Futbolİz Bırakanlar Unutulmaz

Mustafa Irgıt3 sene önce32 dakika

Türkiye, transfer dönemlerini en aktif geçiren ülkelerden birisi oldu her zaman. Son zamanlardaki kur artışı ve ekonomik zorluklar nedeniyle yıldız transferi yapılamayacak hale gelse de Falcao ve Mesut Özil gibi istisnalar da oldu. Bu transferler dışında genel olarak kulüplerin ayağını yorganına göre uzattığını söylemek mümkün. Özellikle yurt dışındaki gurbetçi genç oyuncular transfer edilmeye ve altyapılarda parlayan gençler as takıma adapte edilmeye çalışılıyor. Beşiktaş Teknik Direktörü Sergen Yalçın’ın geçen sezon Ersin Destanoğlu ve Rıdvan Yılmaz’a şans vermesi ve Vitor Perreira’nın bu sezonun hemen başında Arda Güler, Muhammed Gümüşkaya ve Fatih Yiğit Şanlıtürk’e formayı teslim etmesi aklımıza gelen örneklerden birkaçı. Galatasaray’ın ise Barış Alper Yılmaz, Kerem Aktürkoğlu, Berkan Kutlu transferleri ile Victor Nelsson, Sacha Boey ve Olimpiu Morutan hamleleri nasıl bir transfer politikası izlediklerinin en güzel örneklerinden birisi. Trabzonspor, her daim altyapısından oyuncu yetiştiren bir kulüp oldu. Bu sezon ise diğer sezonlara göre daha sonuç odaklı transferler yaptı.

Anadolu kulüpleri ise yabancı transferinde ikiye bölünmüş durumda. Bazıları göz önünde bulunmayan oyuncuları transfer ederken, bazıları da eski zamanlarını arayan oyunculara yöneldi. Bu yazıda sizlere son on yılda Türkiye Süper Ligi’ne transfer olup en iyi katkıyı veren yabancı oyuncuları derlemeye çalıştım. Kıstasım bonservis değeri, oynadığı dönemdeki performansı ve kazandığı kupalar oldu. Bu üç kriterin bir oyuncunun iyi transfer olup olmadığı sonucuna varmak için gayet makul olduğunu düşünüyorum. Manga grubuna da selam çakarak listemizi sizlerin okumasına sunmak istiyorum: İZ BIRAKANLAR UNUTULMAZ…

Fernando Muslera

Dile kolay geleli tam 10 sene oldu. Bu 10 senede, 5 lig, 4 Türkiye Kupası ve 5 Türkiye Süper Kupası kazandı. İlk geldiği zamanlar alışma süreci derken Galatasaray kariyerine iyi bir başlangıç yapamamıştı. Potansiyelli bir kaleci olarak geldi ve sabredildikten sonra yıldıza dönüştü. Claudio Taffarel gibi bir kaleci antrenörü ile çalışması onun en büyük şanslarından birisi oldu. İki tane direkt şampiyonluğa katkısı var. Ve, bir kaleci için tüm bunlar nasıl bir seviyede olduğunu anlatmak için yeterli. Bu yazıya hazırlarken Galatasaray formasıyla tam 394 karşılaşmaya çıktı ve Galatasaray tarihine adını altın harflerle yazdırdı Fernando Muslera.

