Diğer SporlarEditörün SeçimiOlimpiyatlar: Yüzyıllardır Süren Kadın Mücadelesi

Victory Dergi4 sene önce2n/a18 dakika

Kimi giriş izni alamadı, kimi eleştirilere maruz kaldı, kimi dışlandı ama hepsinin ortak özelliği bütün olumsuz faktörlere rağmen mücadeleyi bırakmamalarıydı. Antik Yunan’dan günümüze olimpiyatlar erkeklere kapılarını sonuna kadar açarken kadınlara o kadar cömert davranmadı. Şimdi bu yolda karşımıza çok fazla dikenli tel çıkacağını unutmayarak olimpiyatların başlangıcından günümüze bir yolculuk yapalım…

Olimpiyat tarihçesini incelerken kadın – erkek sporcu ayrımına gitmemizin yegâne sebebi, kadınların alana girmek için belli bir süre beklemek zorunda kalmasıydı. Günümüzdeki olimpiyatların düzenini, kurallarını ve amacını düşünürsek Antik Oyunlar epey farklıydı. 3000 yıl öncesiyle ilgili toplayabildiğimiz veriler ışığında bu etkinlikler tamamen sportif odaklı değildi. Savaş zamanlarında kullanmak üzere beden gücü fazla olan erkekler yetiştiriyorlardı. Bu ortam da onların birbirlerine olan saygılarını artırarak sosyal ve kültürel bir birliktelik sağlıyordu.

Ancak bu birliktelik erkekler özelindeydi, kadınların bu alanda olmaları yasaklanmıştı. Seyirci olarak bile! Kadınların bir sportif faaliyet göstermek için değil, öncelikle ikinci sınıf insan olarak sayılmamak için mücadele etmesi gerekti. Kuralları hiçe sayıp içeri girmeye çalışan kadın olursa diye de cezalar vardı: Ölüm! Eğer bu alana evli bir kadın girerse bunun cezası yüksek bir yerden baş aşağı atılmaktı. Elbette bu cezaya rağmen içeri girmeye çalışan kadınlar olmuştu; oğlunu izlemek isteyip eğitmen kılığına giren bir kadın, elbisesi üstünden düşüp yakalanınca olimpiyatlara çıplaklık zorunluluğu getirilmişti.

İlk Kadın Şampiyon: Kyniska

Çok uzun yıllar erkeklerin faaliyet gösterdiği bu alanda tarihte bilinen ilk kadın şampiyon, 380 senenin ardından, Sparta Kralı Archidamos’un kızı Kyniska olmuştu.1 Dönemin koşulları, onun mücadeleci ve güçlü kişiliğini söndürmeye yetmemişti. Erkeklerin inşa ettiği duvarları yıkarak üstünden dört atlı bir savaş arabasıyla saçlarını rüzgârda savurarak geçmişti. Kyniska’nın içindeki bu tutku tüm kadın mücadeleleri için güzel bir örnekti. Çünkü o daha önce yapılmayan bir şeyi başarmıştı. Binlerce yıl öncesinin koşullarında bu kadar eril bir alana girebilme cesaretini göstermek ve başarıya ulaşmak, spor tarihinde gördüğümüz en önemli olaylardan biriydi belki de.

Modern Olimpiyatlarla Yeniden…

Antik olimpiyatlar yaklaşık 12 yüzyıl devam ettikten sonra Kilise’nin bedensel faaliyetleri şeytan işi görmesi sebebiyle yasaklandı. Üzerinden yüzyıllar geçti ve Baron Pierre de Coubertin, spor eğitiminin hem fiziksel ve ruhsal hem de sosyal ve ahlaki anlamda gelişmek için önemli olduğunu düşünerek aynı zamanda toplumsal bir ihtiyaç olduğunu fark ederek olimpiyat oyunlarını yeniden başlatmada öncü oldu.2 Ancak spor eğitimi ve olimpiyatlar yoluyla yaratılmaya çalışılan “ideal insan” figürü sadece erkekler için geçerliydi. Antik olimpiyatlarda olduğu gibi modern olimpiyatların başlarında kadınlara yer verilmemişti. Kadının güç kazanması erkeğin toplumdaki otoritesini sarsacak ve toplumsal rollerde kartlar yeniden dağıtılacaktı, bu sebeple kadınlar bu alandan dışarı itildi. Zaten bu düşünceye sahip insanlar için kadının spor yapması da doğaya aykırıydı. Kadın narindi, güçlü olan erkekti. Haliyle 1896 yılında Atina’da yapılan ilk modern olimpiyatlarda kadınlar yarışamamıştı. Ancak burada önemli bir istisna vardı. Stamatia Revithi isimli bir kadın, maratona katılmak üzere bir dilekçe sunmuş, fakat kurallar gereği reddedilmişti. Müsabakaların ertesi günü maratonu tek başına koşarak bu düzeni protesto etmişti.3

