Voleybol branşına baktığımızda yüksek kesim sadece alınan başarıları yazar ve konuşur. Başarının arkasındaki o gerçek kahramanlar aslında alınan başarının en yüksek yüzdesine sahiptir. ‘‘Kazan ya da kaybet, her zaman sizinleyiz!’’ mottosuyla daima takımlarının yanlarındaki en büyük destekçilerdir onlar. Tribünde, evde, iş yerinde, okulda, otobüste, terzide, kuaförde ve adım attığınız her yerdedir. Onlar bu branşa gönül vermiş, kalpten inananlardır. Onlar voleybolun taraftarıdır. Taraftar denilince akla belki holiganlık geliyor olabilir ama onu barbar sporunu takip edenler düşünebilirler! Biz, nezih kesim taraftarından başlayalım mı?
Geçtiğimiz günlerde Filenin Sultanları: “Sebat belgeselini izledik ve bu belgeselin ilk bölümü ev sahipliği yaptığımız 2019 Avrupa Şampiyonası hikâyemizi ele alıyordu. Ve o bölümdeki yapılan vurgu şuydu: Seyircilerimiz olmasaydı eğer biz son 16 turunda Hırvatistan’a elenmiştik.”
İyi Günde Kötü Günde
Gönüllerin Şampiyonu
Çeyrek final maçlarından sonra tribünlerde çok daha fazla seyirciler olmaya başladı. Artık her maç Türk seyircisi için tamam mı devam mı maçıydı. O yüzden parola mutlak galibiyetti. Önce Hollanda’yı, sonra da Polonya’yı devirdi Filenin Sultanları. Fakat rakipleri asıl deviren tribündeki seyircilerdi. Baskılarıyla, bağırışlarıyla rakipleri hataya zorluyorlardı. Üstüne bir de Filenin Sultanları’nın kurduğu baskı da eklenince galibiyet elbette kaçınılmaz oluyordu. Artık tüm Ankara sokaklarında, billboard’larda Filenin Sultanları vardı. Final günü geldiğinde ise Türk spor tarihinin en unutulmaz anlarından birine şahit oluyorduk.
Salon on üç bin kapasiteliydi ve salonda tek bir boş koltuk yoktu. Hatta salona giremeyen seyirciler için salonun dışına kocaman bir billboard kuruldu ve içeriye giremeyenler oradan maçı takip etmek zorunda kaldı. Ve eminim ki ekranlardan takip eden bir o kadar sayıda seyirci de vardı. Rakip takım oyuncusu Tijana Boskovic, verdiği bir röportajda salondaki uğultunun çok güçlü olduğunu ve takım arkadaşını duymakta zorluk çektiğini dile getirmişti. Belki “Filenin Sultanları”, Avrupa Şampiyonu olamadı ama herkesin dilinde söylediği bir şampiyonluk cümlesi vardı: ‘‘Onlar bizim gönüllerimizin şampiyonu!’’
Az Ama Öz
Orası Ankara Mı Yoksa Apeldoorn Mu?
Yazımın önceki bölümlerinde de anladığınız üzere ‘‘taraftar’’ konseptini işliyoruz. Mutlaka her voleybol seyircisinin okurken aklına Hollanda’da küçük bir spor salonunu Ankara’ya dönüştüren Türk taraftarlar gelmiştir. Hiç kuşku yok ki yıllarca akıllardan silinmeyecek maçlar oynandı, oyuncuların unutamayacağı atmosferler yaşandı. Umutlar yitirildiği anlarda çıkmayacak topları çıkaran oyuncular, ‘‘Maç daha bitmedi, umudunu niye yitiriyorsun?’’ dercesine performanslarını ortaya koydular. Ve elbette bu desteğin, çabanın, umudun karşılığı da geldi; Tokyo Olimpiyatları bileti sonunda milli takımlarımızın elindeydi.
Filenin Sultanları, 2020’nin Ocak ayında Hollanda’nın Apeldoorn kentinde olimpiyat elemelerini oynuyordu. Aslında olimpiyat elemeleri son ana kadar ülkemizde oynanacaktı fakat ramak kala ev sahipliği Hollanda’ya verildi. Bu elbette hem bizi hem de federasyonumuzu üzmüştü. Ancak federasyon, ‘‘Madem ülkemizde oynayamıyoruz. Hollanda’da Türkiye etkisini nasıl yaratabiliriz?’’ sorusuna yanıt aramak için turnuvadan bir ay önce Hollanda’ya gitmişlerdi. Oradaki Türk dernekleri ile iş birlikleri yapılmış, çeşitli anlaşmaları sağlamışlardı. Salon önünde binlerce Türk bayrağı, olimpiyat simgeli tişörtler taraftarlara dağıtıldı. Sadece Hollanda’da değil çevre illerinden, yakın ülkelerden milli takımımızı desteklemeye gelenler dahi vardı. Çok büyük bir ilgi söz konusuydu. Çünkü oyuncular gibi taraftarlar da bu turnuvanın anlam ve önemini biliyorlardı. Oyuncular dahi, yarı final ve final maçı sonrası bu yoğun ilgiye şaşırdıklarını söylemişlerdi.
Etki-Tepki
‘‘Polonya maç sayısına yaklaşmıştı ve tribünde sağımda Polonya Federasyonu Başkanı, solumda CEV Başkanı oturuyordu. Maç daha bitmeden Polonya Federasyon Başkanına kutlama yapmak için hediyeler getiriyorlardı. Bunlar benim önümde yapılınca çok zoruma gitti. Oradan aşağı inip, kızları teselli edeyim diye düşünüyordum. Yerimden kalktım ve ilerlerken tribünden birisi bana ‘Başkan nereye gidiyorsun?’ diye seslendi. Dönüp; ‘Ne yapayım, oyun ortada’ dedim. Bana tekrardan, ‘Hayır başkanım, kızlar bu maçı buradan çevirecekler. Oturun yerinize uğuru bozmayın!’ dedi’’. Aslında başkan da bunu anlatırken taraftarın takıma güveninin sonsuz olduğunu vurgulamıştı.
Elbette bu milli takım süreçleri lige de yansıdı. Artık çok daha fazla kitleye hitap eden bir branş haline gelen voleybol, büyük takımlardaki büyük oyuncuların da etkisiyle salonların dolup taşmasına neden oldu. Bu durum elbette hem Türk voleybolu açısından hem de oyuncular açısından oldukça müthiş bir etki-tepki olayıydı.