FutbolAbaküslerin İzinde, Hezimetlerin Gölgesinde…

Ali Murat Hamarat2 sene önce24 dakika

Sezona kötü başlayan Liverpool’un Bournemouth’u 9-0’lık skorla bozguna uğrattığı maçtan sonra biraz maziye dönmeli, futbol tarihinin unutulmaz hezimetlerini irdelerken başka patikalara da girmeli…

Premier Lig tarihinde daha önce üç defa görülen bu neticenin ikisinde Kırmızılar’ın ezeli rakibi Manchester United’ın imzası var. 1995’te Ipswich’i gole boğan Kırmızı Şeytanlar, geçen sene de Southampton’a aynı tarifeyi uygulamıştı. Leicester’ın da 2019’da yine acıların takımı Southampton’a aynı hezimeti tattırdığını anımsatmalı…

Avrupa’nın Southampton’ı

Avrupa futbolunun Southampton’ı kim derseniz, şüphesiz aklımıza San Marino gelir. Dünya’nın ayaktaki en eski anayasasına sahip olan minicik ülke, haritada bir noktadan ibaret. Yeryüzünün en eski cumhuriyetinin nüfusunun sadece 32 bin olduğu anımsanınca, takımın yazgısı bir manada ortaya çıkıyor. Yine de futbol kâğıt üstünde oynanmıyor. Daha önce beş defa kalesinde iki basamaklı sayılarda gol gören San Marino, tarihinde ilk kez Romanya’nın ağlarını sarsmış, ikinci golünü attığı Türkiye’den puan koparmasını bilmişti. En farklı mağlubiyetlerini aldıkları gündeki karşılaşmayı yine bu topraklardan birinin yönetmesi kaderin cilvesi olsa gerek.

6 Eylül 2006’da San Marino, Almanya’yı ağırlıyordu. Ne kadar olimpik olduğu su götürecek Olimpiyat Stadyumu’ndaki randevunun Selçuk Dereli tarafından çalınan ilk düdüğü öncesinde ev sahibinin aklında tek bir soru vardı: Kaç yeriz! İşte belki bu korkuyla Alman disiplini bir araya gelince, Serravalle’de kan gövdeyi götürüyordu.

Podolski açmıştı gol perdesini. Polonya asıllı futbolcu, bir türlü durmayan sağanağa dört damlayla katkı vermişti. Schweinsteiger, Klose ve Hitzlsperger ise ikişer gole imza atarken, Ballack, Friedrich ve penaltıdan Schneider’in de çorbada tuzu olmuştu. “Altıda devre, onüçte biter” diyen Panzerler, güçsüz rakibini hallaç pamuğu gibi atmıştı. Ancak, karşılaşmanın belki de en unutulmaz anı son dakikada yaşanmıştı. Kazanılan penaltıyı kullanmak için kalesinden kopup gelen Lehmann, kendisine adeta yalvaran San Marinolu oyuncuların ricasını kırmamış ve topu teslim alan Schneider, son sözü söylemişti.

Tecrübeli file bekçisinin yaptığı saygısızlık bir süre tartışılmışsa da tabelada yazan skor kıyamet alameti gibiydi: 0-13. Daha önce ilk olarak 1992’de Norveç’te gol atamayıp on fark yiyen San Marino, 2001’de de Belçika’da hezimete uğramıştı: 10-1. Miniklere Polonya 10, Hollanda ise 11 atmıştı. Peki ülkenin hanesinde kaç galibiyet yazıyor? Bir! O zaferin de 35 bin nüfuslu Liechtenstein’a karşı hazırlık maçında alındığı anımsanınca, Dünya Kupası Elemeleri’nde Türkiye ile berabere kaldıkları gün, San Marino’da bayram olarak kutlansa yeriymiş.

Tabii yeri gelmişken hatırlatmalı, bizim henüz İngiltere’ye gol atamadığımız yıllarda dünyanın en eski cumhuriyeti, 1993 yılında futbolun beşiğinin filelerini havalandırmıştı. Hem de Gualteri, santradan 8.3 saniye sonra meşin yuvarlağı ağlarla buluşturarak tarihin Dünya Kupası Elemeleri’ndeki en hızlı golüne imza atmıştı.

Yine Bir Türk hakem

2006’da Almanya’nın elde ettiği akılları durduran 13-0’lık galibiyete kadar Yaşlı Kıta’nın milli maçlarda gördüğü en farklı skora İspanya imza atmıştı. Yine Avrupa Futbol Şampiyonası Elemeleri’nde yaşanan senaryoda Malta hezimete uğrarken, karşılaşmada yine bir Türk hakem düdük çalmıştı.

