Editörün SeçimiFutbolRöportajlarBahar Özgüvenç: Futbola “Bahar” Geldi

Victory Dergi4 sene öncen/a36 dakika

Ülkemizde uzun yıllardır istediği ilgiyi göremeyen kadın futbolu, 2020 – 2021 sezonuyla beraber yükselişe geçti. Pandemi koşulları sebebiyle turnuva şeklinde düzenlenen ligde şampiyon Beşiktaş Vodafone Kadın Futbol Takımı oldu. Kupayı müzesine götürmeyi başaran takımın başında Bahar Özgüvenç vardı. 20 yıllık futbol kariyerinin ardından antrenörlük yapmaya başlayan Bahar Özgüvenç, Türkiye’deki kadın futbolunu ve yaşadıkları şampiyonluğu dergimiz Victory için değerlendirdi.

Futbolu pek çok yönüyle konuşacağız ancak ben ilk olarak sizin futbolla olan hikâyenizden başlamak istiyorum. Bugün Beşiktaş’ın başına geçmiş ve şampiyon yapmış bir antrenör olarak futbolla nasıl tanıştınız?

Bizim arkadaşlarımızın hepsi aynı şekilde başladı diyebiliriz. Sokakta diyeceğim, klasik cevap. Bizim birçoğumuzun kız arkadaşından çok erkek arkadaşımız oldu o dönemde. Çünkü onlarla futbol oynuyorduk. Dinarsu’nun bir kulübü vardı, oradan teklif geldi bana ve macera başladı. Hocalarımız beni ligde gördükten sonra genç milli takımlara seçildim. Daha sonra A milli takımda, Türkiye’de 12-13 kulüpte ve 1 yıl Almanya’da oynadım. Sonra çok fazla diz sakatlığı geçirdim, 4 kere ön çapraz bağ ameliyatı oldum ve 5 yıl önce futbolu bıraktım. 2 yıl Arsenal Futbol Okulları’nda, 2 yıl da Paris Saint-Germain Akademi’de baş antrenörlük yaptım. Sonrasında Beşiktaş’tan bir teklif geldi, ben de bunu değerlendirdim.

Çok küçük bir yaşta başlamışsınız, ailenizin ve yakın çevrenizin tepkisi nasıl oldu?

Benim ailem her zaman çok destek verdi o yüzden çevremden, akrabalarımdan ret yemedim açıkçası. Ama oynadığım süre zarfında hayatımın ilk 15 dakikaları hep kendimi ispatlamakla geçti. Arkadaşlarımla halı sahaya gittiğimde veya sokakta futbol oynarken hep ön yargıyla yaklaştılar. 15 dakika geçtikten ve karşı taraf nasıl futbol oynadığını gördükten sonra saygı duymaya başlıyor. Kendini ispatladığında ve insanlar seni tanımaya başladığında önyargılardan kurtuluyorsun, bu sefer övgü almaya başlıyorsun ama o süreç insanı psikolojik açıdan çok etkiliyor. Bu alanda sadece erkek olmadığım için çok zorluk yaşadım. Önyargıyla savaşmak hayatının her yerinde çok zor.

Futbol oynayan kız çocukları çoğunlukla erkeklerle oynamak zorunda kalıyor, siz de bunu yaşamışsınız, aileleri ve kız çocuklarını futbola teşvik etmek için neler yapılabilir?

Futbol biraz daha erkek fizyolojisine uygun bir spor. Kadın voleyboluyla kadın futbolu arasında dağlar kadar fark var. İster istemez kas yapın, yürüyüşün, konuşman değişiyor çünkü sürekli erkeklerle birliktesin. Bundan dolayı da bu “kabalık” diyeceğim açıkçası, birçoğumuza işlemiş oluyor. Çocukların erkeklerle oynadığı için git gel yaşadığı bu süreçte aileler tereddüt edebiliyor. Biz bu algıyı tamamen kaybettirmek için uğraşıyoruz. Benim bu göreve gelirken kabul etme nedenim de buydu açıkçası. Ne kadar çok anne babanın ön yargısını yok edersek o kadar kız çocuğuna ulaşacağız. Onlar da kulüplere yayılım gösterecek. Başarı milli takımda gelecek. Kaç kişiyi kazandırabilirsek kârdır.

