Hayatını sadece ringde değil, her alanda dövüşerek elde eden bir adamın öyküsü… Belli hayatlar vardır kendi yağında kavrulur, belli hayatlar vardır tüm dünyaya mal olur. İşte tüm dünyaya mal olan bir hayatın baş kahramanıydı Muhammed Ali.
Yetişen neslin gece üçte kalkıp izlediği, yetişemeyen neslin ise büyüklerinden duydukları ya da maç kayıtlarını izleyerek büyüdüğü efsanevi karakter olan Muhammed Ali, esas adıyla da Cassius Marcellus Clay Jr. 1942 yılında Kentucky’de dünyaya geldi.
Bir Bisikletin Rüyası
Ringlerde yediği kroşelere sıra gelmeden hayattan yediği bir sol kroşe, belki de bugün onu var olduğu kişi yapan ufak bir bisikletti. Her çocuğun hayalini süsleyen o bisiklet; bugün adını yağmur ormanlarından İskandinavya fiyortlarına kadar dünyanın her yerine duyurmuş o efsanevi karakterin de kırmızı çizgisiydi. Babasından uzun süre istediği o bisiklet sonunda onun olmuştu. Ama ne yazık ki bu birliktelik 2 gün sürmüştü. İkinci günde bisikleti çalınan Cassius deliye dönmüştü. Koştura koştura gittiği polis karakolunda adeta tüm varlığını yitirmişçesine, bisikletini çalan hırsızları bulduğunda yapacaklarına yönelik attığı nidalar onunla ilgilenen polis memurunun dikkatini çekmişti. Onun bu tutkulu halinden etkilenen polis memuru, aynı zamanda spor salonu işletmecisi olan Joe Martin’di. Martin, eğer bisikletini çalanlara iyi bir ders vermek istiyorsa önce kendisinin bazı dersler alması gerektiğini söyleyerek o minik yumrukların rotasını ringlere doğrulttu.
Bazen en parlak ışık en karanlık zamanların sonunda belirir. 12 yaşında bir çocuksanız ve bisikletiniz çalınmışsa, hayatınızın en karanlık zamanı o vakittir. O karanlık dönemde uzanan bir el, aynı toprağa tüm gücüyle bağlanan tohum gibi sarıldıkça daha çok meyve verir. Tutunduğu ele sıkı sıkıya sarılan Ali, daha ilk anlarda diğer çocuklardan farklı olduğunu herkese hissettiriyordu. O küçük bedeniyle kendine has geliştirdiği stiliyle adeta ringde dans ediyordu. Yaşıtlarına, hatta ondan yaşça büyük insanlara karşı yumruklarını göbek hizasında tutup, gövdesini rakibe açan bu minik adam boksa getirdiği bu yeni solukla adeta rakiplerinin nefesini kesiyordu. Bu minik yumrukların sahibi, amatör olarak çıktığı 167 maçın 161’ini kazanarak rekor kırdı. 18 yaşındayken katıldığı Roma Olimpiyatları’nda Hafif Ağır Sıklette ilk altın madalyasını kazandı.[1]
Hüzünle Taçlandırılan Zaferler
Kazandığı madalya ile ülkesine dönen Cassius, ülkesindeki insanların onu sevgiyle kucaklayacağını düşünüyordu. Fakat girdiği bir lokantada garsonun ‘’Burada sadece beyazlara servis yapılıyor’’ demesiyle, hiç beklemediği şekilde hayatının en kötü anlarından birini yaşadı. Gözleri dolarak kovulduğu bu restorandan sonra her daim yanında taşıdığı altın madalyayı Ohio Nehri’ne attı. Çünkü bazı değerler hâlâ kişinin seçim şansı olmayan yargılar üzerinde kenetleniyorsa kazandığı bu madalyanın ona göre hiçbir anlamı yoktu.
22 yaşına geldiğinde, Dünya Ağır Sıklet Şampiyonu Sonny Liston’u yenip adını tarihe, “Ağır Sıkletin En Genç Dünya Şampiyonu” olarak yazdırdı. Bu galibiyetinin ardından dinini değiştirip İslam dinine geçen Clay, adını da Muhammed Ali olarak değiştirdi.