21 Aralık 1983’te Sevilla’da buluşuyordu taraflar. Gruptaki son karşılaşmasında ev sahibine sadece galibiyet yetmiyordu. Tabelada 11 fark yazmadığı sürece, 1984 Avrupa Futbol Şampiyonası’na Hollanda gidiyordu. Boğalar son maçlarında mucize yaratarak Portakallar’ı liderlik koltuğundan etmek istiyordu. Futbolun emekleme günlerinde, yıllar 1933’ü gösterirken Bulgaristan’ı 13-0’lık skorla deviren İspanya, yakın tarihte hafızalara kazınmayı başarıyordu.

İşte bu ahvâl ve şerait içinde Erkan Göksel’in ilk düdüğüyle Endülüs’te raks başlıyordu. O zamanlar elinde bayrakla takılan Özcan Oal çizgide yerini alırken, öbür tarafta da Yahya Diker görev yapmıştı. Soğuk bir havada oynanan maçın henüz başında kazanılan penaltıyı Senor direğe nişanlamış, ilk kurşunu ise Santillana sıkmıştı. İlk yarının ortalarında Degirogio’nun şutu savunmadan sekerek Buyo’yu geçtiğinde tüm İspanya buz kesiyordu.

İşte Maltalıların çılgın gol kutlamaları, kısa sürede kopacak kıyametin habercisi olmuştu. Santillana’nın kafasında başka planlar vardı. Bir zamanlar adı yedek golcüye çıkmış olan Real Madrid efsanesi, arka arkaya golleri sıralamış, soyunma odasına 3-1 İspanya’nın üstünlüğüyle gidilmişti.

Umut, Boğa’nın ekmeğiydi. Kan kokusunu alan İspanyolların duracağı yoktu. Son noktayı maçın başında penaltıyı kaçıran Senor koymuştu: 12-1.

Uzatmalarda Gordillo’nun attığı 13. gol sayılmasa da imkânsız denen olmuş, ikinci yarıda atılan dokuz golle ev sahibi 11 farkı bulmuştu. Yoluna devam eden İspanya, 1984 Avrupa Futbol Şampiyonası’nda final oynamışsada kupa Fransa’nın olmuştu. Tabii söylemeye gerek yok, bu maçtan sonra elemelerdeki son maçların aynı anda oynanmasına karar verilmişti.

Marca, destansı galibiyetin 25. yıl dönümünde hakem Erkan Göksel’i haber yaparken, bizeyse bu maçtan bir türlü bitmeyen gollerin görüntüsü ve Özcan Oal yadigâr kalmıştı…

En farklı El Clasico

Boğalar diyarından geçmişken, El Clasico’ya değinmemek olmaz. İspanya İç Savaşı’nın bitimiyle birlikte 1939’da ligler demir almıştı. Başta bugünün Atletico Madrid’i, o günlerin Athletic Aviación’una destek veren Franco sonradan Real Madrid’e yakınlaşmıştı. 1941’de çıkarılan bir kararnameyle takımlar millileştirilmişti. Buna göre kulüplerin adlarında yabancı sözcük kullanılamayacak, isimleri İspanyolca olacaktı. İşte bu yüzden bordo-mavililerin adı Club de Futbol Barcelona olmuştu.

13 Haziran 1943’te dünün General, bugünün Kral Kupası’nda buluşmuştu ezeli rakipler. Yarı finalin ilk ayağında 3-0 kazanan Barcelona, Madrid’e rahat gidiyordu. Tevatüre göre organizasyona rütbesini veren Franco’nun Katalanlara reddedemeyecekleri bir teklifi vardı. Ailelerinin ve kendi hayatlarından korkan futbolcular, eski Chamartin Stadyumu’nun çimlerinde bozguna uğramıştı. O gün tabelada yazan 11-1’lik skor, tahmin edebileceğiniz gibi en farklı El Clasico! Katalanların bu maçtan 12 yıl önce ligde Athletic Bilbao’ya 12-1 kaybettikleri maç ise La Liga tarihinin en büyük hezimeti olmayı sürdürüyor. 1931’deki o neticenin aşılması ise beklenmiyor.

Minörlere yolculuğa çıkmadan, iki günü anımsatmalı…

Bundesliga’yı merak edenleri 1977-1978 sezonunun son haftasına götürmek lazım. Santralar öncesinde Köln’le Mönchengladbach arasında 10 gollük bir averaj vardı. Haftalar önce küme düşmüş St. Pauli deplasmanındaki Köln şampiyonluk için avantajlıydı.