Dirk Kuyt

2012 yazında Liverpool’dan Fenerbahçe’ye 1 milyon euro karşılığında transfer olurken insanları ikiye bölünmüş durumdaydı. Bir taraf “hem dümdüz oyuncu hem de yaşlı, bunun ne işi var” derken, diğer taraf “İngiltere’de belli bir standart oturtmuş adam burada her türlü iş yapar” diyordu. İkinci taraf haklı çıktı. Fenerbahçe’ye fiyat performans olarak en büyük etkilerinden birini yaptı. Bitmek tükenmek bilmeyen enerjisi, itici gücü, boğucu presi ve tecrübesiyle Fenerbahçe’ye çok şey kattı. Sarı-lacivertlilerin son 10 yıldaki iki şampiyonluğundan birisinde ve Avrupa Ligi’nde oynanan yarı finalin baş mimarlarından oldu. Fenerbahçe ile 130 maça çıktı ve 3 kupa kazandı. İstatistikleri etkileyici değildi. Ama sahada oluşu her zaman güven verdi. Kariyeri boyunca Hollanda Milli Takımı’nın da değişilmez isimlerinden oldu. Kariyerini başladığı yerde bitirmek için müsaade istedi ve ayrıldı. O zaman bile taraftarın gönlünü kazandı. Kayt mı? Köyt mü? diye isminin telaffuzu halen tartışılmaya devam ederken kendisi 3 yıllık Fenerbahçe kariyeriyle sarı-lacivert renklere gönül verenlerin hafızalarına kazındı.

Mario Gomez

Beşiktaş’ta sadece 1 sezon oynadı. Fakat öyle bir performans ortaya koydu ki herkesin gönlünü feth etti. Tarihler 30 Temmuz 2015’i gösterirken Mario Gomez, Fiorentina’dan Beşiktaş’a kiralandı. Hemen kâğıt kalem alınıp maliyet hesapları yapılmaya başlandı. Fiorentina kariyerinde sakatlık problemleri yaşadığı için iyi bir performans ortaya koyamamıştı. Birinin bu hesapları yapan insanlara Stuttgart, Bayern Münih ve Almanya Milli Takımı’nda yaptıklarını hatırlatması gerekiyordu. Evet geldiğinde soru işaretleri vardı. Ama, bu tip oyuncularda risk alınması gerektiğini düşünenlerdenim her zaman. Zaten sakatlanmayıp, düşüş yaşamasaydı da Türkiye’ye gelir miydi? Bilemeyiz. Tartışmalar 3’üncü haftadaki Gaziantep maçıyla ayyuka çıktı. Oyundan çıktıktan sonra gollerin gelmesi de düz yorumcuların ekmeğine yağ sürdü. 4’üncü hafta Başakşehir’e attığı iki gol ve ardından dillere pelesenk olan o müthiş performansı geldi. Sezonu Beşiktaş şampiyon olarak tamamlarken, Mario Gomez’de 26 golle gol kralı oldu. Şampiyonluk kutlamalarında yaptıklarıyla taraftarı iyice kendine bağladı. Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu yaşamış ve bir çok kez gol kralı olmuş oyuncunun ilk defa şampiyon oluyormuşçasına heyecanı ve sevinci görülmeye değerdi. Bir sonraki sezon Şampiyonlar Ligi’nde yapacakları konuşulup, merak edilmeye başlandı. Gomez, Şampiyonlar Ligi’nde rekabetçi bir kadro kurulmadığını ve dönemin siyasi krizi nedeniyle siyah-beyazlılarda forma giymeyeceğini açıkladı ve memleketi Almanya’nın Wolfsburg takımına gitti. Dönemin şartları daha uygun olsaydı ve taraftarın onu sevdiği kadar kendisi Beşiktaş’ı sevseydi daha çok izleyebilirdik onu. Mario Gomez gitmeseydi neler olurdu acabanın hayaliyle yaşayan insanlar var. Öyle bir etki bıraktı Alman futbolcu.