Arsenal Futbol Okulları ve PSG Akademi’de 4 sene deneyiminiz var. Orada altyapı karma mıydı?

8 yaşına kadar karma, 8 yaşından sonra ayrılıyor takımlar. Bütün dünyada böyle şu an. Birlikte oynuyorlar ve hiçbir sıkıntı yaşanmıyor.

Bu bir avantaj o zaman…

Tabii. O yaştaki çocuklar oynarken cinsiyete bakmıyor. Ancak 8-9 yaşından sonra o geçiş oluyor. 4 yıl bu işi yaptım ve bu süre zarfında da hiçbir sıkıntı yaşamadık. İstemeyen kesim kadar, çocuğumuz spor yapsın diyen aileler var. Aslında buna sadece futbol olarak bakmamak lazım, herkesi spora yönlendirmek gerek. Spor yapmadığın zaman etrafındaki pek çok şeyden uzak kalıyorsun, okul haricinde bir uğraş olduğu zaman kötü alışkanlıklardan da uzak kalmış oluyorsun.

Futbol kariyerinize baktığınızda süreç içerisinde kadın futbolunda neler değiştiğini düşünüyorsunuz?

Hiçbir şey değişmemişti, bizim final maçımız yayınlanana kadar. 1997 yılından beri lisanslıyım. Ben o lisansı alırken “10 yıl sonra kadın futbolu uçacak!” demişlerdi, hâlâ emekliyor. Bu yılki turnuva dışında böyle şeylerin yaşanabileceği hiç aklıma gelmezdi. Cumhurbaşkanımızdan tutun birçok siyasi, sosyal medyada paylaşım yaptı ve genel başkanlar beni aradı. Daha önce ben yorumculuk yapıyordum ondan dolayı biraz tanınıyordum ama bu süre zarfında nereye gitsek tanınmaya başladık. Aslında bu bizim değil, kadın futbolunun tanınmışlığı haline geldi, bu çok iyi bir şey.

Ben Beşiktaş’a geldikten sonra -takımdaki arkadaşlarım da aynı şekilde- çok farklı şeyler yaşadık. 28 gün aynı otelin içerisindeydik, 3 günde bir maça çıktık. Bir tek kuş sütü eksikti diyebilirim. Diğer takımlar bize biraz kıskanarak bakıyorlardı. En son olayı anlatayım. Başkanımız Antalya’ya gelmeden önce bize uçakla krampon gönderdi. Daha sonra Antalya’ya geldi, otele giriş yaptıktan sonra bütün kulüpler bize baktı yemekte. Şöyle bir şey vardır; maça geçmeden bazı şeylerle 1-0 öne geçersin. Eşofmanınla, otobüsünle… Takım otobüsü olan sadece bizdik. Her şeyinle sürekli rakibe baskı yapabiliyorsun. Beşiktaş bu konuda ayrıcalıklı hissettirdi. Bu zamana kadar amatörlük, kötü tesisler, lavabolarına giremediğimiz statlar oldu ve inanılmaz şeyler yaşadık. O final maçından sonra bir milat gerçekleşti, 4 televizyon kanalı verdi. Biz Şampiyonlar Ligi’ne gittiğimizde de maçlarımızı yayınlamak isteyen kanallar var. Umuyorum ki inişe girmeden çıkış aynı şekilde devam eder.

Beşiktaş’ın başına ilk geçtiğiniz zamanki duygularınızı merak ediyorum. Oyunculardan bazılarının eski takım arkadaşlarınız olduğunu biliyorum. Onlarla yeniden ekip olmak nasıl bir duygu? Onları tanıyor olmak, kişiliklerini biliyor olmak avantaj sağlayacağı gibi disiplin ve sertlik konusunda dezavantajlar da getiriyor mu?

