“Bu oyunda aksiyon çok az fakat hikayeden bol bir şey yok.”
Dolar kurunun makul olduğu günlerde Amerika Birleşik Devletleri’nde bir değişim öğrencisiydim. Spor sevdalısı ve meraklısı biri olarak beyzbola sardığım günler de oldu. Yanında kaldığım ailenin babası bana bu oyunu öğretmeye çalışırken kullandığı ilk ifade yazının girişi olan cümleydi. Bahsi geçen hikayeler içerisinde en büyüğü ise 42 numaralı formasıyla ayrımcılığa karşı mücadele eden Jackie Robinson’a aitti.
Zincirler Kırılmadan Evvel
Yeni Kıta’da oynanmaya başladığından beri beyzbol beyaz tenlilerin hegomonyasını barındırıyordu. İlk zamanlarda hem beyaz hem de siyah tenli oyuncuların bir arada oynadığı gözlemlense de bu durum 1876’da Ulusal Lig’in kurulması ile son buldu. Ulusal Lig oluşumuyla beraber beyzbol artık resmi olarak artık beyazlarındı. Kalbe söz geçmez denir ya, siyahi oyuncular da sevdikleri bu oyuna kavuşabilmek için alternatif yol arayışına başladılar. Ve, sonrasında bir kıpırdanma yaşanır; takımlar kurulur, siyahi oyuncular sahaya çıkar ve seyirciler de gelir. Ancak, para yine bir şekilde beyaz tenli patronların cebine girer. Yirminci yüzyılın başlarında beyzbol sahalarında sopa sallayan siyahi oyuncu Ruth Foster, Kansas City’deki Genç Erkekler Hristiyan Birliği (Young Men’s Christian Association) binasında diğer siyahi takım patronlarıyla bir araya gelerek kendilerini bir lig kurması gerektiğini teklif etti. Beyazların yaşattığı haksızlıklardan usanan patronlar, bu teklife olumlu cevap vermişler ve Ulusal Siyahi Ligi, 8 takımla beraber oluşumunu tamamlamıştı. Kansas City, beyzbolun yaşayacağı dönüm noktalarından ilkine de böylece sahne oldu.
Missouri’nin ortasında yer alan bu şehrin beyzbola yaşatacağı ikinci kırılma noktası ise bir oyuncu yardımı ile gerçekleşir. Söz konusu beyzbol olduğunda kendisi için en yeteneklisi olduğu söylenemez; aynı yıllarda oynayan Josh Gibson’ın çok daha yetenekli olduğu söylenir hatta. Fakat, bu hikayeyi yazdıran yetenek değil, hakaretlere karşı koymamaya yeten bir cesaretti. Jackie Robinson, lisede şampiyon olduğu tenis turnuvasıyla sportif kimliğini gözler önüne serdi. Aslında bu kimlik aileden geliyor ki, abisi Mack Robinson’ın 1936 Berlin Olimpiyat Oyunları’nda 200 metre sprint yarışında gümüş madalya aldığını burada belirtmekte fayda var. Merak edenleriniz için aynı yarışta altın madalyayı kazanan isim ise Jesse Owens‘dı.