Kurallar Baştan Yazılıyor

Bu ötekileştirme çabasına karşı, kadınlar giderek büyüyen bir direniş oluşturmaya başlamışlardı. Bunun en büyük göstergelerinden biri belki de 1921 yılında kurulan Uluslararası Kadın Sporları Federasyonu ve ardından 1922’de yapılan Paris Kadın Olimpiyatları’ydı. Tarihte hep bir yerlerde o güçlü kadınlar bize göz kırpıyor, sene kaç olursa olsun eşitsizliğin karşısında sağlam durabilen ve eril rüzgârların karşısında yıkılmayan kadınları görmek, çizilen bu yolun ne kadar doğru olduğunu kanıtlıyordu.

Tabii, bu dönemde Coubertin başta olmak üzere birtakım insanların sporcu kadınlarla ilgili tartışmaları devam ediyordu. Kadınların alana yavaş yavaş giriyor olması onları rahatsız etmişti. Alınan madalyaların erkeğinkiyle eşit olamayacağını dahi savunmuşlardı fakat pek destekçi bulamayınca bu öneri uygulamaya koyulamadı. Yine de bu, eşitliğin sağlandığı anlamına gelmiyordu. Öncelikle kadınlar, onlara “daha uygun” görülen tenis ve golf gibi branşlarda yer alabildiler. Yıllar geçtikçe kadınların yarışabildiği branşların sayısı arttı ancak her dalda kadınların da yarışması zorunluluğunun gelmesi 90 yıl sürdü.

Türk Kadınının Olimpiyat Macerası Başlıyor

Türk kadın sporcularımızı olimpiyatlarda gördüğümüz ilk yıl, 1936 Berlin Olimpiyatları’ydı. Halet Çambel ve Suat Fetgeri Aşeni, eskrim dalında ülkemizi temsil etmişlerdi. Türk kadınının olimpiyat macerası da böyle başlamıştı. Olimpiyatlardaki ilk atletimiz 1948 yılında Londra’da yarışan Üner Teoman, o sene ülkemiz adına yarışan tek kadın sporcumuzdu. Bu olimpiyatlardaki en önemli isimlerden biri de Hollandalı atlet Fanny Blankers-Koen’di. Kendisi 30 yaşında, 3 çocuk annesi olarak katıldığı bu olimpiyatta 4 altın madalya kazanarak olimpiyatların en başarılı sporcusu seçilmişti. İnsanlar ona; koşmak için yaşlı olduğunu, evli ve çocuklu bir kadının yarışmaya uygun olmadığını söylüyordu. Ancak o, katıldığı her yarışın ardından zaferi kazanarak, bir kadının istediğinde her şeyi başarabileceğini göstermişti. Kamuoyu artık onu “uçan ev kadını” olarak tanıyordu.4

Giderek Güçleniyoruz; İlk Madalyamız

Olimpiyatlardaki ilk madalyamız 1992 Barcelona’da Hülya Şenyurt ile judodan gelmişti. Şenyurt, 13 yaşında okulunda judoyla tanışmıştı fakat sporu yapmak için gerekli olan kıyafet oldukça pahalıydı ve annesi giysisini şeker çuvalından dikmişti. Ailesiyle birlikte fındık toplarken bunun da onun için bir antrenman olduğunu söyleyerek ona destek olmuşlardı ve zaman içinde kendini geliştirerek olimpiyatlardaki ilk madalyamızı kazanmayı başardı.5 İlk altın madalyamızı ülkemize getiren kadın sporcumuz ise 2004 yılında Atina Olimpiyatları’nda Nurcan Taylan olmuştu. Bu başarısını bir rekor kırarak elde etmişti, ardından pek çok Avrupa ve dünya rekoru da kırdı.6

