Geçtiğimiz ay Efes’in ülkemize kazandırdığı Koraç Kupası’nın 25. yılını kutladık. Nisan ayında “değer” konusunu işliyorken Efes Pilsen’in Türk basketbolunun en önemli başarılarından biri olan Koraç Kupası’nı anmadan geçemezdik. Hem Avrupa’da büyük ses getiren hem de Türkiye için çok büyük bir değere sahip olan bu başarı öyküsüne yakından bakalım.
Koraç Kupası, 1972’de Avrupa kulüpleri arasında oynanmaya başlanan bir basketbol turnuvasıydı. Efes Pilsen’in şampiyon olduğu 95-96 sezonuna kadar hiçbir Türk takımı adını finale yazdıramamıştı. Bu sebeple ligin favorisi olarak görülmeyen Efes için bu durum psikolojik bir sınavdı.
Türkiye’de yaratılmaya çalışılan bir basketbol kültürü olduğu açıktı ama yenilmek adeta bir alışkanlığa dönüşmüştü. Bu alışılagelmiş durumu yıkmak kolay değildi. Dolayısıyla Efes’in kazandığı bu kupa bütün Avrupa için sürpriz ve Türkiye için de adeta bir kırılma noktasıydı. Bu olayı bu kadar sürprizli kılan noktalardan biri belki de yeni sayılabilecek bir kulübün bunu başarmasıydı. Kulübün yaşı ligden daha küçüktü. Efes, 1976 yılında Kadıköy Spor Kulübü’nün alınmasıyla bu yola adımını atmıştı. Ancak bu adımın ne kadar kararlı bir adım olduğu en baştan belliydi. İki sezonda iki alt ligden tırmanarak Süper Lig’e yükselip, ilk senesinde şampiyon olmuştu Efes. Yine de Avrupa’da boy göstermek için henüz yeterli olmadığı açıktı. 1982’de Merter Tesisleri’ne, 1983’te koç olarak Aydan Siyavuş’a kavuşarak o sezon yine Türkiye Ligi’nin şampiyonu oldu. Daha sonra, 1990 yılında Koraç Kupası’nda çeyrek finale kadar yükseldi.
Efes’te Yeni Bir Dönem
91-92 sezonunda baş antrenör olarak göreve gelen Aydın Örs’le birlikte kulüpte değişim başladı. Aydın Örs için başarıya ulaşmanın yolu büyük bir bütçe kullanıp pahalı oyuncuları takıma toplamak değildi. Yerli oyunculardan temel bir kadro oluşturup, Larry Richard ve Petar Naumoski’yi de takıma katarak kadroyu tamamlamıştı. Şu anda Efes’in sahasına gider ve başınızı yukarı kaldırırsanız 7 numaralı formasıyla Naumoski hâlâ oradadır. Çünkü o tam anlamıyla bir efsanedir. O dönemde pek çok insana basketbolu sevdiren önemli bir değerdi.
92-93 sezonunda Efes Pilsen, Türkiye Ligi’nde bir ilki başararak namağlup şampiyonluğa ulaşmıştı. Bununla birlikte Avrupa’da da yoluna devam ediyordu. O sezon Saporta Kupası’nda finale yükselerek bunu başaran ilk Türk basketbol takımı oldu ve birkaç sezon sonra kazanacağı kupanın sinyallerini verdi.
93-94 sezonunda yine Türkiye Ligi’nde şampiyon olan Efes Pilsen, FIBA Avrupa Ligi’nde F4’un kıyısından döndü. Hemen ardından, 94-95 sezonu ise takımın temel taşı olarak görülen Naumoski’nin Benetton’a transfer olmasıyla birlikte bir geçiş sezonuydu.
Adım Adım Zirveye
Sonunda o muhteşem sezon 95-96’ya geldiğimizde Naumoski ait olduğu yere, Efes Pilsen’e geri döndü. Uzun olarak Conrad McRae’yi de kadrosuna katarak iki yabancı oyuncuyla zirveye çıkmaya hazırlanan kulüp için eleme turları kolay geçilen bir süreç oldu. Son 16’ya gelindiğinde karşılaşmalar gruplar halinde yapılıyordu ve Efes Pilsen grubundan lider çıkarak çeyrek finalde Fenerbahçe ile rakip oldu. Maçı kazanan Efes, üst tura yükseldi. Çıktığı her basamakta çeşitli zorluluklarla karşılaşsa da zirveye çıkmanın kolay olmadığının farkındalardı.
Heyecan giderek artıyordu ve ligin favorilerinden biri olan Teamsystem Bologna yarı finalde Efes Pilsen’in rakibi oldu. Abdi İpekçi Spor Salonu’nda oynanan ilk maçta 27 sayılık üstünlükle galibiyete ulaşan Efes için zirvenin yolu açılmaya başlamıştı. İkinci maçta Bologna’nın arkasında büyük bir taraftar desteği vardı ve sahaya oldukça hırslı çıkmışlardı. Maç içinde 20 sayı öne geçmeyi başarsalar da maçı ancak 6 sayı ile kazanabildiler. Ve finale yükselen takım Efes Pilsen oldu. Artık zafer için tek bir basamak vardı!
