Al yanaklı simalar hep temiz, dürüst ve saflığı çağrıştırır. Filmlerde de hep böyle değil midir? Kandırırlar da kandırırlar o al yanaklı çocuğu. Köy havası solumuştur, şehirde tutunamaz. Gökdelenlerin arasında kaybolur gider. “Abi ben köyüme döneyim artık ne olur” havası vardır o sağlıklı yüzünde. Özlemiştir yemyeşil doğayı, baskısız hayatı, saf ve temiz havayı… Yollar, yollar gelmiştir…
Liverpool Village
Bizim filmimizde ise çiftçi bir babanın oğlu olacak bu al yanaklı çocuk. Hem Katolik, hem de Everton’lu bir babanın tek oğlu. Düşünsenize. O da köyünden geldi gökdelenler arasına… Ama köyünüz Liverpool ise… İsminiz de Wayne oluyor. Ne saflık, ne temizlik, ne de dürüstlükle özdeşleşmeyecek ayakların sahibi Wayne. Yanakları da al al üstelik. İngiliz kırmızısından. Adının anlamı da yol. Mesafe. Yollar yollar gidecektir…
Al Yanaklı Bilim
Psikoloji ve ruhsal bilimlere katkı yapan her beşeri bilim aslında yüz kızartıcı hikayelerin çözümünde aktif rol oynar. Tıpkı Wayne Rooney’nin yanakları kadar kırmızı.
Aslında izleyiciler olarak eleştiri oklarını yönelttiğimiz alanları değiştirmek de bir dönüş hikayesine konu olabilir. Daha açık bir ifadeyle al yanaklı-saf ikilisini özdeşleştiren bizleriz. Sanki köyden gelen her sağlıklı yüz içerisinde saflık ve temizlik taşıyormuşçasına algılarımız direkt olarak kodlamalara geçiyor. Psikoloji’de biz buna en yalın haliyle “önyargı” adını veriyoruz. Sonra da bunu davranışsal ve bilişsel gibi kategorilere ayırıyoruz. Rooney ise bambaşka bir vaka. O al yanaklarının taşıdığı ayakları rakiplerinin yüzlerini öyle bir kızartıyor ki, elbette onu evinden koparacak olan Kırmızı Şeytanlar oluyor.
Liverpool yolu, Manchester üstüne. İsmi hala Wayne.
Liman Çocuğu
Liverpool’lu bir ailenin kızı olan Coolen, ortaokuldan beri aşık olduğu adam için doğum günü planları yapadursun, onyedinci yaş gününden 5 gün önce ayak bastığı çimlerde ağları öyle bir sarstı ki Rooney, Premier League’de o güne kadar bu kadar genç bir adam gol atmamıştı henüz. Üstelik golü Arsenal’e atıyor ve topçuların yenilmezlik serisine son veriyordu. 5 gün sonra ise doğum gününü Coolen’i öperek kutluyordu. Sonrası mı? Sonrası malum ortaokul aşkıyla evlendi. Ve ilk aşkına duyduğu saygı ve sevgi sadece karşı cinsten ibaret değildi. Al yanakları saf ve temizliği böyle çağrıştıracaktı.
Gözü Yaşsız Gemi
15 gün sonra Leeds’i devirirlerken Everton’ın tek golünü atacaktı Wayne. Artık onun kalıcı olması kaçınılmazdı. Ona BBC Sport “Yılın en iyi genç oyuncusu” ödülünü yakıştırdıktan 5 gün sonra Blackburn’u deviren golü de atıyordu. Çiftçinin oğlu, bir hasat olarak gemiye binmeye hazırdı. Coolen yanında, buğdaylar başak olmuş ve yüklemeye hazırdı.
Canım psikolojide dış dünyanın gerçekdışı, rüya gibi algılanmasının adına “Derealizasyon” diyoruz. Rooney tam olarak bunu yaşıyordu. Liverpool kenti onu dış dünyaya uğurlamak için hazırdı. Gerçekdışı algılanacak olan gerçekleşecekti. Rüya ise, “Düşler Tiyatrosu’nda” sahne alacaktı. Realizasyon tartışmaları spor-psikoloji ikiliminde vücut bulabilir mi? Onun cevabını yine Wayne verdi. 25.6 Milyon Sterlinlik adam, Manchester’a doğru bindi o güzel liman kentinden gemiye. O güne kadar sadece İngiltere suları değil, dünyadaki hiçbir su kütlesi 20 yaş altındaki bir oyuncuya ödenen en büyük rakam için kaldırma gücünü kullanmamıştı.
Al yanakları psikolojinin tanımlamadığı “önyargıları” böyle kıracaktı.
Kırmızı Şeytan
Yollar
Bir daha da inmedi o sahneden Wayne. Filmlerin bizi aldatmasının bir karşılığı daha olarak “Agresyon” tanısı yapılabilecek bir karakterdi çünkü. O İngiliz ifadesinin altında hakeme kızarken attığı gollerden, sarı kartlık müdahalelerde rakibine bakışına kadar anlayabilirdik bunu. Agresyon bize sözsel ve fiziksel olabilen, zor kullanan hedefe yönelik eylem olduğunu betimliyor. Öfke, hiddet yoktu belki ama, Premier League dünyanın kabul ettiği en zor ligdi. Ve bu motive agresyon onu tarihin sayfalarına al al yazdı durdu. Sayısız Premier League şampiyonluğunun yanında Şampiyonlar Ligi ve Avrupa Ligi kupalarının da kulbundan tuttu. Ama al yanaklıydı işte. Ne olursa olsun bir liman çocuğuydu. Ve Coleen kolunda, bir gün veda etti Manchester’a. Premier League’in bir takımda en çok gol atan oyuncusu olarak. Asist rekoru kırarak. 14 yıldır bekleyen gemiye bindi Rooney. İsminin hakkıyla döndü yuvasına. Everton’a.
Lacivert formasını sırtına geçirdiğinde… İki aşkı aynı yerdeydi.
Wayne yol demekti. Yol, nihayete ermişti.
Al yanaklar, çizgili bir alınla aynı kentteydi.
Ve film…
Bitti.