Bonnie ve Clyde, Tom ve Jerry, Sherlock ve Watson, Kemal Sunal ve Şener Şen, Tyler Durden ve Anlatıcı, Tarkan ve Kurt, Kobe ve Shaq ve daha birçoğu…
Kimi ikililer birbirinin zayıf yanını tamamlarken, kimisi ise birbirinin ortak yanlarından güç alır. Birisinin adını andığınızda, diğerinin adı yapbozun kayıp parçası gibi tamamlanır. Bazı ikililer çatışarak, bazıları ise uzlaşarak hedeflerine ulaşır. Onları diğerlerinden ayıran ise aralarında çatışma da olsa dostluk da olsa, eninde sonunda birlikte çalışmayı öğrenebilmeleridir.
Birlikte Kazan, Birlikte Kaybet
Eküriler her zaman birlikte kazanır ve birlikte kaybeder. Birinin başarısı diğerininkiyle özdeşleşir. Bir saatin mekanizmasındaki dişliler gibi işlerler. Birindeki aksama, diğerinin fonksiyonunun durması demektir. Sinemadan günlük hayata; işten spora onları her yerde görebilirsiniz. Fransızca kökenli bu kelime aslında ahırdaş olan (aynı sahibe ait) iki at için kullanılır. Öyle ki yarışta eküri atlardan birisi kazandığında diğeri de galibiyeti almış sayılır. Bunun futbol dünyasındaki karşılığı olan iki kral da, kral taçlı formayı aynı anda üzerlerine geçirdiklerinde tarihin en efsane ekürilerinden birisi olduklarını kanıtlamışlardı.
Sarı Ok
Tarihin en lider özellikli oyuncularından biri olacağından habersiz Alfredo, Buenos Aires’in kenar mahallerinden birinde dünyaya geldi. Henüz yaşı çok küçükken ailesinin tarlasında çalışırdı. Profesyonel futbol için de yaşı henüz küçükken şehrin takımı River Plate’e imza atacaktı. Sivri zekasının ve doğuştan gelen liderlik becerisinin sayesinde aradaki farkı kapatması zor olmayacaktı. Belki çocukken adını bile bilmediği bir ülkeden gelen yoldaşıyla tanışana kadar, sahanın pek çok noktasında mücadele edebilen bir yıldıza dönüşmüştü. Madrid’de teknik direktörlüğünü yapan Miguel Munoz onu anarken “Her pozisyonda iki oyuncunuz var gibi hissederdiniz” diyordu. Gol atma, pozisyon hazırlama, hız, güç ve vizyon bu savaşçı ruhta birleşiyordu.
Paylaşılamayan
İki ezeli rakibin birbirini saha dışında yenmek için savaşmasına neden olacak kadar nam salmıştı. Transferindeki anlaşmazlık İspanya Futbol Federasyonu’nun çabalarıyla bile çözülemedi. Öyle ki konu “Her sezon birinden diğerine geçsin” dedirtecek kadar bir çıkmaza dönüşmüştü. Daha ısrarcı olan taraf, tacının sahibine kavuştuğundan habersiz tarihinin en başarılı işlerinden birine imza atacaktı. 50’lere damga vuracak olan ikiliden ilki böylelikle ait olduğu yere geldi. Suç ortağıyla bir araya gelmeden önce çoktan bir süper yıldıza dönüşmüştü. Güney Amerika’da futbolun oynanışını değiştirdi. Topa hızlı ve sık dokunuşları tüm kıtayı etkiledi. Sırada dünya vardı. Don Alfredo, total futboldan yıllar önce total futboldu. Sahanın her noktasındaki arkadaşlarını komuta ediyor ve pozisyonlarını korumaları yönünde telkin ediyordu. Saha içindeki büyük komutan, kısa süre sonra kendisi gibi bir rütbeliyi daha yanına alacaktı.
Dört Nala Koşan Binbaşı
Suç ortağı gibi o da ülkesinin başkentinde dünyaya geldi. Kariyeri ordunun el koyduğu başkent takımı Honved’de başladı. Futbol hayatının olaylı ve hareketli geçeceği daha en baştan belli gibiydi. Çok genç yaşta bu kulübün çatısı altına giren Ferenc, zamanla kulübün içindeki en rütbeli askere dönüşecekti. Çok kısa sürede çok büyük bir golcü olduğunu herkese gösterdi. Ülkesinde 4 kez gol kralı olduğunda, akıla durgunluk veren hızı sayesinde “Dört Nala Koşan Binbaşı” lakabını almıştı bile…
Öyle büyük bir golcüydü ki, atılan en güzel goller onun adına adanır oldu. Duruşa, güce, yeteneğe ve oyunun gördüğü en vahşi sol ayaklardan birine sahipti. Belki de en önemlisi, baskıcı otoritenin hüküm sürdüğü bir çağda, kendi halkına 90 dakikalığına yaşama sevinci veriyordu. Krallığın tadını önceden tadan efsane, belki çocukken adını bile bilmediği bir ülkeden gelen yoldaşıyla tanışmaya hazırdı. Şimdi sıra suç ortağının yaptığı gibi tacı takmaktaydı.
Dönemi Tanımlayanlar
Bonnie ve Clyde, Tom ve Jerry, Sherlock ve Watson, Kemal Sunal ve Şener Şen, Tyler Durden ve Anlatıcı, Tarkan ve Kurt, Kobe ve Shaq ve daha birçoğu… Ekürilerin en önemli özelliklerinden birisi, aradan ne kadar zaman geçerse geçsin birbirlerinin isimlerini unutulmaz kılmalarıdır. Belirli bir döneme mutlaka damga vurmuşlardır. Sanki birbirlerinden ayrı hiç var olmamış gibi anılırlar. İkisi de tek bir elmanın yarısı gibi görülür. Bazen birbirlerinden haz etmeseler bile, kader onlara ortaklığı layık görmüştür. 50‘li yılların futboluna damga vuran Di Stefano&Puskas ikilisi de ilk başta birbirlerinden haz etmemişlerdi. Dönemi tanımlayan bu ikili, çağının çok ötesinde bir örnek oluşturdular. Büyüklükleri sadece niceliksel olarak ölçülseydi bile, ne kadar büyük fark yarattıkları ortaya çıkardı. Yine de onlar istatistik sıradanlığını aşan, bulundukları kulübü ve dönemi tanımlayacak kadar özeldiler.
Eküri
Real Madrid çatısı altında geçen 6 ortak yıl, insan ömrü için kısa gözükse de futbolcu kariyeri için uzun bir süreydi. Ekürilerin 6 yıla sığdırdıkları partnerlik, futbol seyircisine eşi benzeri görülmemiş bir deneyim yaşattı. Aralarındaki buzu kırdıktan sonra, saha dışında da ayrılmaz bir ikiliye dönüştüler. Yine de asıl ortakları saha içindeydi. Puskas’ın hızlı ayakları, şut becerisi ve sırtı dönük oyunu; Di Stefano’nun saha hakimiyeti, uzun pasları ve vizyonuyla birleşiyordu. Birlikte oynadıkları ilk sezonda, ikisi de ligin gol krallığında zirvedeydi. Üstelik son maçta bir pozisyonda kaleciyi rahatlıkla geçen Puskas, golü atması için ekürisine topu hediye etmişti. İkisi de birbirleri için ne kadar önemli olduklarının her zaman farkındaydılar. Her zaman gerçek birer eküri gibi birlikte kazanıp, birlikte kaybedeceklerini biliyorlardı.