1910 Vodina doğumluydu Beşiktaş’ın Baba Hakkı’sı. Ailesiyle birlikte henüz 1 yaşındayken İstanbul’a gelmiş ve hayatını bu şehirde sürdürmüştü. Asker bir babanın oğluydu. Baba Binbaşı Mahmut Nedim Bey… Çanakkale Savaşı’na gitmiş, bir daha geri dönmemişti. Hakkı Yeten ise beş kardeşi ve annesiyle birlikte İstanbul’da hayatta kalmak zorundaydı.
Önce askeri okula yazılmış, o sıradaysa ilk aşkı olan futbolla tanışmıştı. Birçok farklı takımda oynadıktan sonra Şeref Bey, bir gün Hakkı Yeten’i siyah-beyazlı renklerle kavuşturur ve böylece bir efsanenin öyküsü yazılmaya başlanır.
Beşiktaş denilince, Hakkı geliyor akla
Futbolu bırakana kadar çeşitli kupalar kazandığı Beşiktaş’ta 17 yıl forma giymiş ve bu süre zarfı boyunca görev aldığı 439 maçta, 382 gole imza atmıştır. Siyah-beyazlı formayla geçirdiği yıllarda kazandığı başarıların ardından diğer Türk takımlarının yanı sıra dünyanın önde gelen kulüplerinden de teklifler almış ancak hiçbir teklif Baba Hakkı’nın Beşiktaş’ı bırakmasını sağlayamamıştır. Yıllar geçecek ve onun siyah-beyaza bu bağlılığı, ‘Beşiktaş denilince, Hakkı geliyor akla’ sesleriyle ödüllendirilecekti.
Tüm bunların yanı sıra eğitimini de bırakmamış, Hukuk Fakültesi’ni tamamlamış ve avukat olmuştur Baba Hakkı. Onunla ilgili çok kitaplar, yazılar yazılmış, çok sözler, besteler söylenmiş. Ancak tüm bu başarıların yanı sıra, ‘baba’ lakabını almasıyla ilgili birçok anısı da kulaktan kulağa günümüze kadar gelmiş, öyle ki, onu hiç görmemiş, izlememiş olan Beşiktaşlıların bile anlatırken duygulandığı ve daima gururlandığı isim olmuştur.
Baba… Sözlükteki ilk anlamıyla; çocuğu olan erkek, peder; sözlükteki mecaz anlamıyla ise koruyucu, babalık duygularıyla dolu kimse demektir. İşte Baba Hakkı, Beşiktaşlılar için bu ikinci anlama tamı tamına uymaktadır.
Siyah-beyazlı takımın o yıllarda babası olmakla kalmayıp, sonraki nesillere de hafızalara kazınan hatıralarıyla yetecekti Hakkı Yeten. Beşiktaşlılar yıllar boyunca anılardan oluşturdukları hayali kanatlarının altında siyah-beyaz sevdalarını haykırmayı sürdürürken Baba Hakkı’nın, her dile döküldüğünde hatıraları, rakip takım taraftarlarından da saygı görmeye devam edecekti.
Baba Hakkı, var olmaya devam edecek anılarıyla
Öyle bir adam var olmuştu çünkü Türk futbol tarihinde. Gelmiş ancak geçmemiş, var olmaya da devam edecekti önümüzdeki yıllar boyunca anılarıyla. Baba Hakkı’yı yaşayanlara anıları, bizlere ise sonsuzluğu armağan edilmişti.
Hakkı Yeten, takım arkadaşlarının yanı sıra, taraftarlarla arasındaki ilişkiyi de bir baba edasında tutan, otoriter, dediğim dedik ve bir o kadar koruyucu kollayıcıydı çevresine karşı.
