Diğer SporlarEditörün SeçimiSanatMoneyball: Ben Bu Oyunu Bozarım

Mehmet Ekrem Ceylan4 sene öncen/a23 dakika

Herkes gibi dönem dönem hayatın derinliklerine daldığımda, “Değişmeyen ne kaldı?” diye de kendime sormadan geçemem. Düşünür dururum uzun uzun. Cevap bulması da pek kolay bir soru değil. Belki Zidane’ın kazanmaya, “winner” ceketini giymeye devam ediyor oluşu cevap olabilir. Belki de Erol Evgin’in peruğunun duruşu… Nihai olarak değişimin kaçınılmazlığına ikna olmak zor değil. Bir değişim rüzgârını bize anlatan Moneyball filmi de bu yüzden ilk izlediğimden beri ilgimi çekmiştir. Merceğimizi Moneyball filmine doğru çevirirken malum sözün* sahibi Herakleitos’u da saygı ve özlemle analım!

Kısaca künyeden bahsetmek gerekirse, 2011 yapımı bu filmin yönetmen koltuğunda Bennett Miller oturmaktadır. Başrollerinde ise Brad Pitt, Jonah Hill, Philipp Seymour Hoffman gibi çok önemli aktörler vardır. Michael Lewis tarafından 2003 yılında kaleme alınan “Moneyball: The Art of Winning an Unfair Game” kitabının sinema uyarlamasıdır. Gerçek hayatta yaşanmış, beyzbolun değişimine öncü olmuş bir olayın anlatısıdır. Filmin, Türkçe ismi ise “Kazanma Sanatı” olarak çevrilmiştir. Şimdilik bu kadar bilgi yeterli diyelim. Henüz spoiler bile vermeden buraları atlattığımıza göre esas meselemize geçelim. Fırtınada ağaçlar nasıl çatırdamış bir de Moneyball gözünden bakalım.

Filmi iki bölümde inceleyeceğiz. İlk bölümü “neden”, ikinci bölümü de “sonuç” olarak ele alabiliriz. Şimdi ana odağımıza geçmeden önce biraz spoiler vermemiz lazım. Yoksa tahtalar yerine oturmaz ve eksik kalır.

Kendime Yeni Bir Yol Lazım!

Oakland Athletics Genel Müdürü Billy Beane (Brad Pitt) ve yardımcısı Peter Brand (Jonah Hill) başrollerimiz. Billy Beane, geçmişte de beyzbol oynamış fakat hedeflediklerini başaramamış biridir. Film, yer yer flashback şeklinde bize Billy’nin geçmişini gösterir. Profesyonel beyzbol kariyerinde oyuncu olarak başaramadıklarını telafi etme şansı artık genel müdür olmasıyla ayağına gelmiştir. Bu nedenle ekstra hırslara sahiptir. Tutkusunu başarıyla taçlandırmaya odaklandığı için buhranlı bir süreç yaşamaktadır.

Üstelik Oakland kulübünün kendisine vermiş olduğu transfer bütçesi hedefledikleri için çok düşüktür. Kendisini buhrana sürükleyen detayların belki de en önemlisi budur. Kulüp sahibiyle bütçe artırımı konusunda uzlaşamaz. Yeni bir yol izlemesi gerekmektedir. İzleyeceği yeni yolu da tesadüf eseri bulur. Cleveland Indians ile transfer görüşmesi yaptığı bir sahne vardır. Hikâyenin akışını en çok bu görüşme etkiler. Çünkü Billy orada Cleveland’ın analizcisi Peter Brand (Jonah Hill) ile karşılaşır.

Pete, Yale Üniversitesi, Ekonomi bölümü mezunudur. Olağanüstü matematik becerilerine sahiptir. Beyzbol tutkusu sayesinde de farklı metotlarla istatistikler çıkarmaktadır. Bu durum Billy’nin ilgisini çeker. Billy, oyuncu transfer etmek için gittiği Cleveland’dan analizci transfer ederek döner. Hem de Pete’i bizzat yardımcısı yapar. Dedik ya, yeni bir yol izlemesi gerekiyor diye!

