Sir lakabını sonuna kadar hak eden muazzam bir basketbol kariyerine sahip Charles Barkley, sadece spor değil popüler kültürün de bir ikonu olmuştur. Günümüzde fantastik yorumlarıyla ekranın olmazsa olmaz siması olarak ihtiva etse de kariyerinin başlangıcına yolculuk edersek onu çok daha iyi anlayacağız…
“Karanlık ne kadar derin olursa olsun kendi ışığımızı yaratmalıyız.” – Stanley Kubrick
Alabama’da dünyaya gelen Barkley, öz babası ailesini terk ettiğinde kendisi epey küçüktü. Sonrasında annesi tekrar evlenmiş ancak üvey babası da bir trafik kazası sonucu vefat etmişti. Epey sıkıntılı ve zorlu bir çocukluktan sonra lisede basketbola başlıyordu Barkley. Ancak kendisi hem kilolu hem de kısaydı. Sürekli çalışarak kendini geliştirmeye başladığı dönem ve hayatının dönüm noktası bu zaman diliminde olmuştu. Boyu uzamaya başlayıp standart bir basketbolcu seviyesine gelişiyle beraber oyunu da kendisiyle birlikte gelişmeye başladı. Skorer ve ribaund canavarı olan Charles Barkley’nin profili ilk filizlenmeye başladığı dönem ise lise son sınıfta olmuştu. O zamana kadar kimsenin dikkatini çekmeyen Barkley, liseler arası turnuvada büyük sükse yaparak Auburn Universitesi basketbol takımının radarına girdi. Ve üniversiteden sporcu bursu alarak hayatının değişim noktasına ilk adımını attı.
Doksanlarla beraber öne çıkan Michael Jordan rekabetiyle anılsada Charles Barkley, seksenlerde NBA’in girdiği değişimin en önemli yüzlerinden biri olmuştur.
Seksenlerdeki değişim rüzgarı spora da yansımıştı. NBA, uluslararası alana pazarlanmaya başlamış ve birçok genç için basketbolcu olmak en büyük hayalleri arasında yer almaktaydı. Ancak bu dönemde sporcu bursu almak bir o kadar zordu. Barkley bunu başararak Auburn Üniversitesi günlerine ilk adımını attı.
Epey sorunlu, hareketli ve deli bir genç olan Charles, sürekli ortalığı birbirine katma konusunda herkesin yaka silktiği biri haline gelmişti. Ancak, bir yandan da çok seviliyordu. Zira kolej takımında gösterdiği performans o kadar muazzamdı ki sahaya tüm gücünü ve enerjisini koyarak büyük takdirleri üzerine topluyordu. Kısa ve uzun forvet pozisyonlarında oynasa da pozisyonu itibariyle kısa bir oyuncu olan Charles Barkley, bu dezavantajını sahada“canavar”bir ruh haline bürünerek kapatıyordu.
1984 draftında ilk turun beşinci sırasından Philadelphia 76ers’a seçilen Charles Barkley’nin profesyonel kariyeri artık başlamıştı. Çaylak döneminde kendini göstererek sezonu 14 sayı ve 8.6 ribaund ortalamasıyla tamamladı. Sixers taraftarının kısa zamanda çok sevdiği Barkley, sonraki yıllarda çıtayı daha da yükselterek“Sir”lakabını hak edercesine muazzam performanslar gösterip Sixers formasıyla seksenlerin ortalarına damga vurdu. Bir noktadan sonra kendisiyle özdeşleşecek olan “Monster Jaml” ve “Jackknife Dunk” tarzı ile potayı kırarcasına smaçları bugün hala akıllardadır.
Sixers’tan, Phoenix Suns’a takas sürecine kadar all-star olmayı başarmış, sezonun en iyi beşine girmeyi alışkanlık haline getirmiş olan Barkley, ribaund kralı olarak lige damgasına vuran oyuncuların en özel isimlerinden biri oldu. Doksanlarla beraber öne çıkanMichael Jordanrekabetiyle anılsada Charles Barkley, seksenlerde NBA’in girdiği değişimin en önemli yüzlerinden biri olmuştur.
NBA draft süreci artık bir alt uzmanlık alanına ve ligden bağımsız olarak ayrı heyecanlı ve keyifli bir yapıya büründü. Her ne kadar drafta girecek isimler ve sıralama sezon başında kaba taslak bir halde sunulsa da sezonla beraber sürpriz çıkış yapan oyuncular, beklenti altında kalanlar, son dönemeçte ve NCAA turnuvasının kızışmasıyla beraber farklı oyuncuların adlarından söz […]
Sanırım Bill Russell denilince çoğumuzun zihninde kendinden emin bir ifade, asil bir duruş, iç ısıtan kocaman bir gülüş, 11 şampiyonluk yüzüğü ve NBA genelinde emekli edilen 6 numaralı Boston Celtics forması beliriyordur. Ancak, Russell’ın NBA ve spor tarihi için simgeledikleri bundan daha fazlası. O yüzden 31 Temmuz 2022’de 88 yaşında kaybettiğimiz Russell’ın önemini anlamak için […]
Vasatlığa toleransı yoktu, her zaman sadece en iyiyi arıyordu. Bunu yaparken kendine haslığından hiçbir zaman ödün vermiyordu. Her ne konuda olursa olsun, harekete geçmeden önce bol bol dinler, bol bol okur ve bol bol gözlemlerdi. Bu yüzden olsa gerek, harekete geçtiğinde durdurulamaz oluyordu. Dövüş sanatı öğreneceğinde bile en iyisi olan Bruce Lee’ye gidip öğrenmek istiyordu. […]
Bu yazıyı hazırlarken Barcelona, Euroleague play-off serisinde Bayern Münih karşısında adını Final Four’a yazdırmak için son maçlarını oynuyordu. Özellikle, son iki sezon kararlı ve oldukça agresif bir basketbol oynayan Katalan ekibi bundan birkaç sene önce yapılanmaya giderken takımın efsane isimlerinden biri olan Litvanyalı Sarunas Jasikevicius’u koçluk görevine getirdi. Oyunculuk döneminde oldukça zeki bir sporcu olduğunu […]
Son saniye basketleri, asistler ve uzun mesafelerden gelen üçlükler… San Francisco, kültür, ticaret ve finans gücü ile Hollywood’un en gözde şehirlerinden biridir. Kültürel anlamda Golden Gate Köprüsü hemen herkesin gözünde canlanır. Financial District şehrin iş merkezi ve ilgi çekici, sivri uçlu Transamerica Piramidi ise gökyüzünü kaplayan gökdelenlerin arasında yükselir. Biz basketbol severler içinse bu şehri […]
San Antonio Spurs’un tarihine damga vuran iki uzun vardır. İkisi de benzer şekilde profesyonel kariyerlerine geç başladılar. David Robinson ordudaki görevini tamamladıktan sonra, Tim Duncan ise kolejden mezun olduktan sonra San Antonio formasını giymeye başladı. İkisinin yolları ise 1997-1998 sezonunda kesişti. Aynı sezon otoriteler tarafından San Antonio Spurs kültürünün de başladığı sezon olarak kabul edilmektedir. […]