1966 yılında Amerika ve Vietnam arasında çıkan savaş için orduya çağırılan Muhammed Ali; “Vietnamlılar bana hiçbir şey yapmadı ki, neden onlarla savaşayım?” diyerek savaşa katılmayı reddetti. Savaşa katılmadığı için 5 yıl hapis ve 10 bin dolar para cezasına çarptırılan Ali’nin elinden ayrıca lisansı, pasaportu ve altın kemeri de alındı. Kararı ABD Yüksek Mahkemesi’nde temyiz edilen Ali, 3.5 yıl boyunca bokstan uzak kaldı. Bu süreçte ringde olduğu gibi bu mücadelede de yılmadan savaşan efsane boksör, uzun yıllar sürdürdüğü bu maçtan da galip ayrıldı.
Çok Yönlü Yaşam
“Louisville’de insanlar hala pis zenci diye çağırılıp köpek muamelesi görüyorken ve en basit haklarından bile mahrumken benden üzerime bir üniforma geçirip 10000 mil ötedeki bir ülkede bomba atıp kurşun sıkmamı nasıl beklerler? Hayır, 10000 mil öteye gidip beyaz köle efendilerinin beyaz olmayan başka bir millet üzerine baskı kurmalarına, onları öldürmelerine, evlerini yakmalarına yardımcı olmayacağım. Gün böyle kötü işlerin sona ermesinin günüdür. Böyle bir tavır içinde bulunmanın bana milyonlarca dolara mal olacağını söylediler. Ama daha önce de söyledim ve yine söylüyorum. Benim halkımın gerçek düşmanı burada, Amerika’da. Kendi özgürlüğü, kendi adaleti ve eşitlik için savaşan o insanları köleleştirmede kullanılan bir maşa olmayacağım. Dinimi, halkımı ve kendimi küçük düşüremem. Eğer bu savaşın benim 22 milyonluk halkıma özgürlük ve eşitlik getireceğini düşünseydim kendim gidip orduya katılırdım. Kendi inandığım değerler için direniyorum. Kaybedecek hiçbir şeyim yok. Beni hapse atacaklarmış, ne olmuş sanki? Zaten 400 yıldır hapisteyiz.” [2]
Spordan men edildiği süreçte üniversitelerde konferanslara katılan Ali, yukarıdaki gibi konuşmalarla adından söz ettiriyordu. Aynı zamanda çok iyi bir şair ve politikacıydı. Bu kadar iyi özelliklerin yanında elbette tartışmalı yanları da vardı. İçini her zaman doldurduğu o kibirli sözleriyle en büyük rakipleri hakkında rahatsız edici demeçleri vardı. Herhangi bir propaganda gütmeden onu destekleyen Malcolm X’e karşı Elijah taraftarıydı. (Bu cümleyi bireysel eleştiri olarak da kabul edebilirsiniz)
Çok iyi bir baba, çok iyi bir insan olmasına karşın eşine olan ihaneti vardı. Elbette, büyük bir insan olduğuna şüphe yoktu. Ama bu gerçek, hatalarının üstünü örtemezdi.
Asrın Maçında Asrın Yenilgisi
3.5 yılın ardından ringlere geri dönen Ali, asrın maçı olarak nitelendirilen Joe Frazier ile yaptığı maçta profesyonel kariyerinin ilk yenilgisini aldı. Bir sonraki maçını Ken Norton ile yapan Ali, çenesinin kırılmasıyla ikinci mağlubiyetini almış oldu. Frazier ise bu galibiyetle ”Muhammed Ali’yi yenen ilk boksör” unvanını aldı. Peşi sıra gelen mağlubiyetlerle birlikte artık çoğu kişi Ali’nin kariyerinin bittiğini düşünmeye başladı. Ayrıca insanlardaki algı, bu ikili arasında her daim süren bu çekişmenin ring dışında da devam ettiğiydi. Fakat, 1985 yılında geçirdiği kazayla felce maruz kalan Norton’un ilk ziyaretçilerinden biri Muhammed Ali’ydi. Ringde kanlı bıçaklı olan bu iki boksör gerçek hayatta sanılanların aksine sıkı birer dostlardı.