Didier Drogba

Kuşkusuz Türk futbol tarihinin en büyük transferlerinden. 28 Ocak 2013’te Çin’den Galatasaray’a transfer olurken kariyeri bitmek üzere olan bir yıldız olarak görülüyordu. Fildişi Sahilli futbolcu da bunun farkındaydı. Ve yeni bir meydan okumaya hazırdı. Üstüne Şampiyonlar Ligi’nin cazibesi de eklenince Galatasaray’ın en doğru tercih olduğunu düşünmüştü. Lige öyle bir sansasyonel giriş yaptı ki herkes onun büyüsüne kapıldı. Son 25 dakika kala girdiği Akhisarspor maçında 1 gol ve 1 asistlik performans ortaya koydu. Attığı gol de ne goldü ama. Aynı sezon Şampiyonlar Ligi’nde iç sahada Real Madrid’i 3-2 yendiği maçtaki performansı ve topukla attığı o gol sarı-kırmızılı taraftarlar dahil herkesin halen akıllarındadır. Ofsayt neticesinde sayılmayan diğer golünde bir adım daha geride olsa belki şu anda çok farklı şeylerde konuşuyor olacaktık Drogba’nın Türkiye kariyeri ile ilgili. Sadece yarım sezonda yaptıklarıyla herkesi kendisine hayran bıraktı. Önünde koca tam bir sezon vardı ve futbol severler olarak herkes bu performansın devamını bekliyordu. Sezon öncesi hazırlıkları kapsamında oynanan Emirates Cup finalinde Galatasaray, Arsenal’i 2-1 yeniyordu. Ve başrolde yine Drogba vardı. Bu karşılaşmanın tam 1 hafta sonrasında Galatasaray, Fenerbahçe ile Süper Kupa finalinde karşılaştı ve Drogba’nın uzatmalarda attığı golle kupaya uzandı. Müthiş bir başlangıç yapmıştı ki Fatih Terim’in gidişi onu da olumsuz etkiledi. Fatih Terim’in ayrılığının ardından Roberto Mancini ile çalışmaya başladı. Galatasaray, Şampiyonlar Ligi gruplarından çıkarken Drogba, iki Juventus maçında da çok özel performanslar ortaya koydu. Galatasaray, Son 16’da Drogba’nın eski takımı Chelsea ile eşleşti. Ama büyük maçlardaki performanslarından birini daha o maçlarda bize izletemedi. 1,5 senelik performansı ona tekrardan Chelsea’nin kapısını açtı.

Samuel Eto’o

Real Madrid, Barcelona, İnter, Anzhi, Chelsea, Everton ve Sampdoria kariyerlerinin üstüne gelen Antalyaspor ve Konyaspor kariyeri. 3 yıllık Süper Lig kariyerinde tam 89 maç, 50 gol ve 15 asist. Üç büyüklere karşı 6 gol ve 5 asistlik bir performans. Özellikle ilk sezonunda izleyenleri mest etti Eto’o. Yatmaya geldi diyenlere karşı bir bir sıraladı gollerini. 5 Şubat 2016’da Fenerbahçe’ye karşı hem saha içinde hem de saha dışında takımı yönetmesiyle nasıl bir lider olduğunu gösterdi. İlk sezonunda gösterdiği performans, onu hemen transfer dedikodularının ortasına atmaya yetti. En çok da Beşiktaş ile ismi geçti. Ancak, Antalyaspor’da kalacağını açıkladı. Sonraki sezona sıkıntılı bir giriş yaptı ve kadro dışı kalıp, tekrar affedildiği bir dönem yaşadı Kamerunlu futbolcu. Bu olaylardan sonra eskisi gibi performans ortaya koymaz diyenlere yine cevabını sahada verdi. Ara transfer dönemine kadar Rizespor, Kayserispor, Gençlerbirliği, Başakşehir ve Fenerbahçe maçlarında önemli performanslar gösterdi. Hatta Gençlerbirliği karşısında kalecisi Ferhat Kaplan’ın penaltıyı kurtarmasına yardımcı dahi oldu. Ara transfer döneminde adı yine Beşiktaş ile anılmaya başladı. Bu transfer artık bir yerden sonra kişisel egoların savaşına döndü. Kampın son günü artık Beşiktaş’a imza atması beklenirken dönemin Antalyaspor Başkanı canlı yayında “kaptanımızı satmıyoruz” diyerek bir kez daha Beşiktaş ve Eto’o buluşmasına engel oldu. Sezon bittiğinde ise Fenerbahçe ile transfer haberleri çıkmaya başladı. Fenerbahçe mi? Beşiktaş mı? Trabzonspor mu? derken 2017-18 sezonu ara transfer döneminde Konyaspor’un yolunu tuttu Samuel Eto’o. Takımın en sallantılı olduğu zamanlarda geldi. Ve yarım sezonda ortaya koyduğu performansla Konyaspor’un ligde kalmasını sağladı. Süper Lig’in marka değeri ve tanınabilirliği için çok önemli bir transferdi. Ve 3 yıllık Türkiye kariyerinde hiç gündemden düşmedi.