Bana teklif geldiğinde idari direktörümüz ve menajerimizle bir yemeğe çağrıldım. Sohbet etmek istiyoruz demişlerdi. Ben futbol okulunda çalıştığım için benden bir şeyler öğrenmek istiyorlar, sorular soracaklar… Öyle bir sohbete gittiğimi düşündüm. Hatta motosikletimle falan gittim o kadar rahattım. (Gülerek) Oturduk, sohbet ettik, anladığım kadarıyla beni tanımak istediler. Çünkü kadın futbolundan uzaklar, kişileri çok fazla tanımıyorlar. Sohbet ilerledikten sonra bana teklif yaptılar. Ben çok şaşırdım çünkü böyle büyük kulüplere girebilmek için büyük kulisler yapman gerekiyor diye düşünüyordum. Öyle olmadığını gördüm. Teklif geldiğinde de ne istediğimi sordular, ben hiç para konuşmadım.

Beşiktaş, erkek bir teknik direktörden kadın bir teknik direktöre geçiş yapmak istiyorsa ben görevden ayrıldıktan sonra da bir erkekle devam etmezler, ben de diğer arkadaşlarımın önünü de açarım, böylelikle kadın teknik direktörler var olmaya başlar diye düşündüm. Kabul ettim ama eve dönerken ne yapacağımı, maddi karşılığının ne olacağını bilmiyordum. Hiçbir şey yazmadım, onlar ne yazdıysa kabul ettim, süreç öyle ilerledi. Sonra bana sordular; “Takımda 10 kişiyle daha önce futbol oynamışsınız sizce onları idare edebilecek misiniz?” diye. Hiç düşünmedim, hemen evet dedim, iş başka arkadaşlık başka.

Bahar Özgüvenç

Sonra kulübe geldim, antrenmana çıktık. Eski takım arkadaşlarım karşımdaydı ama hepsi çok profesyoneller, benim işimi çok kolaylaştırdılar. Antrenman dışında sohbet ediyoruz, espriler yapıyoruz ama hiç sorun yok, sahaya çıktığımızda her şey bambaşka oluyor. Oturup sohbet ederken de hocam diyorlar, sahada da. Çizgiyi çok iyi koruduk. Ben sahada sert bir yapıya sahibimdir aslında, bunu oyunculuk dönemimden de biliyorlar. Özel hayatlarında ve sahada olan sorunlarını, rahatsızlıklarını, özel günlerinin hepsini yaşadığım ve psikolojilerinin nasıl olduğunu bildiğim için onları anlayabiliyorum.

Sahada yere düşen arkadaşımın hafif yalandan yaptığını bile bildiğim için, “Kalk bir şey yok” dediğimde beni kandırma şansı yok. Saniyesinde kalkıyor. (Gülerek) Bu konuda kendileri biraz sıkıntılıdır belki ama ben gayet mutluyum. 26 kişi gittik turnuvaya, 28 gün aynı ortamda kaldık bir an bile kişisel bir tartışma, bir problem yaşanmadı. Uçakla İstanbul’a dönerken bu kadar kadının olduğu bir yerde nasıl hiç problem yaşamadık diye şaşırdık. O sinerjiyi iyi yakaladık diye düşünüyorum. Bundan sonra görev verildiği sürece de devam edeceğiz.

Sanırım yarı final maçıydı, oyunculardan bir tanesi kırmızı kart görüp kenara geldi ve siz onu alnından öptünüz. O an benim için takımın ruhunu hissettiğim bir an oldu…

Benim oyuncularla işim, sahadaki iş bittikten sonra bitmiyor. Aslında oradan sonra başlıyor. Maç bitiyor, seviniyoruz, otele dönüyoruz ve ben odama çıkmadan önce sağlık odasına gidiyorum. Kime ne olduğuna bakıyorum, 3-4 saat onlarla vakit geçiriyorum. Tedavilerine bakıyorum, masajlarını izliyorum, sohbet ediyorum ondan sonra kendi odama geçiyorum. Teknik direktör, “sadece saha içinde oyuncularım benim için önemli” mesajı verirse oyuncular saygı duymaz ve güven problemi yaşar. Ben bunu içten yapıyorum tabii.

Didem (Karagenç), kırmızı kart görene kadar 5 maç oynamış, kulübü için en iyisini yapmaya çalışmıştı. Kart görmek ister mi? Tabii ki hayır. 10 kişi olarak da yenebileceğimizi zaten biliyordum. O an Didem’in üzüntüsünü paylaşmam gerekiyordu, onu kaybetmemeliydim. Orada sırtımı dönüp onun çıkmasını da bekleyebilirdim, başka yere de bakabilirdim. Ama dediğim gibi, oyuncular sadece sahada değil sahanın dışında da bize lazım. O gün maçtan çıktı, yarın gider Şampiyonlar Ligi’nde gol atar. Bizim işimiz bir maçlık değil.

