Diğer SporlarEditörün SeçimiCathy Freeman: Sembol

Emre Sekerci3 sene öncen/a13 dakika

Uzun zaman önce, dünyanın uzak bir köşesindeki Avustralya denen kıtada, coğrafyanın en köklü kabilelerinden biri olan “Koko Jelandji” kabilesi bir araya geldi.

Kabilenin yaşlıları arasında en bilge olan Alinta’nın anlatacaklarını dinlemek üzere toplanmışlardı. Sessizlik ve sükunet içinde beklemeye başladılar.

Alinta konuşmaya başlamadan önce kendi geleneklerine uygun son hazırlıklarını yaptı. Ardından toplanma alanına gelerek konuşmasını yaptı:

”Sevgili ailem, aramızda gençlerimiz ve daha küçük yaşta çocuklarımızı da görmekteyim. Sizin zaten bildiğiniz varoluş hikâyemizi, yeni neslin benden duymasını isterim. Sabrınıza sığınıyorum. Biz Aborjinler olarak eski bilgelere göre binlerce yıldır, başka görüşlere göre de dünya var olduğundan beri bu topraklarda yaşıyoruz.

Bizim inancımıza göre, Dünya derin bir uykudaydı. Yaşama dair hiçbir gelişme veya ilerleme olmuyordu. Ama havada her zaman gökkuşağı vardı. Gökkuşağı her zaman güzeldi. Bu ihtişamın karşısında günlerin birinde, yer altında uyumakta olan kutsal yılan uyandı. Gökkuşağıyla bütünleşerek “gökkuşağı yılanı” ismini aldı. Bütün kıtayı dolaştı ve her yere izini bıraktı. Daha sonra kurbağalarla sevgi ve neşeyle kucaklaştı. Böylece su, onların bıraktığı izleri doldurarak yayıldı. Göller, denizler akarsular dolayısıyla insanlar
böyle yaratıldı.

Yaradılış hikâyemizden şu ana kadar farklı kabilelere bölünmüş olsak da; yaşadığımız yer olan Avustralya, yağmur ormanları olsun, uçsuz bucaksız kızıl topraklar olsun, çöllerimiz olsun… Bütünüyle bir arada yaşadık. Çünkü bizim hikâyemiz; farklılıklarımız olsa da beraber yaşamayı öğütledi. Çünkü bizim hikâyemiz savaşla, kanla, güçle değil; gökkuşağının her rengini kabul etmeyi öğretti. Peki sorarım, topraklarımıza dışarıdan gelen insanları kabul etmez miydik? Tabii ki ederdik! Görünüşümüze aldanıp bizi vahşi olarak değerlendiren sömürgeciler, insanlarımızı bir şekilde sindirdiler, öldürdüler.

Birçok kabile, -buna biz de dahiliz- topraklarından sürüldüler. Onlar bu kıtaya yerleştiler, şehirler kurdular. Hatta bizimle alakası olamayan savaşlarda insanlarımızı kullandılar. Sakın! Biz de intikam alalım, öfke ile hareket edelim gibi bir hataya düşmeyin. Bu düşünceler kötüdür ve sonu bir yere varmaz. Geldiğimiz noktada artık bütün ülkede beraber yaşıyoruz. Acılarımız hâlâ taze fakat bilge olarak söyleyeceğim odur ki; beraber olmaktan fazlasını başarmalıyız. Savaşla değil barışçıl yollarla… İnanıyorum ve umut ediyorum ki insanlarımızdan biri bu hayali gerçekleştirir. Belli mi olur belki de bizim kabilemizden biri yapar. Bütün topraklarımızı ve içinde yaşayan insanları kalbimde hissederek hepinizi selamlıyorum.”

Sydney 2000 

1870’lerden Sydney’de olimpiyatın yapılacağı zamana kadar, Avustralya’da toplum bölünmüş haldeydi. Tek tük cılız seslere karşın insanlar içten içe bir kırgınlık, uzlaşmazlık olduğunun farkındaydı. Bu durumun tabii ki İngilizlerin kıtaya gelmesiyle birlikte yaptıkları sistematik baskı ve Aborjinleri kendi statüleri içerisinde görmemesiyle ilgisi vardı. Bir diğer önemli nokta ise buraya gelen insanlara göre değişik adetler, farklı yaşam tarzları olmasıydı. “Bizim gibi değillerse bizden uzak dursunlar” tarzı bir görüş içerisinde olunması da Aborjinlerin statüsü konusunda etkili oldu.

Hal böyle olunca, yaşanan acı dolu olaylar iki toplumu birbirinden uzaklaştırdı. Ön yargının 100 yıldan fazla sürdüğü bu dönemde, olimpiyatlar tam da bu işlerin üstesinden gelmek için biçilmiş kaftan adeta.

