, başarısını hücum süresinin 30 saniye olmasına bağlasa da zafere giden yolun düz ve tek bir yapıda olmadığını bilenlerden hakkını teslim aldı. “Çok iyi şutördü. Çok akıllı. Harika lider.” diyerek onu uzun uzun anlatma çabasına girmeye gerek yok aslında. Bir maç esnasında spiker Murat Murathanoğlu’nun söyledikleri yeterli: “Naumoski’den bir üçlük daha! Artık Naumoski kaçırınca söyleyeceğim. Çünkü daha az yaşanıyor.”

Türkiye serüvenini takip eden yıllarını İtalya’da geçiren Naumoski, İtalyanlar üzerinde de etki bırakmış olacak ki bugün hem İtalyan hem Türk pasaportuna sahip. Zira, “Ben spora sadece finansal açıdan bakmıyorum.” diyerek oyuna olan tutkusunu ifade eden efsanenin gördüğü bu sevgiyle de beslendiği belli oluyor.

Yeni Çağ

Avrupa Kulüpler Kupası, Koraç Kupası, Saporta Kupası… Gittiği her takımda Avrupa’da kazanabileceği neredeyse tüm kupaları kazanmak, hepsinde zirveye oynama başarısını göstermek; hayal kahramanı olmayan, sonuç getiren bir liderin özellikleri. Zaten o da tüm başarılarında elinde topla arkadaşlarına yön gösteren, kritik anları ve zor topları da sıradan zamanlar ve kolay pozisyonlar gibi oynayan bir lider. Bugün torun sahibi olmuş, basketbola ilgisi olmayan insanlar dahi evlatlarının elinde basketbol topunu görünce “Naumoski” ismini anıyorsa, başrolün kim olduğunu tartışmaya gerek yok.

Küçükten büyüğe, toplumun her yapısında gelişim aynı süreçlerle olur. Yeni dönemlere girilir, denenmemiş işler denenir. Bazı eşikler aşılır, engeller geçilir. Sonuçta, bu eşiklerin geçildiği dönemler, değişimin başladığı ilk zamanlardır. Bu zamanlar, tabiri caizse herkesi sırtına alıp yürüyen insanlarla geçilir. Türk basketbolu için de 90’lar, eşiklerin atlandığı zamanlardı. Aydan Siyavuş’un ateşini yaktığı Efes Pilsen ekolünün, zirveye götürdüğü meşalenin taşıyıcılarının en başında Naumoski geliyor. Onunla birlikte “Yenildiğimiz Yugoslav olsun.” denilen günlerden şampiyonlar ülkesi olunan günlere geçiyoruz. Sokakta futbolcuların ismini bağırarak gollerini kendileri anlatan çocukların; basketbol topunu çembere “Naumoski” ismini bağırarak atmaya başlaması, ülkenin en küçük bireylerine kadar basketbolu izletmesi ve öğretmesi de bu durumu özetlemeye yetiyor.

Tıpkı Naumoski gibi terini formasının askısına silen o çocuklar, gençler büyüyor; milli formaya terlerini silmeye başladıklarında ülkemizi gururlandıran zaferlere imza atıyor. Birçoğunun çocukluk kahramanı olan Petar Naumoski de bu çocukları herhalde gururla izlemiştir, izliyordur.

Yakın Çağ

İnsanlar da onun kendilerine yaşattıkları gururlardan pay çıkarmış ve liderliğinden emin olmuş olacaklar ki; Naumoski’yi Makedonya Basketbol Federasyonu Başkanı olarak ve Makedonya parlamentosunda milletvekili olarak gördük. Anadolu Efes, oynadığı dönemdeki takım arkadaşlarının da katıldığı bir törenle 7 numaralı formasını emekli etti. 42 yaşına değin parkelerden ayrılamayacak kadar basketbolu seven bu adamın, insanları da aynı şekilde sevdiği ve kendini sevdirdiği tüm o takım arkadaşlarının, katıldıkları her programda ve yaptıkları her röportajda Naumoski’den “olağanüstü bir insan” olarak bahsetmelerinden anlaşılıyor.

Belki de tüm bu çabaları, onu kahramanı olarak gören insanlara hakkını teslim etmek için. Önder olmanın, kahraman olmanın böyle bir sorumluluğu var belki. Oysa artık hiçbir çaba göstermese de Petar Naumoski; Avrupa basketbolunun bir dönemine damga vurmuş, ülkemizin basketboluna çağ atlatmış bir oyuncu olarak yerini kaybetmeyecek. Zira kendi takımlarında 7 numaralı formayı alıp, takımının Naumoski’si olmak için birbiriyle kavga eden herkes onu, “Bir zamanlar Naumoski vardı. Siz bilmezsiniz. Öyle topçu gelmedi daha.” diyerek yad etmeye devam ediyor.

Bugün, -aylardan birinin 7’sinde- biz de Petar Naumoski’yi (namı diğer Petse’yi), Türk yıldız Namık Polat’ı kahraman kimliğiyle yad ettik. Basketbolumuza kazandırdıkları, kurdurduğu hayaller ve bambaşka bir dünyanın varlığını ülkemize gösterdiği için minnettarlığımıza devam edeceğiz.

Ahmet Bozkurt

VSPOR DERGİSİ

Tutkunu olduğumuz bu sevdaya delicesine ilerlediğimiz bu yolda sporun kitleleri tek bir noktada birleştirdiğine inanlardanız: Zafer (Victory). Sporda başarılı olmanın bir branşta kazanılan zaferin ne demek olduğunu en iyi anlayanlar belki de spor aşkına sahip olan insanlardır. Lebron James’in, Jordan’ın, Boliç’in, Sergen Yalçın’ın ve Kobe Bryant’ın kazandığı bir karşılaşma sonunda gösterdikleri reaksiyon insanlığın zafer kazanmaya ne kadar tutkulu olduğunu göstermektedir.

Abone Ol

Victory Dergi içerikleriyle ilgili e-posta bületinimize kaydolun!

victorydergi.com 2021 © Tüm Hakları Saklıdır. Tasarım & Uygulama: Aksel Gültekin