Sanırım Bill Russell denilince çoğumuzun zihninde kendinden emin bir ifade, asil bir duruş, iç ısıtan kocaman bir gülüş, 11 şampiyonluk yüzüğü ve NBA genelinde emekli edilen 6 numaralı Boston Celtics forması beliriyordur. Ancak, Russell’ın NBA ve spor tarihi için simgeledikleri bundan daha fazlası. O yüzden 31 Temmuz 2022’de 88 yaşında kaybettiğimiz Russell’ın önemini anlamak için biraz geriye sarmak gerekiyor.
Öncelikle Bill Russell’ın oynadığı dönemlerde NBA’in bugünkü kültürel değerinden ve pazar dominasyonundan çok uzak olduğunu kavramak gerek. Ayrıca, ABD’nin ve hatta efsaneleştiği Boston şehrinin o dönemki sosyo-politik yapısını da görebilmek gerekiyor. Boston günümüzde liberal yapısıyla, İtalyan ve İrlandalı kökenleriyle, multi-kültürel dokusuyla, dünya çapındaki üniversiteleriyle önemli bir finans ve teknoloji şehri. Fakat, Bill Russell’ın Celtics formasını giydiği zamanlardaki atmosfer oldukça farklı.
ABD’de ırkçılığın en yoğun ve en sert şekilde yaşandığı dönemlerde büyüyen Bill Russell, çocukluktan itibaren zorbalığa maruz kalmış bir isim. İşçi sınıfından geliyor oluşu ve daha 12 yaşındayken annesini kaybetmesi de cabası. Bu nedenle Bill Russell hayatını haksızlıklarla mücadele etmeye ve çok çalışmaya adamış, vazifeşinas birisiydi. Onun bu denli ikonik ve saygın olmasının temelinde de bu özellikleri bulunuyor.
Gösterişten Uzak Bir Superstar ve Boston Celtics Hanedanlığı
NBA kariyeri öncesinde San Francisco Üniversitesi’nden burs alan Bill Russell, kolejde oynarken parlamaya başlar ve ligi değiştirecek potansiyeli olduğunun sinyallerini verir. San Francisco Üniversitesi ile 1955 ve 1956 yıllarında 2 NCAA şampiyonluğu kazanan Russell, oyun içindeki liderliğini ve atletizm becerilerini de burada gösterir. Hatta, 1956’daki NCAA finalinde Iowa Üniversitesi’ne karşı 26 sayı, 27 ribaund, 20 blok ile akıl almaz bir triple-double yapar. Artık çanlar onun için çalmaya başlamıştır.
Bill Russell o zamana kadar pek rastlanmamış olağanüstü bir atletti ve oyununu da bunun üzerine inşa etti. Doğrusu yüksek atlamada sıradışı bir kariyer yapabilecek kadar iyiydi. Fakat onun yazgısı basketboldaydı. Russell’ın kolejde oynarken yaptıkları da koçların koçu Red Auerbach’ın dikkatini çekmişti. Auerbach sarsılmaz bir hanedanlık kurmak için yapması gerekenin de Russell’ı Boston’a getirmek olduğunu anlamıştı.
Auerbach 1956 yılındaki draftta numarasını yaptı. Hasta oğluna yakın olmak için St. Louis Hawks’a takas olmayı isteyen Ed Macauley ile çaylak Cliff Hagan’ı göndererek ikinci sıra draft hakkını aldı ve Bill Russell’ı takımına ekledi. Tabii bu noktada yaktığı zafer puroları ve öfkesi ile bilinen Red Auerbach’a ayrı bir parantez açmak lazım. Celtics hanedanının mimarı olan Auerbach, zamanının ötesinde bir basketbol algısına sahipti. Modern basketbolun atalarından biri olarak gösterebileceğimiz Auerbach, hücum opsiyonları ve yüksek verim alma konusunda uzmandı. Fakat, takımının yenilmez olmasını sağlayacak asıl parça Bill Russell olacaktı.
Celtics’in elinde zaten Bob Cousy, Bill Sharman ve Tom Heinson gibi skor yükünü taşıyan önemli isimler mevcuttu. Takımın ihtiyacı olan ise bir savunma lideriydi ve Russell “çaylak” sezonunda bile yaklaşık 15 sayı/20 ribaund ortalamaları yakaladı. Auerbach’ın hücum temelli basketbolu Russell’ın fiziksel özellikleri, atletizm becerileri, liderlik vasıfları ile zirveye çıktı. Russell’ın boyalı alanda etkili bir bitirici olması da Auerbach’ın basketbol felsefesini kusursuz şekilde tamamlıyordu. Ayrıca, Auerbach ağzında purosu ile soyunma odasında motivasyon konuşmaları yapan tarzda bir isimdi. Onun için egoları yönetebilmek ve şampiyonluk yüzüğü yolunda disiplin sahibi olmak çok önemliydi. Bill Russell ise disiplinin, çalışmanın ve mücadelenin vücut bulmuş haliydi.
O yüzden Auerbach ve Russell birlikteliği daha ilk sezondan etkisini gösterdi ve Celtics aradığı şampiyonluğa ulaştı. Aynı zamanda Celtics’in 1957’de yaşadığı bu şampiyonluk NBA açısından da bir devrim niteliğindeydi. Tarihin en özel oyuncularından biri, ona en uygun koçun yanındaydı ve bu sadece bir başlangıçtı. Celtics, ilk şampiyonluğunu takip eden 12 sezonun 10’unda yeniden şampiyon olmayı başardı ve bir imparatorluk kurdu. Bill Russell ise bu imparatorluğun kalbiydi!
Bir Yıldızdan Fazlası, Bir Kanaat Önderi
Azim, liderlik, sıkı çalışma ve kazanılan 11 şampiyonluk Bill Russell mitini yaratan temel unsurlar. Ama, onun mirası bunlardan daha fazlası. Bill Russell, parkedeki ve soyunma odasındaki duruşunun bir benzerini özel hayatında da gösteriyordu.
Zaten onu diğer sporculardan ayıran ve bir kanaat önderi konumuna getiren şey, o benzersiz duruşunda saklıydı. Bill Russell’ı Muhammed Ali’nin yanında ya da Martin Luther King Jr.’ı desteklerken görmek mümkündü. Irksal ayrımcılığa ve şiddete karşı sözünü sakınmıyordu, bir aktivist olarak en önde yer almayı biliyordu.
Red Auerbach’ın ifadesiyle “basketbol tarihindeki en yıkıcı güç” olan Bill Russell, gücünü sadece parkede gösteren bir karakter değildi. Evine yapılan saldırılar bile onu durduramadı ve korkutamadı. O nedenle bir mit halini aldı ve sadece NBA’i değil, Amerikan spor kültürünü değiştirmeyi başardı. Bill Russell çağının ötesinde gerçek bir kahramandı, sporculuğunu ve oynadığı platformu da daha büyük bir amaç için kullandı. Hikayesi ise ilham vermeye ve büyümeye devam ediyor.