Adını Tarihe Tırnaklarıyla Kazıyan Kadınlar

Süreyya Ayhan, Nur Tatar, Hamide Bıkçın Tosun, Elif Jale Yeşilırmak, Neslihan Yiğit, Yasemin Adar, Serap Özçelik Arapoğlu, İpek Soylu, Özge Bayrak, Deniz Selin Ünlüdağ, Yasemin Ecem Anagöz, Zeliha Ağrıs, İrem Karamete, Çağla Büyükakçay, İrem Yaman, Beril Böcekler, Ayşe Begüm Onbaşı, Şaziye Erdoğan, Busenaz Sürmeneli, Sümeyye Boyacı, Nazmiye Muratlı ve daha niceleri… Hepsinin hikâyesi, branşları, başarıları birbirinden farklı. Onları birleştiren bir şey var ki; bir kadın olarak, dayatılan toplumsal rolleri kırmak, güçlü olduklarını gösterme cesaretinde bulunmak, bir amaç uğruna çıktıkları yolda önlerine çıkan bütün engelleri ezip geçmek ve mücadeleyi asla bırakmamak.

Eşit Bir Alan Mümkün

Antik olimpiyatlardan günümüze kadar bir yolculuk yaptık ancak hem dünya genelinde hem Türkiye özelinde çok daha fazlası var. Günümüzde istatistikler belki -en azından olimpiyatlar özelinde- eşitliğin sağlandığını gösteriyor olsa da hâlâ dünyanın her yerinde kız çocukları ve kadınlar, spor yapabilmenin ötesinde birey eşitliğini kabul ettirmek ve haklarını kullanabilmek adına mücadele etmeye devam ediyorlar. Yüzyıllardır üretilen toplumsal eşitsizlikler karşısında olimpiyatların amaçlarını hatırlamakta fayda var; bedensel faaliyetin yanında zihinsel aktivite sağlamak, uluslararası barışı spor yoluyla desteklemek, farklı kültürlere ve değerlere mensup insanları iyi niyet ortamında bir araya getirerek bunları yaymak. Bu amaçlar ışığında olimpiyat halkaları gibi farklı anlamlar taşıyan ancak birbirinden ayrı düşünülemeyen ve eşit olan bir alan yaratmak mümkün.


Kaynakça:

1 Sporda Kadın, Doç. Dr. Funda Koçak, Ankara Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi

2 Antikiteden Moderniteye Olimpiyat Oyunları: İdealler ve Gerçekler, İbrahim Yıldıran, (2014)

3 Sporda Toplumsal Cinsiyet Eşitliği, Canan Koca, (2018)

4 Dünyada ve Ülkemizde Olimpiyatlardaki İlk Kadınlar, Celal Gürsoy, (2016)

5 Çuvaldan dikilmiş judogiyle sporcu oldu, şimdi geleceğin judocularını yetiştiriyor, Seçil Türesay, Diken, (2020)

6 Olimpiyatta İlk Altın Kadın: Nurcan Taylan, Bahar Arcan, (2004)

Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi, Olimpiyat Oyunları Tarihi

 

* Yazı: Ecem Havle

 

 

Victory Dergi

Victory Dergi

2 comments

  • Kaan

    8 Mart 2021 at 16:55

    Güzel ve açıklayıcı bir yazı olmuş, bu içeriklerin devamını bekliyoruz.

    Reply

  • İrem

    8 Mart 2021 at 17:42

    Özenle hazırlanmış çok bilgilendirici bir yazı, teşekkür ederiz.

    Reply

Yorum Yaz

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Bunları da Okuyabilirsiniz

VSPOR DERGİSİ

Tutkunu olduğumuz bu sevdaya delicesine ilerlediğimiz bu yolda sporun kitleleri tek bir noktada birleştirdiğine inanlardanız: Zafer (Victory). Sporda başarılı olmanın bir branşta kazanılan zaferin ne demek olduğunu en iyi anlayanlar belki de spor aşkına sahip olan insanlardır. Lebron James’in, Jordan’ın, Boliç’in, Sergen Yalçın’ın ve Kobe Bryant’ın kazandığı bir karşılaşma sonunda gösterdikleri reaksiyon insanlığın zafer kazanmaya ne kadar tutkulu olduğunu göstermektedir.

Abone Ol

Victory Dergi içerikleriyle ilgili e-posta bületinimize kaydolun!

victorydergi.com 2021 © Tüm Hakları Saklıdır. Tasarım & Uygulama: Aksel Gültekin