Kadın sporlarını konuşurken konu ister istemez ücret eşitsizliklerine geliyor. Ancak gördüğüm kadarıyla ülkemizde kadın ve erkek futbolunda ciddi bir uçurum var. Bazı kadın futbolcuların geçimlerini sağlamak adına başka işlerde çalıştığını duymuştum. Doğru mu bu?

Maalesef doğru. Takımdaki 20 yaş altındaki bütün oyuncular iki işte çalışıyor. Sabah öğretmenlik yapanlar var, 10-12 tanesi öğretmen. Saatlerce ayakta kaldıktan sonra sonra toplu taşımaya biniyorlar, akşam 17:30’da benim antrenmanım başlıyor ve 19:30’da bitiyor. Yemek yiyorlar, tesiste yemek yemek zorunlu. 20:30’da çıkıp tekrar toplu taşımaya biniyorlar ve evlerine dönüyorlar. Bir erkek futbolcu gün içinde hiç yorulmadan, özel aracıyla antrenmana gidip geliyor. Performans eşitsizliği buradan başlıyor. Biz daha yavaş, daha zevksiz gözükebiliriz ekranda ama bizim arkadaşlarımız vücutlarını antrenmana gelmeden önce zaten yormuş oluyorlar.

Maddi açıdan eksik olmasının sebebi de sponsorluklar ve medya. Bizim maçlarımızı bir televizyon kanalı sürekli verse biz de sponsorluklar alacağız, bizim Vodafone’u aldığımız gibi. Şu an Türkiye’nin en büyük sponsorluk anlaşması, 2 milyon TL gibi bir ücretle oldu. Bu sponsorlukların artması için medyatik olmamız lazım, maçlarımızın izlenmesi lazım. Medya anlamında ne kadar desteklenirsek sponsorlar o kadar artacak, o zaman da benim arkadaşlarım kazanacak. Zincirleme bir olay. Daha fazla kazandıklarında da diğer işlerine gitmemeye başlayacaklar, daha profesyonel bakacaklar.

Biz şu an televizyonlar maçlarımızı yayınlasın istiyoruz ama kadınların oynadığı statlar buna elverişli değil. Tek katlı tribünler var, görüntü nereden çekilecek? İlk önce kulüplerin statları kullanılabilir hale getirmesi lazım. Bazı statlarda lavaboları kullanamıyoruz hâlâ. Yöneticiler sorunları çözecek sonra bizler maçlar yayınlansın diye uğraşacağız.

4 büyüklerden sadece Beşiktaş’ın kadın futbol takımı var, diğer branşlardaki rekabetin buraya da taşınması için kulüpler sizce neden adım atmıyor?

Erkek A takımı olan 4 büyükler, -Beşiktaş’ı bir kenara koyalım- sadece amatör branşlara finansal yatırımı erkek takımından gelen gelirle yapıyor. Erkek takımına da bunlar bir kambur olarak devam ediyor ve kulüpler aslında mecburiyetten bu branşların içine girmek zorunda kalıyorlar. Bunların üstüne bir de kadın futbolunu eklemek istemiyorlar, finansal anlamda bizi yıpratacak diye düşünüyorlar. Burada şöyle bir durum var; biz Beşiktaş olarak tek zarar etmeyen kulübüz kadın futbolunda. Sponsorluğumuz geldi ve şampiyon olduk. Şampiyonluktan dolayı ücret gelecek, Şampiyonlar Ligi’ne ön elemeye gideceğiz oradan ücret gelecek. Dolayısıyla biz Beşiktaş’ın üzerinde bir kambur değiliz.

