Editörün SeçimiFutbolHillsborough: İngiltere Futbol Tarihi’nin Kara Günü

15 Nisan 1989 günü Liverpool ile Nottingham Forest arasında oynanacak olan FA Kupası yarı final maçı öncesinde taraftarlar, futbolcular, maçın hakemleri ve teknik direktörler kısacası futbolun her aktörü her maç öncesinde olduğu gibi stada doğru hareket etmişti. Maç öncesinde, bu karşılaşma bir asırdan fazladır oynanan FA Kupası’nın sadece her herhangi maçından biriydi. Diğer binlerce maçtan biraz olsun ayrılmasını sağlayan farkı ise yarı final karşılaşması olmasıydı.

Yorkshire polisi itibarını zedelemektense yüzlerce canı tehlikeye atmayı tercih etti ve sadece Liverpool taraftarının değil spor kamuoyunun da asla hafızalarından silinmeyecek o kara leke Hillsborough Stadyumu tarihine kazınmış oldu.

Örneğin futbolcular maç hazırlığını nasıl yaptı?, herhangi bir kupa elemesinden farklı bir ruh hali içinde olan var mıydı sizce? Sanmıyorum. Taraftarlar daha önce defalarca yaptığı gibi trene atlayıp marşlarla Sheffield kentine yola çıktıklarında akıllarında sadece takımlarının kazanıp kaybetmesinden daha farklı bir senaryo var mıydı? Maçın hakemleri stadyuma doğru yola çıktıklarında tartışmasız bir maç yönetmekten başka bir şey düşünmüşler midir? Hepsinin aklından bambaşka düşünceler geçiyordu. Ve, bunları tahmin etmek pek de mümkün değil. Ancak, şuna eminim ki birkaç saat sonra kendilerini, kimileri mağduru kimileri ise tanığı olacakları bir trajedinin içinde bulacaklarını hiçbiri tahmin etmiyordu.

Geri Dönüş Yok

Karşılaşmanın 7’nci dakikasında maçın hakeminin oyunu durduran düdüğü çaldığında bu düdük her zamankinden farklı bir düdüktü. Hakem sahaya giren taraftarları fark edince oyunu durdurmak zorunda kalmıştı. Ne var ki sahaya giren bu taraftarlar zaman zaman görmeye alışık olduğumuz coşkusunu dizginleyemeyen birkaç taraftar değildi. Bu taraftarlar canını kurtarmak isteyenlerdi. Leppings Lane Tribünü‘nde yaşanan can pazarından kendilerini kurtarmanın tek yolunu tel örgüleri aşıp sahaya atlamakta bulmuşlardı. Ne yazık ki onlar kadar şanslı olmayan Liverpool taraftarları korkunç bir şekilde ezilerek can vermekten kurtulamamıştı.

 

Stadın kapıları ilk açıldığı andan itibaren göz göre göre gelen faciayı engellemek artık mümkün değildi. Ve, maalesef doksan altı Liverpool taraftarı yaşamını yitirdi. Yola çıktıklarında düşündükleri maç sonu hayal ettikleri gibi olmamıştı. Birkaç saat sonra şehirlerine tur atlayarak dönmeyi hayal eden tam doksan altı taraftar bir daha çok sevdikleri şehirlerine hiç dönemediler.

Kara Leke

Yarı final eşleşmeleri belli olduğu andan itibaren Liverpool taraftarının Sheffield kentine akın edeceğini bilen kulüp, maçın daha büyük bir stadyuma alınmasını talep etmişti. Ancak, bu talep reddedildi. Maç günü gelip çattığında ise stadyumdaki güvenliği sağlamakla görevli polisler bunun tam tersi facianın önünü açmışlardı. Yüzlerce taraftar stadyum kapılarının dışında kalmış ve içeri girmek için bir çare bekliyorlardı. Maç öncesinde durum böyleyken maçın ertelenmesi talep edilmiş fakat bu talep yetkili polis David Duckenfield tarafından yersiz bulunarak reddedilmişti. Yine David Duckenfield çareyi büyük bir aymazlık ile turnikesiz tek tribün olan Leppings Lane Tribünü’nün kapılarını açarak taraftarı oraya yönlendirmekte bulmuştu. Maç ertelenmiş olsa az sonra yaşanacak bu büyük trajedi, faciaya ramak kala önlenmiş olacaktı. Ancak, maçın ertelenmesi polisin hataları ve yetersizliklerini ortaya çıkarmış olacaktı. Yorkshire polisi itibarını zedelemektense yüzlerce canı tehlikeye atmayı tercih etti. Ve, sadece Liverpool taraftarının değil spor kamuoyunun da asla hafızalarından silinmeyecek o kara leke Hillsborough Stadyumu tarihine kazınmış oldu.

Margaret Thatcher

Hillsborough’da yaşananlar İngiltere ve dünya futbolunun en büyük faciasıydı. Doksan altı taraftar hayatını kaybetmiş 700’den fazlası da yaralanmıştı. Facianın sonrasında yaşananlar da en az facia kadar kara bir leke olarak tarih sayfalarındaki yerini aldı. Dönemin İngiltere Başbakanı Margaret Thatcher futbol taraftarlarından ne kadar nefret ettiğini açıklamaktan hiçbir zaman çekinmiyordu. İktidarı boyunca uygulamalarının önünde en büyük engel olarak gördüğü işçi sınıfının eğlencesi olan futbolu elinden gelse yasaklamak isteyeceği herkesin bildiği bir gerçekti.

