San Antonio Spurs’un tarihine damga vuran iki uzun vardır. İkisi de benzer şekilde profesyonel kariyerlerine geç başladılar. David Robinson ordudaki görevini tamamladıktan sonra, Tim Duncan ise kolejden mezun olduktan sonra San Antonio formasını giymeye başladı. İkisinin yolları ise 1997-1998 sezonunda kesişti. Aynı sezon otoriteler tarafından San Antonio Spurs kültürünün de başladığı sezon olarak kabul edilmektedir.
San Antonio Spurs, 1996-1997 sezonunda David Robinson ile Doc Rivers, Monty Williams, Vernon Maxwell ve Dominique Wilkins gibi ünlü simalardan kurulu kadrosuyla sezonu es geçme kararı aldı. Çünkü, David Robinson’ın ayağının kırılmasından dolayı sezonu kapatması – sezona da sakatlığından dolayı geç başlamıştı- ve, miadı dolmuş oyunculardan kurulu kadrosuyla başarılı olamayacaklarının anlamaları bu kararı almalarındaki etmenlerdi. Böylece yeniden bir kültür oluşturarak takım kurabileceklerdi. Bu kararın arkasında ise Peter Holt ve genel menajer Gregg Popovich vardı.
Gregg Popovich, takımın hem genel menajerliğini hem de koçluk görevini üstlenerek yeniden yapılanma sürecini başlattı. Daha önce de David Robinson’ın çaylak sezonunda asistan koçluk görevi yapmış olan Popovich, bugün efsane olmasının önünü açan etmen aldığı risk ve elde edilen başarıdan ziyade bir kültür oluşturma hedefini Duncan ve Robinson’la başlatmış olmasıydı.
1997-1998 sezonunda bir çaylak ve bir veteran uzun ile müthiş bir sezon geçiren Spurs, konferans yarı finalinde Utah Jazz’a elenerek sezonu tamamlamıştı. Ancak çok büyük kazanımlar elde ettiler. Tim Duncan çaylak sezonunda harikalar yaratmış ve 21.1 sayı, 11.9 ribaund, 2.7 asist ve maç başına 2.5 blok ortalamasıyla sezonu tamamlamıştı. Ve, geçirdiği olağanüstü sezon ona yılın çaylağı ödülünü kazandırmıştı. Bu sonuçların ötesinde Tim Duncan’ın inanılmaz olgun ve uyumlu karakteri, inşa edilmeye çalışılan kültürün bu oyuncunun üzerine yapılacağının da habercisi olmuştu. Yıllardır takımın esas yıldızı olan David Robinson ise aşağı yukarı aynı istatistikleri yakalamış ve aynı pozisyonda oynadıkları, artık takımın yeni yıldızı olan çaylak bir oyuncuyu olgunca kabullenip onunla beraber oynamayı sorun etmeden takımın başarısı için çaba göstermesi de ayrı bir takdir edilesi konudur. Bu da oluşturulan kültürün aslında ne kadar doğru oyuncular üzerine inşa edildiğinin kanıtıdır.
Beraber oynadıkları 6 sezonda kendilerine verilen ikiz kuleler lakabını sonuna kadar hak eden muhteşem ikili aynı sezona iki şampiyonluk sığdırdı. ’98-99 sezonuyla Spurs ilk şampiyonluğunu kazandı ve bu şampiyonluğa Tim Duncan ve David Robinson ikilisi damga vurmuştu. 2002-2003 sezonunda ise David Robinson emeklilik kararı aldı. Aynı sezon takım inanılmaz kenetlenmiş ve kültürün devamına damgasını vuracak oyuncular olan Tony Parker ve Manu Ginobili kadronun diğer yapı taşlarını oluşturmuşlardı. Normal sezonu lider tamamlayıp, konferans Play-Off’larında sırasıyla Suns, Lakers, Mavericks’i yenip, NBA finallerinde ise Nets’i 4-2’lik skorlarla geçerek şampiyonluğa ulaştılar. Bu şampiyonlukla takım arkadaşları David Robinson’a güzel bir veda hediyesi verdiler. Üstüne finallerin en değerli oyuncusu olan Tim Duncan ise ikiz kuleler dönemine güzel bir veda yapmış oldu. Spurs tarihine damga vurdukları gibi olmazsa olmaz lezzet ikilisine dönüşen bu iki uzun, en iyi ikililer nedir sorusuna verilebilecek en güzel cevap olmuştur.
Yazar: Mustafa Tokgöz
NBA draft süreci artık bir alt uzmanlık alanına ve ligden bağımsız olarak ayrı heyecanlı ve keyifli bir yapıya büründü. Her ne kadar drafta girecek isimler ve sıralama sezon başında kaba taslak bir halde sunulsa da sezonla beraber sürpriz çıkış yapan oyuncular, beklenti altında kalanlar, son dönemeçte ve NCAA turnuvasının kızışmasıyla beraber farklı oyuncuların adlarından söz […]
Sanırım Bill Russell denilince çoğumuzun zihninde kendinden emin bir ifade, asil bir duruş, iç ısıtan kocaman bir gülüş, 11 şampiyonluk yüzüğü ve NBA genelinde emekli edilen 6 numaralı Boston Celtics forması beliriyordur. Ancak, Russell’ın NBA ve spor tarihi için simgeledikleri bundan daha fazlası. O yüzden 31 Temmuz 2022’de 88 yaşında kaybettiğimiz Russell’ın önemini anlamak için […]
Vasatlığa toleransı yoktu, her zaman sadece en iyiyi arıyordu. Bunu yaparken kendine haslığından hiçbir zaman ödün vermiyordu. Her ne konuda olursa olsun, harekete geçmeden önce bol bol dinler, bol bol okur ve bol bol gözlemlerdi. Bu yüzden olsa gerek, harekete geçtiğinde durdurulamaz oluyordu. Dövüş sanatı öğreneceğinde bile en iyisi olan Bruce Lee’ye gidip öğrenmek istiyordu. […]
Bu yazıyı hazırlarken Barcelona, Euroleague play-off serisinde Bayern Münih karşısında adını Final Four’a yazdırmak için son maçlarını oynuyordu. Özellikle, son iki sezon kararlı ve oldukça agresif bir basketbol oynayan Katalan ekibi bundan birkaç sene önce yapılanmaya giderken takımın efsane isimlerinden biri olan Litvanyalı Sarunas Jasikevicius’u koçluk görevine getirdi. Oyunculuk döneminde oldukça zeki bir sporcu olduğunu […]
Son saniye basketleri, asistler ve uzun mesafelerden gelen üçlükler… San Francisco, kültür, ticaret ve finans gücü ile Hollywood’un en gözde şehirlerinden biridir. Kültürel anlamda Golden Gate Köprüsü hemen herkesin gözünde canlanır. Financial District şehrin iş merkezi ve ilgi çekici, sivri uçlu Transamerica Piramidi ise gökyüzünü kaplayan gökdelenlerin arasında yükselir. Biz basketbol severler içinse bu şehri […]
Sir lakabını sonuna kadar hak eden muazzam bir basketbol kariyerine sahip Charles Barkley, sadece spor değil popüler kültürün de bir ikonu olmuştur. Günümüzde fantastik yorumlarıyla ekranın olmazsa olmaz siması olarak ihtiva etse de kariyerinin başlangıcına yolculuk edersek onu çok daha iyi anlayacağız… “Karanlık ne kadar derin olursa olsun kendi ışığımızı yaratmalıyız.” – Stanley Kubrick Alabama’da […]