Aynı zamanda tesis problemleri yaşanıyor. Biz şu an Fulya’dayız. Buradaki tesislerde U19 erkek takımımızla birlikteyiz. Yemeği ve sahayı paylaşıyoruz, hiçbir problem yaşanmıyor cinsiyet anlamında da. Kulüpler bundan da korkuyor. Galatasaray belki de Florya’daki tesisin içine bir kadın takımı almak istemiyor. Ayrı bir tesisi yok. Nerede çalışacaklar? Fenerbahçe daha önce kurdu, 1 yıl sürdü ve kapandı. Trabzonspor da kurdu 2 yıl sürdü ve kapandı. Galatasaray 3. Lig’den girmek istedi, daha takım toplama aşamasındayken kapandı. Bu tarz kulüplere UEFA ve federasyon tarafından baskı yapılması lazım.

Ben Almanya’da oynadığım dönemde, Bundesliga’da takımınız varsa kadın liginde de takımınızın olma zorunluluğu vardı. 20 yıl önceden bahsediyorum, biz bunları daha şimdi konuşuyoruz. Beşiktaş’ın adına söylüyorum, herkes bu kulüplerin de katılmasını bekliyor. Yarışalım. Zaten biz 8 sene öndeyiz, onlar 1. Lig’e gelene kadar biz şampiyonluklar kazanacağız. Ama onlarla yarıştığımızda daha fazla kadın futbolu konuşulacak. Daha fazla kadın futbolcu transfer olacak, ücretleri artacak. Teknik direktörler, masörler, fizyoterapistler istihdam edilecek. Finansal açıdan bir sürü insan desteklenecek. Umarım bu kulüpler bir an önce kadın ligine girerler.

İnsanlarda kadın futbolunun zevksiz olacağına dair bir algı var…

Oyuncularımız bir yıl futbol oynamadı ve bir buçuk ay kadar hazırlanabildi bu turnuvaya. Bizim takımımızda 9 kişi covid oldu. En son da ben oldum, ilk iki maçı kaçırdım. Takım çoğunlukla beraber çalışamadı. Böyle bir durumda seyir zevki ne kadar yüksek olabilir? Kaç kişinin ön çapraz bağları koptu? Sağlıksız bir ortamda spor yapmaya çalıştık. Sağlıksız ortam derken, federasyonun şartlarından bahsetmiyorum, biz arkadaşlarımızı hazırlayamadık. Federasyon harika bir organizasyon yaptı. Sağlık çalışanlarımız vardı orada, çok fazla ilgilendiler. Hepsine teşekkür ediyoruz. Ben turnuvanın bu kadar organize geçebileceğini düşünmemiştim. Ama oyuncular hazır değildi o yüzden seyir zevki eskisinden az gelmiş olabilir.

Kadın ligindeki turnuva formatı bu sezona mı özgü? Neden böyle bir yöntem uygulandı?

Normalde erkek ligiyle aynı formatta oynanıyor, deplasmanlı ve 3 puan modeli üzerinden. Ama bu sezon pandemiden dolayı bubble sistemi yapıldı. Eğer bizim de erkek takımları gibi statlarımız olsaydı ya da oraları birlikte kullanabiliyor olsaydık farklı olurdu. Kulüplerin gelirleri PCR testini yaptırmaya bile yetersizdi. Biz haftada iki gün test oluyorduk, diğer kulüpler HES koduyla antrenman yapmaya başladı. Biri pozitifse test yapmadan bunu bilme şansın yok. İmkânların yetersizliğinden dolayı böyle bir çözüm üretildi. Bunun sebebi de UEFA’nın şampiyon belirleme zorunluluğunu koymasıydı. Belki böyle bir zorunluluk olmasa bu maçlar da oynanmazdı.

Gelelim şampiyonluğa. Namağlup bir şekilde kupayı kaldırdınız, bu sezonun bir değerlendirmesini yapabilir misiniz? Sizin için nasıl geçti?

Sezona çok zor başladık. Lig oynanıp oynanmayacağı meçhul olduğu için kulüp federasyondan gelecek yazıyı bekliyordu ama idari direktörümüz Necmettin Çelikhan ileri görüşlü biridir. Bayağı uğraştı ve bizi erken başlattı. Daha hiç kimse başlamadan biz antrenmanlara başladık. O süreç biraz sancılıydı açıkçası. Taşın altına elini koydu, bu şampiyonluk gelmese biraz sıkıntı yaşayabilirdi. Oyuncularımızı topladık, şehir dışından getirdik. Bunların hepsi maddi giderler tabii ki. Daha sonra Bolu kampımız oldu, ben orada covid oldum ve bir otele yerleştirildim. Turnuva başladı, 16 takım var orada herkesin teknik direktörü başında, bir tek ben yokum. Ben telefonla takip ettim, yardımcılarımla konuştuk maç esnasında, oyuncu değişikliklerini öyle yaptık. Ben de hayatımın bir ilkine çok değişik başlamış oldum.