Zirveye Uzanan Merdiven
Ali’nin ringlere geri dönüş hikâyesine kaldığımız yerden devam edelim. Mağlubiyetten sonra ilk işi; çenesini kıran Ken Norton ile rövanş ayarlamak oldu. Ve rövanşı kazandı. Elinden aldıkları o unvanı geri kazanmak için geriye sadece Joe Frazier ve George Foreman ile oynayacağı maçları kazanmak kalmıştı. 1973’te Joe Frazier ile unvan maçı için anlaştı. Frazier’ın formda olduğu bu dönemde Ali beklenmedik bir şekilde rakibini iki rauntta nakavt etti. Artık geriye tek bir kişi kalmıştı; George Foreman. Ardı arkası gelmeyen galibiyetlerin sarhoşluğuyla Foreman ile maç ayarlayan Ali, kazanacağı galibiyetle hem kaybettiği unvanını alacak hem de adeta gövde gösterisi yaparak daha bitmediğini gösterecekti. [3]
“The Rumble in the Jungle”
Foreman ile çıktığı unvan maçının ilk yedi raundunda kelebek gibi uçup arı gibi sokan Ali’den eser yoktu. Yedinci raundun sonunda galibiyetine kesin gözüyle bakan Foreman, birden Ali’nin ‘’Made it, Made it!’’ demeçleriyle vurguna uğradı. Artık, her şeyi anlamıştı. Ali, 7 raunt boyunca onun fiziksel üstünlüğünü baskın kullanmasını sağlayarak tüm gücünü harcamasını sağlamıştı. Bunun farkına vardığında her şey için çok geçti. Çünkü Ali çoktan o ihtişamlı dansına onu dahil etmeyi başarmıştı. Foreman’ı sekizinci rauntta nakavt ederek unvanını geri aldı Ali. 1978’de L. Spinks’e yenilip ardından aynı yıl yaptığı rövanşla rakibini yenince Dünya Şampiyonluğu’nu 3. kez elde eden ilk boksör oldu. Bu unvanını rakiplerine karşı 19 kez korumayı başardı. Profesyonel kariyerinde 61 maça çıkan efsanevi boksör, 56 maç galip geldi. Bu 56 maçın 37’sini nakavtla kazanarak tarihin tozlu raflarında unutulmamak üzere baş köşeye yerleşti.
Ringlerin Arkasındaki Efsane
1978 yılında boksa veda eden Muhammed Ali, 1984 yılında Parkinson tanısı aldı. Tanı aldıktan sonra hastalığını gizleyerek büyük bir meblağ karşılığında yaptığı 2 maç sonrası belki de kariyerinin en ağır yenilgilerinden ikisini almış oldu. Ayrıca verdiği bu yanlış karar yüzünden hastalığının seyrinde ilerlemeler oldu.
Artık ringlerle tamamen bağını koparan bu rakipsiz yumruk, 1991 yılında Körfez Savaşı sırasında Irak’a gidip Amerikalı rehinelerin serbest bırakılmasını müzakere etmek amacıyla Saddam Hüseyin ile bir araya geldi.
1996 yılında Atlanta, Georgia’da yaz olimpiyatlarında, olimpiyat ateşini yaktı. Ardından, Olimpiyat Komitesi tarafından nehre attığı madalyasına temsili olarak yeni bir madalya kendisine takdim edildi. Uzun yıllar sonra 2012 Londra Yaz Olimpiyatları açılış törenine katılan Muhammed Ali, olimpiyat bayrağını taşıdı. 14 Eylül 2012 yılında Ulusal Anayasa Merkezi’nde düzenlenen madalya töreninde son derece hâlsiz görünen ve yardımla ayakta durabilen halk kahramanı, özgürlük madalyasına layık görüldü. [4]
Gönüllerde Devam Eden Hayat
Parkinson hastalığının daha da ilerlemesiyle Michigan’daki çiftliğinde gözlerden uzak yaşayan efsane, 3 Haziran 2016 tarihinde solunum yolu rahatsızlığı nedeniyle tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitirdi. Muhammed Ali, 20 yıldır ringlerde ağzından düşürmediği “Bütün zamanların en iyisiyim” lafını ispatlayarak birçok gönülde hâlâ efsanevi kişiliği ve sporculuğuyla yaşamaya devam etmektedir.
Kaynakça:
[1] Richard Durham (2017), En Büyük Benim Muhammed Ali, (Çev: Suat Ertüzün), İstanbul: Kaknüs Yayınları, 2017
[3]Encyclopedia Britannica, Thomas Hauser-Muhammed Ali American Boxer, 30 May 2019
[4]Amy Rosewater, A Timeline Of Muhammad Ali’s Life And Career