Ununu elemiş eleğini asmış durumdaki Dortmund karşısına çıkan Gladbach gol olup yağsa da Hamburg’da sahne alan lider Köln rakibini beşlik simide çevirerek mutlu sona ulaşmıştı. Averajla ikinci sırada kalan Gladbach’ın Dortmund karşısında aldığı 12-0’lık skor 44 yıldır aşılamıyor; Bayern bir gün bu rekoru kırar mı merakla bekliyoruz.

Ülkemizde Gol Yağmuru

1989-90 sezonuna kötü başlamıştı Beşiktaş. Teknik direktör Gordon Milne, radikal bir kararla 15 Ekim 1989’daki Adana Demirspor mücadelesine sadece Türk futbolcularla çıkmıştı. Ali Sami Yen’deki mücadelenin sonunda tabelada yazan 10’luk sonuç akıllara ziyandı. Golleri üç futbolcu paylaşmış, o gün Ali 4, Metin 3, Feyyaz da 3 defa fileleri sarsmıştı. Ligin sonunda Kartal şampiyon olurken, Mavi Şimşekler küme düşmüştü.

Kangurular’dan 31 Gol

11 Nisan 2001… Yeryüzünün dört bir tarafında olduğu gibi Okyanusya’da da 2002 Dünya Kupası Elemeleri devam ediyordu. Fiji, Tonga, Samoa ile aynı gruba düşen Avustralya, güçsüz Amerikan Samoası’nı ağırlıyordu. Yeni Zelanda ile birlikte kıtasının medar-ı iftiharı olan Avustralya maçın mutlak favorisiydi. Başlama vuruşu öncesi FIFA sıralamasında 75. olan Kanguruların rakibiyse 203. basamakta yer alıyordu; yani sonuncuydu.

48 saat evvel deplasmanda Tonga’ya 22 tane atan yeşil-sarılılar, bir önceki sene Kuveyt’in Butan karşısında aldığı 20-0’lık galibiyeti gölgede bırakarak dünya rekorunu ele geçirmişti. Fiji’den 13, düz Samoa’dan 8 yiyen Amerikan Samoası, grubun en güçlü takımı karşısında ne yapacaktı?

Tonga’yı tongadan fazlasını düşüren takımın yıldızlarından Mori ve Aloisi dinlendiriliyordu. Fakat asıl sorun rakipteydi. Pasaport sıkıntılarına müteakip asıl kadrodan sadece kaleci Salapu, Avustralya’nın yolunu tutabiliyordu. Sınav dönemine denk geldiğinden genç takımdan da destek gelmiyor, içlerinde üçü 15 yaşında olan delikanlının bulunduğu ufaklıklarla deplasmana gidiliyordu. 2000’de yapılan nüfus sayımında toplam 57 bin kişinin yaşadığı tespit edilen ülkede bundan iyisi Şam’da kayısıydı.

Mücadelenin sessiz geçen 10 dakikasından sonra adeta sahada fırtına kopuyordu. Perdeyi Boutsianis açtığında, birçokları bunun tufanın habercisi olduğunu düşünmemişti. Archie Thompson, 12. dakikada fileleri sarstığında, bir maça kaç tane gol sıkıştırabileceğinden bihaberdi.

Dur durak bilmiyordu Avustralya. Tabelada, 25’te 9-0; soyunma odasına giderken 16-0 yazıyordu. 25’ten sonra sazı eline alan Archie Tompson biraz abartmış, ilk 45 dakikada tam 8 defa fileleri sarsmıştı.

İkinci yarının ilk golü de Boutsianis’ten geliyordu. Perdeyi açmaya pek meraklı kardeşimiz hat-tricki tamamladıktan sonra çifte silahşörler Zdrilic ile Thompson düelloya başlıyordu. David sekizde dururken, maç sonunda Archie’nin hanesinde onüç yazıyordu!

Maçtaki tek şutunu 86. dakikada Feagiai ile çeken Amerikan Samoası’na hayır diyen Türkiye’ye gelme arifesindeki Petkovic’ten başkası değildi. Son düdük çaldığında birileri için eziyet, diğerleri için ziyafet bitmişti. Acaba Salapu kaç tane yediğini biliyor muydu… Skorbordda 32-0 yazsa da karşılaşmanın sonucu sadece 31-0’dı. Yine skorborda baksanız, Archie Thompson da 14 tane atmıştı. Sonradan dahili anons tartışmalara noktayı koymuştu. 13 gol atan futbolcu milli takımlar düzeyinde dünya rekoru kırmıştı. FIFA’nın maçtan sonra hakem raporlarını istemesi de unutulmazdı.