Moneyball

Gemi Battı Tekne de Batsın!

Moneyball, birkaç sefer Billy James’e de selam göndermiştir. Billy James kim midir? Kendisi ABD’de beyzbola kafa yoran bir istatistikçidir. Beyzbol sporunu tamamen rakamlarla açıklamaya çalışır. Billy Beane ve Peter Brand’in de etkilendikleri kişidir. Ve tüm spor camialarında hayal alemi olarak görülen James’in yöntemleri ilk kez uygulanacaktır. Hikâyenin akışı için bu başlangıç çok önemlidir. Zira, Billy Beane bu yöntemleri bir türlü hakkıyla uygulayamaz. Çünkü sürekli engellerle karşılaşır. Gerek takımın sahibi gerekse antrenörü bu fikirlere katılmazlar. Billy ve Pete ise durmadan çalışırlar. Yeni istatistik modelleri geliştirirler. Hatta kimsenin yüzüne bakmadığı oyuncular, kendilerinin istatistik değerlerinde iyi yüzdelere sahip olduğu için onları transfer ederler. Tabii ki yaptıkları transferleri de antrenör oynatmaz. Ve aynı döngü devam ettiği için Oakland, ligin dibine demir atar. İşler kimse için iyi gitmez. Oysa, Billy’nin izleyeceği yeni bir yol vardır.

Peki Billy neden yeni bir yol izlemek ister? Cevabı aslında biraz önce verdik. Çünkü geçmiş başarısızlığını unutturmak ve kendini ispat etmek ister. İkiye ayırdığım filmin ilk bölümü de esasında bu psikolojiye yoğunlaşır.

İnsanoğlu var olduğu günden beri kendini sürekli inşa etme çabası içerisindedir. İnsan yaşamının esas gailesi, kendi tedavisidir. Yani kendi eksikliklerini tamamlamak, çatışmalarını çözümlemek ve zedelenmişliklerinin ıstırabını azaltmaktır. Tüm bu düşünce ve örnekleri bir araya getirdiğimizde şu sonuca varmak mümkündür:

İnsan kendini var edecek bitmez tükenmez bir kaynağa sahiptir. Ve bu kaynak doğal olarak insanı bir şeyler yapıp etmeye yönlendirecektir. Bu yapıp etmelerin de tek bir amaç için olduğu düşüncesi hakimdir. Yaratıcılık ve üretim insanlık için en önemli unsurlardandır. Yaratıcılığın hayatımızdaki etkisi çok derindir. [1]

İşte, Billy Beane tam da bu psikolojiyle yelkenini yeni ufuklara açmaya kararlıdır. Artık bu noktadan sonra da filmin ikinci kısmını değerlendirmeye geçebiliriz.

Yeni Metot

İkinci bölümde art arda alınan başarısız sonuçların ardından gemileri yakmış bir Billy görürüz. Otoritelerce takımın en iyisi olarak gösterilen oyuncuları bir bir satmaya başlar. Yaptığı hamlelere bazen Pete bile anlam veremez. Zaten çok düşük olan bir bütçesi varken ve kendi istatistik değerlerine göre alacağı oyuncular da ucuzken bu hamlesi biraz elini rahatlatır. Otoritelerin ve kulüp yönetiminin yoğun eleştirilerine rağmen kendi bildiğini yapar. Pete ile beraber yarattıkları istatistik değerlerinden yola çıkarak tamamen kendi istediği oyuncuları takıma transfer eder.

Sonra ne mi olur? Bir anda dengelenmiş bir takım ortaya çıkar. Çünkü istatistiklerinin ana odağında duran etmenlerden biri takım içi dengedir. Bu denge kendilerine art arda galibiyetler getirir. Ligin dibinden üst üste alınan galibiyetlerle tırmanıp zirve ortağı olurlar. Kuşkusuz bu kez bütün büyük övgüler de Billy Beane için gelir. Yaratmış olduğu yeni model beyzbol takdir toplar. Moneyball filminin en tempo kazandığı kısımlar buralardır.