Unutulmamalıdır ki insan bazen bilmediği şeyleri ayıplar, hor görür. Hatta, onu tanımak için çabalamaz bile. Kafasındaki düşünce kendisine göre doğrudur ve bunu yıkmak zordur. Öte yandan toplumlar şanla, şöhretle ve kitleleri bir araya getiren sahnelerle yücelir. Adeta zamanı büker ve tek topluma dönüşebilir. Bunun gerçekleşmesi için tek bir sahne ve tek bir insan yeterlidir. Bu noktada Cathy Freeman, toplumsal barışı inşa etmek için kıtada öncü isim oldu. Hatta uygulayıcısı haline geldi.

Cathy Freeman

Ruhların Tamiri

Nasıl mı uygulayıcı haline geldi? Öncelikle, milli bir sporcu olarak sadece müsabakalara katılmadı. Avustralya’nın hazırlık kamplarında görülmedi. Hatta antrenman yaparken bile görülmedi! Baştan aşağı herkesin bütünleşmesi için hemen hemen her yerde başrolü oynadı. Geçit seremonisinde en ön saflarda yer aldı. Olimpiyat meşalesini taşıyarak açılışı kendisi yaptı. Açılış sırasında giydiği beyaz elbise zaten mesajı veriyordu. O mesaj; artık iki toplumun olmadığı, aradaki küskünlüğün bitmesi yönündeydi. Fakat en önemlisi yarış günüydü.

Hatırlarsınız, Açlık Oyunları film serilerinde baş karakter olan Katniss Everdeen, ”Ateşler İçindeki Kız ” kostümüyle oyunlara damgasını vurmuştu. Freeman da buna benzer şekilde, tamamen Avustralya’nın renklerini temsil eden, hatta kafasına bir başlık da dahil olan farklı bir formayla, “Kadınlar 400 Metre Finali’nde” yarıştı. Bu mücadeleyi altın madalyayla da tamamladı. Hoş, kazanmasaydı bile bu çarpıcı görünümle her kesimin şampiyonu olmuştu. Koko Jelandji kabilesinde yetişen Cathy Freeman kendi toplumu kadar, bütün Avustralya’yı gururlandırdı. Artık, ruhlar geçmişini unutmayacak fakat ileriye daha umutla bakacak şekilde tamir olmuştu.

Bilgelik ve İstek

Modern insan toplumu ile geleneklerini yaşatarak hayatını sürdüren başka bir toplum… Her ikisi de bir arada ama uzak iki kutup gibiler. Birbirlerine nasıl bağlanacaklarını bilmiyorlar.

Şüphe yok ki geçmişte kötü olaylar yaşandı. Ayrışma ve izolasyonlar oldu. Sonrasında ise Sydney 2000 Olimpiyatları ve Cathy Freeman’ın elde ettiği başarı; ilham verici ve anahtar bir rol oynadı.

Sözün özü, “beraber ama ayrı yaşam sürme” sürecinin son bulması için bir kıvılcım gerekliydi. Cathy Freeman Sydney’de meşaleyi Avustralya için taşıdığında bu kıvılcım gerçekleşmiş oldu. Süreç kendi içinde olumlu yönde ve gelişerek ilerledi. Bu herhangi bir politikacı ya da tek merkezden birileri istedi diye olmadı tabii ki! İki toplum da bunu istedi. Özetle, toplumların bilgeliği ve isteği sayesinde gerçekleşti. Güzel sonuçlar ve birleştirici unsurlar ortaya çıktığında; olimpiyatlar ve onların başını çektiği sporcular, belki de insanlığın başına gelmiş en güzel olaylar arasındadırlar.

Cathy Freeman

Emre Sekerci

Bunları da Okuyabilirsiniz

VSPOR DERGİSİ

Tutkunu olduğumuz bu sevdaya delicesine ilerlediğimiz bu yolda sporun kitleleri tek bir noktada birleştirdiğine inanlardanız: Zafer (Victory). Sporda başarılı olmanın bir branşta kazanılan zaferin ne demek olduğunu en iyi anlayanlar belki de spor aşkına sahip olan insanlardır. Lebron James’in, Jordan’ın, Boliç’in, Sergen Yalçın’ın ve Kobe Bryant’ın kazandığı bir karşılaşma sonunda gösterdikleri reaksiyon insanlığın zafer kazanmaya ne kadar tutkulu olduğunu göstermektedir.

Abone Ol

Victory Dergi içerikleriyle ilgili e-posta bületinimize kaydolun!

victorydergi.com 2021 © Tüm Hakları Saklıdır. Tasarım & Uygulama: Aksel Gültekin