Soğuk Savaş’ın en soğuk yılları; 1956. Aralık ayının henüz başları. Sadece bir sutopu takımı değil, Macaristan halkının direniş simgesi! Olimpiyat şampiyonluğundan çok daha fazlası… Bir halkın özgürlük mücadelesi… Bu bir devrim.
Macar Devrimi’ne Giden Yol
1956 Macaristan ayaklanması, Macaristan Halk Cumhuriyeti sonrasında “Macar Devrimi” ismini almıştır. 1956 yılında Macaristan’daki Sovyetler Birliği’nin boyunduruğu altına giren “stalinist” hükümeti hedef alan halk hareketidir. Bu, Macaristan’da komünizmin varlığına ve Sovyetler Birliği’nin dayattığı politikalara karşı ulusal bir devrimdi. Yaşanan Macar Devrimi, Sovyetler Birliği’nin II. Dünya Savaşı’ndan sonra karşılaştığı ilk büyük tehditti.
II. Dünya Savaşı’ndan sonra Macaristan, Sovyetler Birliği tarafından işgal edildi. Ardından 1948 yılında Stalin’in desteği ile komünist bir hükümet iktidara geldi. Kurulan hükümet Stalin’e oldukça bağlıydı. Macaristan’da başa gelen komünist hükümetin başındaki isim Mátyás Rákosi’ydi. Mátyás Rákosi 1950 yılına gelindiğinde sanayide üretimi artıracak beş yıllık bir plan açıkladı. Fakat bu beş yıllık plan, Macaristan’ın mevcut endüstriyel yapısının fazlasıyla zayıflamasına neden oldu. Plan başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Endüstriyel ve ekonomik açıdan başarısızlıkla sonuçlanan bu plan, işçi ücretlerini oldukça aşağıya çekmişti. 1952 yılına gelindiğinde Macaristan’da işçilerin ücretleri, 1949 yılındaki düzeyinin ancak yüzde 82’sine ulaşıyordu. Giderek kötüleşen yaşam şartları ve ekonomide yaşanan sıkıntılar, işçileri olduğu kadar halkın tüm kesimlerini de zora sokuyordu. Rejimden memnuniyetsizlik, doruk noktasına çıkmıştı. Bütün bu ekonomik sıkıntıların yanında Devlet Güvenlik Teşkilatı aracılığıyla tüm antidemokratik uygulamalar, baskı ve tutuklamalar da hızla devam ediyordu. Mátyás Rákosi liderliğindeki Macaristan, diğer Doğu Avrupa ülkelerinden en katı, kapalı ve halktan kopuk olan ülkeydi.
Halkın Macar yönetimine olan tepkisi, Sovyetler Birliği’ni endişelendiriyordu. Başbakan Mátyás Rákosi, Kremlin Sarayı’na çağrıldı. Rákosi, Stalin’in en sadık öğrencilerinden biriydi, ancak 1953’te tüm kredisini tüketmişti. Sovyetler onun başbakanlık görevini Imre Nagy’ye devretmesini istedi. Temmuz 1953’te Rákosi, yerini Imre Nagy’ye bıraktı ve parti liderliği ile yetinmekle kaldı. Sovyetler, Macar iktidarı için kendilerine hiç de uygun olmayan birini seçmişti. Imre Nagy başbakan olduğu ilk gün parlamentoda yaptığı konuşmada Sovyetler’in Macaristan’daki varlığını eleştiriyordu.
Imre Nagy’nin iktidara gelişinin üzerinden iki yıl geçtikten sonra, takvimler 1955 yılını gösterdiğinde, Macar iktidarına tekrar Mátyás Rákosi getirildi. 1956 yılında gerçekleşen Macar Devrimi’ne giden süreç işte böyle gelişmişti.
Macar Devrimi
1956 Macar Devrimi, komünist iktidara ve onun Sovyet liderliğindeki politikalarına karşı ulusal bir ayaklanmaydı. İsyancılar, güçlerin ülkeden çekilmesini talep ettiğinde, Sovyet Politbürosu fikrini değiştirdi ve isyanı bastırmak için 4 Kasım 1956’da harekete geçti. Moskova’nın liderliği altında, Varşova Paktı devletlerinden oluşan bir karma ordusu Budapeşte’ye girdi ve silahlı direnişi bastırdı.