Sezonun sonunda Oakland, üst üste 20 galibiyetle beyzbol tarihinin yeni bir rekorunu kırar. Bu sayıya daha önce ulaşan bir kulüp olmamıştır hiç. Fakat yine de final maçını kaybedip şampiyon olamazlar. Önemli olan şampiyonluğun gelmesi değildir bu noktada. Billy, şampiyon olamadıkları için mutsuz olmasına rağmen! Bakınız, şampiyon yapamamış olmalarına rağmen tarihin en unutulmaz beyzbol olaylarından birini yaratmışlardır. Bu sezondan sonraki tüm sezonlarda yarattıkları bu yeni metot herkes için kıstas olmuştur. Beyzbol tarihinde kadro yapılanmaları artık hep bu modelle yürümüştür. Yani, evet şampiyon olamamışlardır belki ama Billy Beane’ın psikolojisinden yola çıkalım. Yepyeni bir değer yaratarak, şampiyonluktan çok daha fazlasını başarmıştır.

Yeni Model Beyzbol

Yenilik olgusuna, örgütsel yazında farklı bakış açılarının gelişmiş olduğunu rahatlıkla görebiliriz. Yenilik, kimine göre, çevredeki herhangi bir değişime cevap verme becerisi ve yeni ürün geliştirme faaliyetidir. Bir başka görüşe göre, refah yaratma potansiyelini güçlendiren olgudur. Ya da endüstri yaratma, ürün veya üretimi iyileştirme sürecidir. Kimilerine göre ise, bir iş birimi için yeni olan ürün, süreç ve hizmet yaratmadır. Bir başka fikre göreyse yenilik; fark yaratmak, değer katmak veya performansı artırmak için ürün, süreç ve uygulamaları daha iyi hale getirmektir. [2]

Moneyball filminde bize anlatılan yeni beyzbol anlayışını tüm bu kavramlar üzerinden incelediğimizde hepsiyle bağlantı kurabiliriz. Evet, ortada yeni bir uygulama vardır. Ve bu uygulama beyzbolu daha iyi hale getirmiştir. Dolayısıyla bu yeniliğin baş aktörleri Billy James ve Billy Beane’ın beyzbola değer kattığını söylemek ziyadesiyle mümkündür. Aslan payının hangisinde olduğunun kanaati ise size kalmış. Kimilerince fikrin sahibi esas oğlan olabilir; bazısına göre fikri uygulayanın esas oğlan olacağı gibi… Ben ikisine de eşit pay biçip sıyrılma taraftarıyım. Zaten küçüklüğümden beri annemi ve babamı da eşit sevdiğimi söyleyenlerdenim!

Tıpkı… Tıpkılara geçmeden evvel sanırım önce bir dürüstlük sergilememiz lazım. Coğrafyamızı baz aldığımızda “tıpkıları” başka beyzbol örnekleriyle anlatamayız. Ne benim başka beyzbol örnekleri verecek kadar yelpazem geniş ne de kendi topraklarımızda beyzbolla ilgilenen insan sayısı fazla. Oysa beyzbol sopası kendi coğrafyamızdaki evlerde ya da arabalarda sık kullanılan bir materyal. Fakat bu materyali bulundurma amacı beyzbol sporuyla alakalı mı? Hayır tabii ki. Daha çok sopanın kendisiyle alakalı bir durum galiba! Kullanım alanları ve sebepleri gözünüzde canlanmıştır bile. Ne diyelim? Zaten “Coğrafya kaderdir” demişler!

“Ben Bu Oyunu Bozarım!”

Beyzbolun aksine futbolda ise ülkemizde her 10 kişiden neredeyse tamamı bilirkişi! O yüzden tıpkılarımızı futbol üzerinden verelim. Moneyball’da izlediğimiz değer yaratma hikâyesi, tıpkı kendi öz değerlerinden beslenerek İstanbul’un büyüklerine meydan okuyan, yeni bir projeyle başarılara koşan Ahmet Suat Özyazıcı döneminin Trabzonspor’u gibi. Yine kendi öz değerlerine yatırım yapan, yalnızca Basklılarla meydan okumaya çıkan Athletic Bilbao gibi.