Daha sonra uçuşum gerçekleşti. Beni havaalanından otobüsle aldılar. Otelin önüne gittiğimde bütün takım beni orada bekliyordu. Alkışlarla karşılandım. O günden sonra büyük bir maceraya başlamış oldum. Sakatlıklar, tedaviler… Gecenin 3’ünde kapanıyordu tedavi odaları… Arkada çalışan çok büyük bir ekip var. Spor psikoloğumuz gece gündüz kızlarla randevu halinde, günde 10 seans yapıyor. Akşamları sıkılmasınlar diye çeşitli oyunlar yaptık, sabahları deniz kenarına gittik. Onları ayakta tutabilmek için yapabileceğimiz her şeyi yaptık. Maçı kazandığımız akşamlar şartlar uygun olduğu sürece eğlence yapmaya çalıştık.

Final maçından önce ailelerinden video istedik, herkesi toplantı salonuna topladık. Bir anda büyük ekranda ailelerini gördüler. Bilerek bir gece önce yaptık; ağlarlarsa sabaha kendilerine gelsinler diye. İnanılmaz bir hatıra oldu. Hepimiz ağladık. Otele ilk geldiklerinde odalarında fotoğraflarını gördüler, böyle ayrıntıları bile düşündük. Final sabahı hepsinin kapısına güller bıraktım ve şarkı söyleyerek uyandırdım onları. Hepsi kapılara çıkıp alkışlayarak uyandılar. Güzel şeyler yapmaya çalıştık. Bütün oyuncularımı alnından öpüyorum. Bizim hiç yabancı oyuncumuz yok, bütün rakiplerimizde vardı. Biz tamamen organik bir Türk takım olarak şampiyon olduk.

Bundan sonraki hedefleriniz nelerdir?

Ben teklifi kabul ettiğimde Beşiktaş zaten şampiyon olmuş bir takımdı. Farklı bir şey için gelmem gerekiyordu. Ben buraya gelirken Şampiyonlar Ligi’nde çeyrek final görmek istediğimi söyledim. Oraya giden ilk aşamayı da geçtik, inşallah ön elemeleri de geçip gruplarda da istediğimizi elde edeceğiz. Ben bunun için geldim Beşiktaş’a. Beşiktaş da herhalde beni bir değişiklik olsun, hem bir kadın bizimle çalışsın, hem de şampiyon olalım diye istedi. Onlar benimle devam etmek istedikleri sürece sadece teknik direktörlük değil her anlamda Beşiktaş’a cevap veririm. İster U19, ister U15, ister futbol okulunda çalış desinler. Ben Beşiktaş’ta mutluyum. En önemlisi çalışma arkadaşlarımla beraber çok huzurluyum. Geldiğim amaç doğrultusunda o başarıyı da sağlarsam çok mutlu olacağım.


* Röportaj: Ecem Havle

Victory Dergi

Victory Dergi

Bunları da Okuyabilirsiniz

VSPOR DERGİSİ

Tutkunu olduğumuz bu sevdaya delicesine ilerlediğimiz bu yolda sporun kitleleri tek bir noktada birleştirdiğine inanlardanız: Zafer (Victory). Sporda başarılı olmanın bir branşta kazanılan zaferin ne demek olduğunu en iyi anlayanlar belki de spor aşkına sahip olan insanlardır. Lebron James’in, Jordan’ın, Boliç’in, Sergen Yalçın’ın ve Kobe Bryant’ın kazandığı bir karşılaşma sonunda gösterdikleri reaksiyon insanlığın zafer kazanmaya ne kadar tutkulu olduğunu göstermektedir.

Abone Ol

Victory Dergi içerikleriyle ilgili e-posta bületinimize kaydolun!

victorydergi.com 2021 © Tüm Hakları Saklıdır. Tasarım & Uygulama: Aksel Gültekin