Bir sporcunun vedasını gözünüzde nasıl canlandırırsınız? İlk akla gelen, yaşı geldiğinde emeklilik kararı alması ve kalabalıklar önünde bir jübile yapması olur. Ya da şansı yaver gitmemişse sakatlıklarından dolayı kariyerine son vermek zorunda kalır. Raging Bull filminde ise öyle bir sporcu ile karşılaşıyoruz ki kariyerine devam etmesine herhangi bir engel yok. Fiziksel bir sıkıntısı söz konusu değil. Yaşı da rahatlıkla devam etmeye müsait. Ringe çıktığı birçok mücadeleden galip ayrılıyor. Hatta, bir dönem ringleri kasıp kavuran Sugar Ray Robinson’u yenebilen ilk boksör olmak gibi muazzam başarılarla dolu bir kariyeri var. Peki, en büyük mücadeleyi rakipleriyle değil kendisiyle veriyor oluşuna ne demeli? İşte tam da bu gibi havada kalanları zemine oturtmaya çalışacağız.
Raging Bull filminde bize anlatılan sporcu; ABD’li eski boksör Jake LaMotta. Fakat bu öyle başı sonu belli olan, keskinleşmiş kalıpları kullanan biyografi filmlerinden değil. Bu bir spor filmi de değil. Sanırım en doğru tanımlama, psikolojik gerilim türünde bir film olduğunu söylemek olur.
Filmde Jake LaMotta’nın (Robert De Niro) kariyerinden ziyade profesyonellik yıllarında yaşadığı ruhsal sıkıntıları izliyoruz. Kendi tabiriyle, bu film onun etrafına ve kendisine yaşattığı kötü anlarla yüzleşme olmuş.
Karanlık Kuyu
Bazı insanlar vardır ki onların yörüngelerine yaklaştığınız zaman, içlerindeki karanlık kuyuya sizi de çekerler. LaMotta öfke dolu, kıskanç, şiddete meyilli bir karakter olduğu için sıkıntılarını önce etrafına yansıtıyor. Yönetmen Martin Scorsese, çeşitli kamera oyunlarıyla bize bunun ipuçlarını veriyor.
Yüzleşme
Birçok sporcunun röportajlarını izlemişizdir. Hemen hemen hepsi sporcu olmanın sanılanın aksine çok zor olduğunu söylerler. Ekarte edilmesi gereken rakipler, başarı zorunluluğu, fiziksel ve mental olarak kendini hazır tutma mecburiyeti, medya yönetimi, baskı ve stresle başa çıkabilme… Sayılabilecek zorluklar böyle uzar gider. Hiç kolay değildir gerçekten. Zaten bunun altından kalkamayan sporcuların da örnekleri bir hayli mevcut. Jake LaMotta’nın da bunlardan biri olduğunu söyleyebiliriz.
Raging Bull açıkça Jake LaMotta’nın zor bir sporcu kariyeri geçirdiğini gösteriyor. Hatta odak noktası tamamıyla bu psikoloji üzerine kurulu. Dikkat çekmek istediğim nokta ise bu kariyerin bitişi. Çünkü, yazının başında belirttiğim gibi bir jübileyle veya sakatlıkla biten bir kariyer değil bu.
LaMotta için neredeyse hiç iyi bir şey söylemedik. Çünkü, filmin bizzat kendisi söylemiyor zaten. Üstelik ne kadar enteresandır ki filmin senaryo danışmanı da Jake LaMotta’nın kendisidir. Filmi, kendisiyle bir yüzleşme olarak görmüş Jake. Bu nedenle de tüm çıplaklığıyla anlatmaya çalışmış. Eşine karşı olan kıskanç ve kaba tutumundan, menajerliğini de yapan ağabeyi Joey (Joe Pesci) ile yaşadığı kötü diyaloglara kadar kesitler anlatmış. Bu yüzleşmesinin hemen ardından da eski eşi olan Vickie’yi arayıp “Bu kadar kötü biri miydim?” diye sormuş. Aldığı yanıt ise “Daha da kötüydün” olmuş. [1]
Tüm Alışkanlıklardan Öteye
Madem öyle, o zaman biz iyiye benzer bir şeyler söyleyelim Jake LaMotta hakkında! Kendisiyle bu şekilde yüzleşmesi açıkçası sürpriz değil. Çünkü, kariyerinin bitişi, aslında bir şekilde öz eleştiri yapmayı bilen biri olduğunu gösteriyor. Bu kadar iyi paralar kazanan, çıktığı birçok maçı ölümcül nakavtlarla kazanan bir insan, etrafına yaşattıklarından sonra bir anda yaptığı sporu bırakıyor. Bu pek rastlanan bir şey değildir.
Bazen kabullenmek, bitirmeyi bilmek de bir erdemdir. Bir vedanın zamanlamasına karar vermek ise en zorudur. Bazen, içinden çıkılmaz durumları zorlamak daha da onarılmaz hasarlara neden olabilir. Her insanın hayatında, karar mekanizmasının devreye girip bir şeyleri sonlandırdığı onlarca an vardır. Fakat, tırnaklarla kazınan bir kariyeri bir anda sona erdirmek… İşte bu gerçekten her babayiğidin harcı değildir.
Vakit tamamdı artık. Tüm alışkanlıklardan öteye geçiyordu ve uğruna her şeyi göze aldığı boks kariyerini terk ediyordu. Yorumsuz bir hayatı seçiyordu. Herhalde, Yusuf Hayaloğlu’nun kaleme döktüğü bu sözler, durumun izahati açısından can alıcı.*
Olduramadım!
Hikâyenin devamı daha da ilginç! Bu problemli insan, boksu bıraktıktan sonra bir bar açıyor. Yetinmeyip bir de o barda komedyenlik yapıyor. Bunun da toplanan tüm o öz eleştirilerden sonra bir dışavurum olduğunu söyleyebiliriz. Çok tezat bir durum olduğu bariz. Fakat temelde yatan; vahim bir durumda olduğunun kendisinin de farkında oluşu. Farkındalık sağladığı ve öz eleştiri yapabildiği için veda zamanına ve neyin kendisine daha iyi geleceğine de karar verebilmiş bir profille karşılaşıyoruz.
Neresinden bakarsak bakalım, Jake LaMotta’nın boks kariyeri çok enteresan. Alın yazısında talihsizlik de olunca enteresanlık dozajı artıyor. Çünkü, LaMotta her şey daha iyiye gidecek diye barı açarken bir de hapse düşüyor. Nasıl mı? Bir gece bara 14 yaşında, yani yaşı tutmayan bir genç kızın girdiği tespit edilince LaMotta hapis cezasına çarptırılıyor. Bela, bir kere bulaştı mı kolay kolay yakanızı bırakmayan bir şey.
LaMotta gibilere hayat denilen bu oyun hep çileli ve zarlar hilelidir belki de!
Bir diğer talihsizliği ise Gülseren Budayıcıoğlu ile yolunun kesişmemesi olabilir! Kim bilir, belki de karşılaşsa boksa devam edip daha birçok zafer sığdırabilirdi hayatına!
*Yusuf Hayaloğlu – Bir Veda Havası
[1] Esril BAYRAK, Raging Bull Hakkında Bilinmesi Gereken 15 Detay, filmloverss.com, 2019