Irkçılıkla İlk Yüzleşme
Üniversite yıllarında hayatın acı gerçeği Jackie Robinson’ın okulu bırakmasına sebep olur. I Never Had It Made isimli biyografisinde bu durumu şöyle açıklar: “Hiçbir eğitimin siyah bir adama iş bulduramayacağına artık ikna olmuştum.” UCLA yıllarında Amerikan futbolu, atletizm, basketbol ve beyzbol takımlarında ter döken Jackie’nin ilk işi atletizm direktörlüğüdür. Fakat, yeni işinde fazla çalışamaz. Zira Amerika Birleşik Devletleri, 2. Dünya Savaşı’na katılır. İlan edilen seferberlikle Jackie Robinson da orduya katılır ama cepheye yollanmaz. Onun savaşı yine hayatın gerçeğiyledir. Askeri otobüste ten rengi yüzünden arkaya oturması istenince Jackie, buna karşı çıkar ve askeri mahkemede yargılanır. Mahkeme sonunda Robinson haklı bulunur. Yeni görevi ise Kentucky’deki birliğe atletizm koçluğu yapmaktır. Burada oynanan beyzbol maçları sayesinde Kansas City Monarch oyuncusu Ted Alexander ile tanışır ve onun tarafından takıma davet edilir.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Brooklyn Dodgers menajeri Branch Rickey, bu ayrıma bir son vermek için kolları sıvamıştı. Bu tür devrimlerde her şeyin doğru bir şekilde hesaplanması gerekir. Siyahiler Ligi’nde iyi iş çıkaran oyunculara yardımcıları ile göz atarlar fakat aradığı kriterler sadece istatistikler ile alakalı değildir. Düzenli bir yaşam, ayrımcılığa karşı bir duruş ve pek çok farklı etken Rickey için oldukça önemliydi. Jackie Robinson’ın dosyasına baktığı zaman da bu kriterlere olan uyumu gözüne çarptı ve onu New York’taki ofisine davet etti. Robinson’a göre bu buluşma Brooklyn Brown Dodgers için bir transfer görüşmesiydi ama gerçeği duyduğunda ağzı açık kalacaktı. Rickey onu Ulusal Lig’de oynatmak ister. Kendisi akıllı bir patron ve tam bir yaşlı kurttu. Robinson’ın yapacağı en ufak bir hatanın ya da küçük bir öfke patlamasının bile aleyhinde kullanılacağını ve sonunda beyazların haklı çıkarılacağını biliyordu. Yeni oyuncusunu buna hazırlamak için de buluşmada onu tahrik edecek kelimeler kullandı ve her şeye rağmen sessiz kalmasını istedi…
* Jackie Robinson: “Bay Rickey, siz cevap vermeye korkan bir siyahi mi arıyorsunuz?”
Branch Rickey: “Hayır! Cevap vermeyecek kadar cesur bir oyuncu arıyorum.”
Aralarında geçen bu diyalog Jackie Robinson’un üzerinde büyük bir etki yaratmıştı ve ardından Dodgers’ın ikincil takımı olan Montreal Royals ile sözleşme imzaladı.
Montreal Günleri
Beyazların beyzbol dünyasında Jackie Robinson birçok sınava tabi tutuldu ve bunlardan ilki Royals koçu Clay Hopper’a karşı oldu. O dönemler ırkçı kesimiyle ünlü Mississippi eyaletinde büyüyen Hopper, Robinson’a karşı ilk başlarda sıcak bir tavır takınmaz. Hatta antrenman sırasında Jackie’nin bir hamlesini “insanüstü” diye tanımlayan Branch Rickey’e siyahilerin insan olmadıklarını ima edecek kadar… Günler geçtikte Koç Hopper, patronuna bunu yapmaya gönüllü olmadığını aksi takdirde ailesinin Mississippi’den taşınması gerektiğini belirtti fakat Robinson’ın performansını da göz ardı edemezdi. Sezon sona erdiğinde ise Hopper, ona sarılarak yaptığı haksızlığı kabul etti.
Royals günlerinde Jackie Robinson, hangi eyalete giderse gitsin ırkçılık her zaman yakasındaydı. Florida’daki sezon öncesi kampta kendisine bir otel odası verilmez ve Jackie Robinson, eşi Rachel ile beraber bu dönemi siyahi aktivist Joe Harris’in evinde geçirir. Maçlar oynadıkça her seyircinin ağzından “ormanına geri dön!” gibi aşağılayıcı sözlerin çıkması artık alışılagelmiş bir durumdu. Indianapolis’de meydana gelen olay ise tüm bunlardan ayrılır. Saha kenarından seslenen bir polis memuru Jackie’nin sahada bulunmasını Jim Crow yasalarına aykırı olduğunu söyler. Bu yasaya göre siyah ve beyaz tenli insanlar ortak bir alanda bulunamazlardı. Böylesine zorlu bir süreçte Montreal, Robinson ailesinin sığındığı bir liman oldu. Montreal halkı bütün samimiyeti ile aileyi bağrına bastı. Jackie ise bu iyiliğe, Royals’ın şampiyonluğunda önemli bir rol oynayarak karşılık verdi.