Başarıya ulaşamamış olmasına rağmen hâlâ hatırlanan New York Cosmos gibi… Beckenbauer, Pele ve Johan Cruyff’u bir araya getiren bir denemeydi. ABD’de futbolu daha geniş kitlelere ulaştırma çabasıydı. Bir başka deyişle ürünü geliştirip, verimini artırma girişimiydi. Belki New York Cosmos sahada çok başarılı olamadı ama dönüp bakınca bu çaba hep hatırlandı. İz bıraktı.

Futbolda bir devrim olan Ajax’ın total futbol felsefesini saymak da pek tabii mümkün.

Bunların hepsinin temelinde yatan ortak nokta; yeni bir değer, vizyon, bakış açısı katmaları. Yenilikçi hatta devrimci olmaları.

Oyuna saha içi ve saha dışında yeni anlamlar yüklemeleri.

Ellerindeki ürünü geliştirerek ya da baştan yaratarak daha cazibeli hale getirmeleri.

Bağlı oldukları spor sektörünün ve seyircilerinin bazen yüzünü güldürüp bazen başını döndürmeleri.

Eğlendirmeleri, sakinleştirmeleri, ehlileştirmeleri ve daha bir sürü şey!

Esasında bunların her birinin arkasında yatan isimlere de farklı parantezler açmak gerekir. Çünkü her biri birer Tatar Ramazan’dır aslında. İçerisinde oldukları duruma isyan ederler. Kurallara karşı iki çift kelamları vardır. Durup seyretmez ya da ezberleri tekrarlamazlar. Oyunu bozmaya gelmişlerdir. Ve her biri yenilikler için yola çıkmadan önce,  “Ben bu oyunu bozarım!” nidalarını sıklıkla kendilerine hatırlatmışlardır.

Moneyball, bir değer yaratma hikâyesidir. Bir kahramanlık öyküsünden ziyade bir psikolojik sürüncemeden çıkış yolu felsefesini anlatır. Bu gözle izleyince insana kendi değer yargılarını, geçmişini ve ukde kalanlarını hatırlatır. Hayattandır yani esasında. Biraz spoiler vermiş olduk izlemeyenler için ama şu an açıp izlemek için de hiç kötü bir zamanlama değil. Her daim sinemayla kalın!

*Değişmeyen tek şey, değişimin kendisidir.

Kaynakça:

[1] KENDİNİ GERÇEKLEŞTİRME VE KİŞİLİK, Aliye Mürvet OĞLU Yüksek Lisans Tezi / Psikoloji Anabilim Dalı Danışman: Yrd. Doç. Dr. Alper ENGELER Eylül, 2014, 84 Sayfa

[2] YENİLİK YÖNELİMİ VE ÖRGÜTSEL FAKTÖRLER, İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 21 Haziran 2007 Sayı: 2, Atatürk Üniversitesi İİBF İşletme Bölümü, Doç. Dr. Atılhan Naktiyok

Mehmet Ekrem Ceylan

Bunları da Okuyabilirsiniz

VSPOR DERGİSİ

Tutkunu olduğumuz bu sevdaya delicesine ilerlediğimiz bu yolda sporun kitleleri tek bir noktada birleştirdiğine inanlardanız: Zafer (Victory). Sporda başarılı olmanın bir branşta kazanılan zaferin ne demek olduğunu en iyi anlayanlar belki de spor aşkına sahip olan insanlardır. Lebron James’in, Jordan’ın, Boliç’in, Sergen Yalçın’ın ve Kobe Bryant’ın kazandığı bir karşılaşma sonunda gösterdikleri reaksiyon insanlığın zafer kazanmaya ne kadar tutkulu olduğunu göstermektedir.

Abone Ol

Victory Dergi içerikleriyle ilgili e-posta bületinimize kaydolun!

victorydergi.com 2021 © Tüm Hakları Saklıdır. Tasarım & Uygulama: Aksel Gültekin