Finalde ismi yazanlar: Efes Pilsen ve Stefanel Milano. Tarih: 6 Mart 1996. Mekân: Abdi İpekçi Spor Salonu. Milano daha önce iki kez şampiyon olmuş, önceki sezonda ise final oynamış zor bir rakipti. Çok önemli ve dominant oyunculara sahip olan takım, ilk maçta Efes’in oyununa karşı istediği performansı gösteremedi ve maç 8 sayı üstünlükle, 76-68 Efes’in lehine bitti. Bu oyunun baş mimarlarından olan Naumoski maçta tam 31 sayı 10 asist üretti ve tecrübesini ortaya koydu.
O Gün Tarihe Altın Harflerle Yazıldı
O büyük gün geldi çattı. Tarihler 13 Mart’ı gösteriyordu artık. Bütün Türkiye, hangi takımın taraftarı olduğu fark etmeksizin, bu maça kilitlenmişti. Gazete manşetlerini dolduracak, üzerinden yıllar geçse de aynı heyecan ve tutkuyla konuşulacak, Avrupa sahnesinde “Biz buradayız!” mesajı verilecek maç başladı. Rövanş maçına hızlı başlayan taraf Stefanel Milano olsa da Efes asla maçtan düşmeyerek dengeyi kurdu. İkinci yarı başladığındaysa bu sefer Efes rüzgârı arkasına aldı ama bu sefer geri dönüşü yapan taraf Stefanel Milano oldu. Maç sonu heyecanından mıdır bilinmez Efes kritik hatalar yapmaya başladıysa da maçtan asla kopmayarak farkı dörde indirmişti. Farkın açılması için Stefanel’in iki hücuma ihtiyacı vardı ama vakit yoktu. Bitime saniyeler kala bir üçlük bulup skoru 77-70 yapmaları hiçbir anlam ifade etmiyordu, çünkü Efes’in 8 sayılık bir avantajı bulunuyordu.
Ve evet o düdük çaldı ama sevinç çığlıkları arasında hiçbir şey duyulmuyordu. EFES PİLSEN KORAÇ KUPASI ŞAMPİYONUYDU! Bütün oyuncular, teknik ekip, taraftarlar… O an salonda bulunan herkes birbirine koşuyordu. Ekranları başında izleyenler içinse maçı sunan Murat Murathanoğlu ve İsmet Badem o coşkuyu Türkiye’nin her bir tarafına taşımışlardı. Sonunda bir Türk takımı Avrupa’da bir şampiyonluk yaşıyordu!
Bu Ekip Büyük İşler Başardı
Koç Aydın Örs, yardımcı koçlar Ergin Ataman ve Oktay Mahmuti… Ve de takım; kaptan Tamer Oyguç, Mirsad Türkcan, Volkan Aydın, Hüseyin Beşok, Erdal Bibo, Mustafa Kemal Bitim, Murat Evliyaoğlu, Ufuk Sarıca, Alpay Öztaş, Bora Sancar, Conrad McRae ve Petar Naumoski… Üstünden 25 sene geçmesine rağmen hâlâ bize o coşkuyu yaşatmayı başaran o unutulmaz takım… Efes Pilsen kurulduğu günden itibaren koyduğu hedeflere işte böyle bir bir yürüdü. Ve böylece Türk basketbolu adına büyük işler başardı.
Bu başarının arkasındaki belki de en büyük isim olan Aydın Örs için, o yıllarda kulübün menajerliğini yapan Doğan Hakyemez şunları söylüyordu: “1983’te altyapının başına gelen Örs, 1992 sonunda A Takımı’nın sorumluluğuna getirildi. Bu geçen zaman içinde Genç ve Yıldızlar kategorilerinde defalarca şampiyonluklar kazandı ama en önemli katkıyı 1992-1996 arasında Efes Pilsen basketbol felsefesini yaratarak yaptı. Aydın Örs oyunculuk zamanımdan beri beraber olduğum biridir. Sporculuğundaki disiplinini ve dürüst kişiliğini antrenörlük hayatında da oyuncularına aynen aşıladı. Onlara Avrupa’da aşağılık kompleksinden kurtulmasını sağlayan psikolojik tedaviyi de başarıyla uygulayarak fırtına Efes Pilsen’i ortaya çıkardı.”1
Bu bir kupanın hikâyesinin çok küçük bir kesitiydi ama Efes Pilsen, Türkiye için bir basketbol ekolü oldu. Üzerinden çeyrek asır geçmesine rağmen halen ilk günkü heyecanıyla anlatılan bu şampiyonluk, ekilen tohumların ilk meyvesi olsa da başarılar Türk basketbolu adına giderek artan bir grafikle devam etmektedir.
* Türkiye Basketbol Tarihi, Türkiye Basketbol Federasyonu, 2019
* Türkiye’nin Gururu İlk Kupa, Efes Fanz, 2020
* Yazı: Ecem Havle
Victory Dergi
Victory Dergi