Edin Visca

Ligimizin gelmiş geçmiş en iyi oyuncularından birisi olduğunu söylersek yalan söylemiş olmayız. 90’ların ikinci yarısındaki Gheorge Hagi ve 2000’lerdeki Alex De Souza etkisine benzer etki gösteriyor. Ancak bunu gözde kulüplerden birinde yapmadığı için hak ettiği değeri göremedi. 2011 yazında Bosna Hersek’in Zeljeznicar takımından 400 bin Euro karşılığında o dönemki adıyla İstanbul Büyükşehir Belediyespor’a transfer oldu. Football Manager kariyerimizi de genelde imkansızı başarmak için oynamaz mıyız? İngiltere Ulusal Lig’den takımı alıp, Premier Lig şampiyonluğuna taşımak gibi. Neredeyse en az 10 sezonu alabilecek bir süreç. Edin Visca’nın da kariyeri bu oyundakine benzer oldu. 9 sene boyunca istikrarlı bir performans ortaya koydu, takımın liderliğini üstlendi, ligden düşen takımını tekrar Süper Lig’e çıkardı ve en sonunda hayal bile edemeyeceği şampiyonluğa ulaştı. Her transfer dönemi üç büyükler ile adı anıldı. Sevilla başta olmak üzere Avrupa’nın elit takımlarıyla adı geçti. Ama, o kulübünden ayrılmadı ve halen Başakşehir’de. Uzun süreli bir kariyer olunca artık bayrak adam olmak da kaçınılmazdır. 382 maç, 106 gol ve 109 asist.

Wesley Sneijder

28 Ocak 2013’te, Galatasaray’a gelene kadar Ajax, Real Madrid ve İnter gibi takımlarda oynadı Hollandalı futbolcu. 2010’da Inter ile Şampiyonlar Ligi’ni kazandı. O dönem Messi ve Xavi ile birlikte Ballon D’or ödülü için yarışa girdi. Hatta kurallar değişmeseydi, o sezon hem Şampiyonlar Ligi’ni kazanan hem de Hollanda ile Dünya Kupası ikinciliğine sahip olan Wesley Sneijder, bu ödüle sahip olacaktı. Galatasaray’a geldiğinde henüz 28 yaşındaydı ve bir dünya yıldızıydı. O yaşta daha üst seviyelerde oynayabilecek bir oyuncu bizim ligimizi seçiyordu. Galatasaray Başkanı Ünal Aysal’ın pastanın üstündeki çilek deyimi de bu transferle gerçek oldu. İnter ve Hollanda’da beğenerek izlediğimiz oyuncu başarılı bir Galatasaray kariyeri geçirdi. Şampiyonlar Ligi çeyrek finali, 2 Türkiye Ligi şampiyonluğu, 3 Türkiye kupası, 3 Süper kupa ve Galatasaray’ın dördüncü yıldızının en büyük mimarlarından. Ve en önemlisi ise Fatih Terim’in gidişinden sonra oluşan olumsuz havayı tersine çeviren isim oldu. Galatasaray formasıyla çok iyi performanslar ortaya koydu ama üç karşılaşma var ki içlerinde en özelleriydi: 12-13 sezonunda Şampiyonlar Ligi çeyrek finalinde Galatasaray, Real Madrid’i 3-2 yenerken Didier Drogba ile birlikte başroldeydi. 1 gol ve 1 asistlik katkısı. Attığı golün pozisyonunda Raphael Varane’a attığı çalım halen akıllarda. 13-14 sezonunda Şampiyonlar Ligi grup maçında Juventus’a attığı gol Galatasaray’ın Son 16’ya kalmasını sağladı. Ve, 14-15 sezonunda ise Fenerbahçe derbisinde attığı 2 şık golle alınan galibiyetin epik mimarıydı.