1946 yılında Beşiktaş’ın Karagümrük’le oynadığı bir maçta çektiği sert şut gol olmuş ancak ağları delip geçince, hakem golü vermemişti. Tribünde karşılaşmayı takip eden taraftarlar çılgına dönüp, hakemi protestoya başlayınca, Baba Hakkı önce uyarır. Aradan biraz zaman geçmesine karşın taraftarlar sakinleşmeyince bu kez tribüne dönen Baba Hakkı kesin bir dille, ‘Çıkın dışarı’ der. Tepkisinden çekinen taraftarlar ise yatışır ancak maç sonu protestolarını sürdürmek için hakemi stadın dışında beklemeye koyulurlar. Durumu öğrenen Baba Hakkı ise stattan hakemle birlikte çıkınca, taraftarların eli kolu bağlanır. Kimseden çıt çıkmaz, hakem de sessizce evinin yolunu tutar.
‘Arkadaşlarına söyle maça asılsınlar’
Her şeyden önce doğruydu Baba Hakkı. İsminin hakkını verirdi mesela, adaletten yanaydı. Örneğin başarıya giden her yol mübah değildi onun için. Sahada takım arkadaşlarının da, rakip takımın da mücadele etmesini ister, kazanan taraf kim olursa olsun, önce hak etsin isterdi.
Mesela siyah-beyazlıların 2-0 önde olduğu bir Fenerbahçe derbisi sırasında Baba Hakkı’nın, sarı-lacivertli takımın kaptanına gidip, ‘Arkadaşlarına söyle maça asılsınlar, bu maçın tadı böyle çıkmaz’ dediği ve karşılaşmanın bu uyarının ardından 2-2’lik beraberlikle sona erdiği bilinir.
Bir başka hikâye ise dilden dile şöyle anlatılır: Beşiktaş’ın ilk yarıyı 3-0 mağlup kapattığı bir maçta soyunma odasında eline tren biletlerini alıp, ‘Adam gibi oynamazsanız biletlerinizi yırtarım, İstanbul’a yürüyerek dönersiniz’ der Baba Hakkı. Oyuncular söylediği şeyi yapacağını bildiğinden, maça asılır ve karşılaşmayı 6-3 siyah-beyazlılar kazanır. Böylece takım İstanbul’a trenle geri dönebilmiştir elbette.
Efsane olmak için çok gol atmak yetmez
Futbol hayatına nokta koyduktan sonra Beşiktaş’ta teknik direktörlük, 3 dönem de başkanlık yapan Hakkı Yeten, Futbol Federasyonu’nda ise asbaşkanlık görevini üstlenmiştir. Cemal Süreya’nın deyimiyle ‘son tulumbacı’nın yaptıklarını ve başarılarını yazmaya sayfalar yetmez. Ancak tarihe geçmek, gönülden sevilmek tüm bu kupaların, gollerin, başarıların ötesindedir. Efsane olmak için çok gol atmak yetmez. Sonraki nesillere bile geride bıraktığı doğruları, centilmenliği, rakibe saygısı ve hiç bitmeyen mücadelesi kalmıştır.
Samimi sevgi, aradan geçen tüm yıllara ve hiç tanışılmamaya karşın, elle tutulacak kadar güçlü bir bağda saklıdır. İşte Baba Hakkı ve Beşiktaşlılar arasındaki hikâye, o bağın içindedir.
1989’da kanatlarını gökyüzüne doğru açtı Baba Hakkı
Siyah-beyazlı taraftarların her maçı tribünden izlediğine inandığı Baba Hakkı, 16 Nisan 1989’da kanatlarını gökyüzüne doğru açtı. İsmi ise futbolseverlerin gönlünün en kıymetli köşesinde daimi oldu.
Kelimeler, cümleler, sayfalarca yazılan yazılar, belki de kitaplar… Onu anlatmaya yetmezken, belki de bir kısa şiir her birimize yardımcı olabilir:
‘’…Saçları beyazlasa da keten gibi
Seni sevmek mümkün mü, Beşiktaş
Hakkı Yeten gibi…’’ – Nasır Yazıcıoğlu, 1966