Bu durumdan en çok da siviller etkilenmişti. Sovyet askerlerinin, sivilleri isyancı güçlerden ayırması imkânsızdı. Sovyet tankları sokaklardaki binaları ateşe verdi. Direncin daha güçlü olduğu sanayi bölgeleri, Sovyet uçakları ve topçuları tarafından yoğun bir şekilde bombalandı. 10 Kasım’da, direnişin son kalesi olan Csepel bölgesi için bir ateşkes talebi alındı. Çatışma sırasında 2500’den fazla Macar ve 722 Sovyet askeri hayatını kaybetti. Binlerce insan da yaralandı.
Macaristan-Sovyetler Birliği Sutopu Maçı
Macar Devrimi’nin, binlerce sivil Macar’ın hayatını kaybetmesinin, Sovyetler Birliği tarafından Budapeşte’nin bombalanmasının hemen ardından oynanan maç, bir madalya mücadelesi olmaktan çıkmıştı. Macarlar’ın Sovyetler Birliği’ne karşı gösterdiği halk mücadelesinin bir tepkisi haline gelmişti. Macaristan Sutopu Milli Takımı, olimpiyat yarı final mücadelesini 4-0 kazanmıştı. Sovyetler Birliği bozguna uğramıştı. Dünya spor kamuoyu, bu bozgunu 1956’da yaşanan olayların intikamı olarak yorumlamıştı. Bu maça ”Melbourne kan gölü” veya ”Sudaki kan maçı” isminin verilmesinin nedeni ise Macar takımının yıldızı Ervin Zador’un maçın sonlarında kanlar içinde havuzdan çıkması ve oyunu terk etmesiydi. Maçtaki iki golün sahibi Zador’a savrulan yumruk onu savunan Sovyet oyuncu Valentin Prokopov’a aitti.
Ervin Zador yaşananları şu şekilde anlatıyordu: “O an dört bini geçik yıldızı gördüm. Yüzüme dokunduğumda bir sıcaklık hissettim ve yağmur gibi kan akıyordu. Ardından şunu demiştim, Aman tanrım, önümüzdeki maçta oynayamayacağım.”
Bu yaşanan olaydan sonra Zador’un kanlar içinde havuzdan çıkması ve yaşanan kaos, maça devam edilmesine engel olmuştur. Ardından yetkililerin yaptığı duyuruda Macaristan takımının 4-0 kazandığı ilan edilmiştir.
Bu maçtan sonra finale yükselen ve Yugoslavya takımı ile karşılaşan Macarlar, bu maçı da 2-1 kazanıp altın madalyayı elde etmişti. Sovyetler Birliği ise Macarların ve Yugoslavların ardından üçüncü olmuştur. Macaristan dördüncü kez sutopunda “Olimpiyat Şampiyonu” olurken Macar takımının yıldızı Ervin Zador, yarı final maçında olanlardan sonra final maçında oynayamamıştır. Zador, o an yaşadığı hisleri ise şöyle anlatıyor:
”Ömrümdeki en uzun bir saat boyunca öylece oturmakla yetindim. Ağlamak istiyordum ama yapamıyordum. Beş yıllık çalışmanın ardından bunu başarmam gerekiyordu ve sonunda başardım.”
Spor Sadece Spor Değildir
Spor maalesef tarihin hiçbir diliminde sadece spor olarak yorumlanamamıştır ve yorumlanamazdır. Bazı durumlarda olayların alt metinleri, olaylardan çok daha derin ve etkilidir. Bu alt metinleri politika, tarih, kültür gibi birçok geniş anlamlı kavram oluşturmaktadır. Tabii ki politika, tarih gibi derin kavramlar spesifik spor müsabakalarından çok daha etkili olmaktadır. Hatta belki de sporun ve sporun içerisinde bulunması gereken spor ahlakının önüne geçmektedir!
Victory Dergi
Victory Dergi