Hillsborough Faciası’ndan 4 yıl önce büyük madenci grevini kanlı bir şekilde bastıran Thatcher avam gördüğü bu sınıfla nasıl mücadele etmesi gerektiğini öğrendiğini düşünüyordu. Margaret Thatcher hükümetinin sesini en gür yükselten The Sun faciadan taraftarı sorumlu tutarken birkaç gün sonra “İşte Gerçek” manşetiyle çıktığı baş sayfasında taraftarların hayatını kaybedenleri yağmaladığını iddia edecek kadar ileriye gitmişti. Oysa ki görüntüler yayınlandığında medyanın tam aksine tarafların sahada her yaralıya yardım etmeye çalıştığı açıkça görünüyordu.

19 Nisan 1989 tarihli The Sun gazetesinin “The Truth” ‘Gerçekler’ manşetiyle çıktığı yayımı

Faciadan hemen sonra soruşturmayı yürüten savcı Peter Taylor tarafından hazırlanan ilk ara raporda facianın sebepleri; Tribünlerin yapısı, kapı girişlerindeki düşük kapasite ve stadyumdaki yetersiz gözlem olarak belirlenmişti. Ancak bu ara rapor ne olduysa davanın nihai raporunda baştan aşağı değişti. Aynı Taylor nihai raporunda bu kez ara raporda söylediği sebeplerden hiç bahsetmiyor ve bütün kabahati taraftarlara yüklüyordu. Taylor’ın son raporuna göre Hillsborough faciasının sebebi holiganlar, eski stadyumlar ve aşırı alkol kullanımı idi.

Demir Yumruk

Raporun sonunda İngiltere futbolu için kurtuluş reçetesini de yazan Taylor’un önerileri, Thatcher futbolu ne hale getirmek istiyorsa onu söylüyordu. Bu rapordan hareketle stadyumlarda taraftarlar her an kapalı devre kamera sistemleri ile izlenmeye başladı. Ve, taraftar kimlik kartları zorunlu hale geldi. Holiganları stadyumlardan çıkartmak için “Futbol Kabahatleri Yasası” çıkartıldı. Yeni stadyumlar inşa edildi. Bütün bunlar yapılırken stadyumlardan uzaklaştırılan taraftarlar ise holiganların ötesinde işçi sınıfı idi. Artan bilet fiyatlarından dolayı stadyum kapıları dar gelirli olan taraftarlara tamamen kapatılmıştı. Margaret Thatcher’ın futbol sahasında hayal ettiği dönüşüm büyük oranda tamamlanmış oldu. Kısacası bu facia Thatcher’a beklediği fırsatı vermiş ve facianın sorumlusu ilan edilen taraftarlara karşı şimdiye kadar uygulanmak istenen ne varsa tepelerine demir bir yumruk gibi çökmüştü.

Gerçekler

Liverpool taraftarının o günden beri verdiği hukuk savaşı bitmedi. 2009 yılında soruşturma yeniden başladığında Liverpool taraftarının stadyumlarda yıllardır söylediği tezahüratın haksız olmadığını bütün dünya öğrenmiş oldu. Liverpool taraftarı o verdiği sözü de unutmadı ve Margaret Thatcher öldüğünde verdikleri parti günlerce devam etti.

23 yıl sonra facianın sorumlusunun Liverpool taraftarı olmadığı kanıtlanmış oldu. Her duruşmada Leppings Lane Tribünü kapılarını taraftarın zorla açtığını söyleyen David Duckenfield son davada kapıyı açma emrini kendisinin verdiğini kabul etmek zorunda kaldı. Ve, yıllar sonra The Sun’un attığı “the real truth” manşetini ise elbette vicdanlar kabul etmedi.

13 Eylül 2012 tarihli The Sun gazetesinin manşeti

Yıllar sonra ortaya çıkan gerçekler doksan altı Liverpool taraftarını geri getirmeyecek belki ama geride kalan aileleri ve arkadaşları yıllar süren mücadele sonunda onları mahcup etmemiş olmanın gururunu yaşayacaklar. The KOP tribününde o doksan altı koltuk hep boş kalacak belki ama Liverpool taraftarı onlar için her zaman haykıracak:

“You’ll Never Walk Alone”

VSPOR DERGİSİ

Tutkunu olduğumuz bu sevdaya delicesine ilerlediğimiz bu yolda sporun kitleleri tek bir noktada birleştirdiğine inanlardanız: Zafer (Victory). Sporda başarılı olmanın bir branşta kazanılan zaferin ne demek olduğunu en iyi anlayanlar belki de spor aşkına sahip olan insanlardır. Lebron James’in, Jordan’ın, Boliç’in, Sergen Yalçın’ın ve Kobe Bryant’ın kazandığı bir karşılaşma sonunda gösterdikleri reaksiyon insanlığın zafer kazanmaya ne kadar tutkulu olduğunu göstermektedir.

Abone Ol

Victory Dergi içerikleriyle ilgili e-posta bületinimize kaydolun!

victorydergi.com 2021 © Tüm Hakları Saklıdır. Tasarım & Uygulama: Aksel Gültekin