Atiba Hutchinson

Tarihler 31 Temmuz 2013’ü gösterdiğinde PSV Eindhoven’dan Beşiktaş’a transfer oluyordu 30 yaşındayki futbolcu. Hem yaşından hem de sakatlık geçmişinden dolayı çok eleştirildiğini net hatırlıyorum. Oysa ki 2011’de dizinden ameliyat olduktan sonra bir yarım ve bir de tam sezon oynayarak Beşiktaş’a gelmişti. PSV kariyerinin % 90’ını sağ bek olarak oynamış bir oyuncuyu ön liberodaki sorunu çözmek için transfer etmek ilk etapta eleştirilebilir bir durumdu. Atiba’nın transferini illa tartışmak gerekiyorsa yaşı ve sakatlığı yerine bu konuda tartışmak çok daha doğru. Kopenhag kariyerinde ise orta saha olarak görev aldı. Birden fazla mevkiyi oynayabilmesi ise önemli bir avantajdı. Tabii ilk geldiği zaman kimse böyle uzun soluklu ve heykelinin dikilmesini gerektirecek bir performans ortaya koymasını beklemiyordu. Sadece defansif yönlü oynadığı sezonlarda da takımın en iyisiydi. Saygı duyulup, örnek alınması gereken bir futbolcu. 3 Türkiye Ligi şampiyonluğu, 1 Türkiye Kupası şampiyonluğu ve 6 kez Kanada’da yılın futbolcusu. Şu an 38 yaşında ve kendine o kadar iyi bakıyor ki 2-3 senedir bu artık son sezonu yaşlandı, bu sene oynayamaz diyoruz ama ne zaman form tutsa, takım oyununun akıcılığı artıyor. O kadar da özel bir oyuncu işte.

Alexander Sörloth

Son 10 yılda ligimizde Alexander Sörloth dışında bir tek Mario Gomez tek sezonluk inanılmaz bir etki yapmıştı diyebiliriz. Hatta Sörloth’da Mario Gomez’den fazlası vardı. O da Trabzonspor’a para kazandırarak gitmesi. Sörloth, Leipzig’e 20 Milyon Euro’ya transfer olurken bunun yarısını Trabzonspor, diğer yarısını ise kiraladıkları Crystal Palace kasasına koydu. Geldiğinde potansiyelini yansıtmasını bekleyenlerdendim ama ilk sezonda 33 gol ve 11 asistlik inanılmaz bir performans da beklemiyordum. Boyuna ve fiziğine rağmen hızlı olması ön plana çıkan özelliğiydi. Ancak boş alan yaratma, oyunu açma, geriye gelip oyuna katılma, stoperlerle mücadele, son vuruş, hız ve çalım gibi diğer özellikleriyle de ne kadar komple bir forvet olduğunu bizlere gösterdi. Trabzonspor, 19-20 sezonunu Başakşehir’in 4 puan gerisinde tamamlayarak ligi ikinci sırada bitirdi. 10 yıl sonra ilk defa bu kadar şampiyonluğa yaklaşmışlardı. Aynı sezon Türkiye Kupası’nda finale yükseldiler. Kuzeyin kralı Sörloth 1 gol ve 1 asistlik performansıyla Trabzonspor’a kupayı kazandıran isim oldu.