Oyunda Eşitlik Devrimi
Montreal’de geçen günlerin ardından Jackie Robinson ayak seslerini duyura duyura Brooklyn’e doğru yol aldı. Buna önlem olarak Dodgers forması giyen Kirby Higbe, Dixie Walker, Carl Furrillo Hugh Casey ve Bobby Bragan, Robinson ile oynamayacaklarını belirten bir dilekçe imzaladılar. Ama, Branch Rickey her oyuncuyla tek tek görüşerek olacakların önünde kimsenin duramayacağını onlara açıkladı. 9 Nisan 1947’de devrim niteliğindeki o sözleşme imzalanır.
Bu özel günden kısa bir süre sonra Jackie Robinson, Brooklyn Dodgers’ın 42 numaralı formasını terletmeye başladı. İlk maçlarında vasatın da altı bir performans ırkçı taraftarların ekmeğine yağ sürse de Philadelphia Phillies’e karşı oynanan maç, bir dönüm noktası olur. Phillies’in güneyli koçu Ben Chapman, Robinson’ın vuruş yapacağı sırada oyuncunun duyup duyabileceği en ağır hakaretleri peş peşe sıralar. Zaten kötü günler geçiren Robinson, yıllar sonra bu maçı pes etmeye en yakın olduğu an olarak otobiyografisinde belirtir. Maçın sekizinci atışında işler bir anda Dodgers lehine ilerlemeye başlar ama Chapman provokasyonuna devam eder. Artık buna dayanamayan Dodgers oyuncusu Ed Stanky, Chapman’a karşılık vererek onu susturur. Bu andan itibaren Jackie artık takım içinde daha fazla kabul gören bir isim haline gelir. Ben Chapman ise gördüğü baskıdan dolayı bu “sataşmaların” maç içinde yaşanabileceğini, siyahilerle hiç bir sıkıntısı olmadığını söyler ve Robinson ile Branch Rickey’nin de yoğun ısrarı sonucu fotoğraf çektirir. Her ne kadar kurduğu cümleleri kalbinden kurmasa da bu demeç ırkçılık aleyhine bir gelişmedir.
Miras
Jackie Robinson, Ulusal lig kariyerinin tamamını Brooklyn Dodgers’da geçirdi ve 1955 yılında emekliliğinden bir sene önce, şampiyonluk kazandı. Ama, onun en büyük zaferi kendisinin hemen ardından gelen siyah tenli isimler için Ulusal Lig’in yolunu açmak olmuştu. Emekliliğinden sonra da siyahilerin sosyal hakları için verdiği mücadeleye devam etti. Martin Luther King Jr. gibi isimlerle beraber çalışmalarda bulundu, sivil haklar için bu uğurda mücadele eden çok önemli isimlerle fikir alışverişinde bulundu. Siyahi insanların haklarını ve gelişimleri için çalışan NAACP* kuruluşunda projeler yürüttü. Siyahi kesimin kazandığı eşitlik haklarındaki payı yadsınamaz derecede büyüktü ve ten rengi fark etmeksizin bu spora gönül veren herkesin idollerinden biri oldu. İlk Ulusal Beyzbol Ligi maçına çıktığı gün olan 15 Nisan’da bütün beyzbol oyuncuları 42 numara giyerek onun anısını yaşatıyorlar.
Jackie Robinson’ı merkeze alan, Chadwick Boseman’ın başrolde oynadığı “42″ isimli film ve “I Never Had It Made” isimli otobiyografide insanlıktan utandıran anılara şahit oluyoruz. Maalesef, bugün dahi Amerika’da hala ten rengi sebebiyle kendini diğer kesimden üstün sanan insanların varlığı dikkat çekiyor. Bu tür insanların sadece bir ülkede olmadığı ise daha acı bir gerçek. Bu zamana dair tek tesellimiz ise bizim daha fazla Jackie Robinson ve Branch Rickey’mızın olması.
KAYNAKÇA:
* Robinson, J. ve Duckett, A., 2003, I Never Had It Made: An Autobiography of Jackie Robinson, Ecco Press, New York, S. 53
* NAACP: Siyahi İnsanların Gelişimi için Ulusal Birlik