İskoçya’daki kıyamet günü

Kulüp takımları düzeyinde beterin de beteri var. Hele futbol tarihinde İskoçya’da yaşanmış öyle bir gün var ki…

12 Eylül 1885’te Abroath, Bon Accord’u 36-0 yenmiş, o gün 18 yaşında olan John Petrie de 13 gol atmıştı. Aslında her şey aynı adlı iki takımın karıştırılmasıyla başlamıştı. Federasyon Kupası’na yanlışlıkla kriket takımı çağırılınca, olaylar gelişmişti. İlk yarıda 15, ikinci devrede de 21 defa fileler havalanmıştı. Aslında Abroath meşin yuvarlağı 41 defa üç direk arasından geçirse de 36’sı geçerli sayılmıştı.

Aynı gün 18 mil uzaklıkta oynanan Dundee Harp-Aberdeen Rovers karşılaşmasında da benzer bir sonuç alınmıştı. Hakem defterine maç sonucunu 37-0 olarak yazsa da araya giren galip takımın yetkilisi 35 tane attıklarını söylemiş ve sonucun 35-0 olarak tescil edilmesini sağlamıştı.

Bir zamanlar Abroath forması giyen Tom O’Kane, 18 mil uzaklıkta neler olduğundan bihaber, yöneticilere eski takımına telgraf çekmelerini söylüyordu. Dundee Harp’ın 35-0’lık galibiyetini böylece duyan Abroathlular kendi maçlarında elde ettikleri sonucu gururla geri göndermişti. Dundee’liler bir gün boyunca rakiplerine gülerken, erkesi akşam gerçeği öğrenmişti.

Ne dersiniz Avustralya’da internete bakan stat görevlileri, Archie Thompson’ın bir maçta en fazla gol atan futbolcusu olmasını sağlamak için düğmeye bir daha dokunmuş olabilir mi?

Nijerya’da Gol Kıyameti

Nijerya’nın en alt liginde 7 Temmuz 2013 asla unutulmuyor. Aynı gün Police Machine, Bubayaro’yu 67-0, Plateau United Founders da Akurba’yı 79-0’lık skorla devirmişti. İlk yarıda Police Machine 6, Plateau United Founders da 7 atmıştı. İkinci yarılarda kelimenin tam anlamıyla kıyamet kopmuştu. Kendi kalesini havalandırma yarışına giren takımlar dur durak bilmiyordu. Karşılaşmalar bittikten sonra federasyon toplanıyor, kulüplere 10’ar yıl ceza veriyordu. Futbolcularla yöneticilere ömür boyu menler çıkması da cabasıydı. Benzeri daha önce Madagaskar’da yaşansa da Nijerya’da olanların kokusu farklıydı.

Maç şaka, rekor gerçek!

Şaka bir tarafa bir de Madagaskar’da oynanan bir karşılaşma var ki zaten o şaka olarak kabul ediliyor. Play-off maçlarında verilen bir tartışmalı penaltı kararıyla AS Adema’nın şampiyon olmasını sindiremeyen Stade Olympique de l’Emyrne Antananarivolular, formalite karşılaşmasında eşine zor rastlanır bir protestoya imza atıyordu. 2002’de AS Adema karşısında kendi kalelerine tam 149 gol atan Antananarivolulara cezalar yağıyordu. Teknik direktör ve dört futbolcu sahalardan men ediliyordu.

Guinness Rekorlar Kitabı tarihin en farklı galibiyeti olarak Madagaskar’daki bu komediyi yazıyordu. Daha ötesinin başarılması ise kıyamet alameti gibi duruyor.

Ali Murat Hamarat

VSPOR DERGİSİ

Tutkunu olduğumuz bu sevdaya delicesine ilerlediğimiz bu yolda sporun kitleleri tek bir noktada birleştirdiğine inanlardanız: Zafer (Victory). Sporda başarılı olmanın bir branşta kazanılan zaferin ne demek olduğunu en iyi anlayanlar belki de spor aşkına sahip olan insanlardır. Lebron James’in, Jordan’ın, Boliç’in, Sergen Yalçın’ın ve Kobe Bryant’ın kazandığı bir karşılaşma sonunda gösterdikleri reaksiyon insanlığın zafer kazanmaya ne kadar tutkulu olduğunu göstermektedir.

Abone Ol

Victory Dergi içerikleriyle ilgili e-posta bületinimize kaydolun!

victorydergi.com 2021 © Tüm Hakları Saklıdır. Tasarım & Uygulama: Aksel Gültekin