Ricardo Quaresma

Bir oyuncu düşünün 20 yıllık kariyerinde sadece iki takımda başarılı olsun. Ve ikisinde de iki kez gidip geri gelsin. Hatta Beşiktaş, iki transferinde de bonservis bedeli ödesin. İnter, Barcelona ve Chelsea gibi takımlarda başarısız deneyimler yaşadı Portekizli süper star. Her çalıştığı hoca aynı tepkiyi verdi kendisi için: “Çok yetenekli ama tembel ve disiplinsiz.” Vatandaşı Jose Mourinho bile iki kez fırsat vermesine rağmen ondan istediği verimi bir türlü alamamıştı. 2010 yazında Beşiktaş’a transfer oldu ve gösterişli bir imza töreni düzenlendi. Lig başlamadan önce oynanan Avrupa Ligi eleme maçlarında öyle performanslar ortaya koyuyordu ki taraftarın gönlünü kazanması fazla uzun sürmedi. İki ayda gösterdiği performans ona yeniden Portekiz Milli Takımı’nın kapısını açtı. İlk sezonunda Türkiye Kupası’nı kazandı.

İkinci sezonuna da benzer şekilde başladı. UEFA Avrupa Ligi’nde Stoke City ve iki Maccabi Tel Aviv maçlarında kendisine adeta hayran bırakıyordu Portekizli yetenek. Üçüncü sezonunda ise değişen başkan ile “Q7 ve Çetesi” dağıtılıyor ve bundan Ricardo Quaresma da nasibini alıyordu. 2012 yazında ise kadro dışı bırakıldı ve 6 ay sonrasında Beşiktaş ile olan sözleşmesi karşılıklı feshedildi. Rüya gibi başlayan hikâye yarım kalmıştı. Henüz 30 yaşındaydı ve Dubai’nin yolunu tuttu. 2014’ün Ocak ayında tekrar Avrupa’ya dönen Quaresma, Porto ile sözleşme imzaladı ve 15 Nisan 2015’de Bayern Münih ile oynadıkları Şampiyonlar Ligi çeyrek final ilk karşılaşmasında attığı 2 golle yeteneklerini futbol dünyasına yeniden gösterdi. Ancak, Beşiktaş’ı ve taraftarını çok seviyordu. O yarım kalan hikâyeyi bitirmek istiyordu. 15-16 sezonunda takımın başına Şenol Güneş gelse de hala başkan onu gönderen Fikret Orman’dı. Taraftarların, Quaresma çağrısına daha fazla karşı koyamayan başkan Fikret Orman, portekizli yıldıza tekrar siyah-beyazlı formayı giydiriyor ve ikinci Quaresma dönemi başlıyordu. 15-16 sezonunda Beşiktaş şampiyonluğa ulaşırken, EURO 2016’da Portekiz ile kupayı kazanıyordu Quaresma. 16-17 sezonu ise tüm kariyerinin en iyi sezonu oldu. 6 gol ve 17 asistlik bir performans ve o unutulmaz Şampiyonlar Ligi sezonu. Bu hikayenin tamamen bitmesinden önceki son unutulmaz performansı da 25 Şubat 2018’de Fenerbahçe’yi 3-1 yenip, 2 gol attığı maç oldu. İki kez çekilmiş bir film gibiydi ve ikisinde de farklı tatlar bıraktı Ricardo Quaresma. Beşiktaş tarihinin son 10 yılında hep başrolde olan adamdı.

VSPOR DERGİSİ

Tutkunu olduğumuz bu sevdaya delicesine ilerlediğimiz bu yolda sporun kitleleri tek bir noktada birleştirdiğine inanlardanız: Zafer (Victory). Sporda başarılı olmanın bir branşta kazanılan zaferin ne demek olduğunu en iyi anlayanlar belki de spor aşkına sahip olan insanlardır. Lebron James’in, Jordan’ın, Boliç’in, Sergen Yalçın’ın ve Kobe Bryant’ın kazandığı bir karşılaşma sonunda gösterdikleri reaksiyon insanlığın zafer kazanmaya ne kadar tutkulu olduğunu göstermektedir.

Abone Ol

Victory Dergi içerikleriyle ilgili e-posta bületinimize kaydolun!

victorydergi.com 2021 © Tüm Hakları Saklıdır. Tasarım & Uygulama: Aksel Gültekin