Site icon Victory Dergi

Muhammed Ali ve Malcolm X: İki Deli Kurşun

Amerika Birleşik Devletleri gibi çok uluslu ve sömürge konusunda çığır açmış bir ülke için köklerini araştıran iki siyahi ve müslüman adamdan daha tehlikeli ne olabilir? Hiçbir şey! Beyaz ırkın ezici üstünlüğünün baskısını her daim üzerinde hisseden Afro-Amerikan toplumunun sosyal hayattaki her konuda beyaz ırktan daha az insanmış gibi muamele görmekten, kendi köklerini araştırarak onların efendisi olmaya iten insan hakları aktivisti Malcolm X, 1962 senesinde o zamanki adıyla Cassius Marcellus Clay Jr. olarak bilinen Muhammed Ali ile tanıştığında hayatının sonuna kadar mücadelesini verdiği davası bambaşka bir boyuta taşınacaktı.

3 yıl kadar süren bu dostluğun etkileri kadar Muhammed Ali ve Malcolm X’e yaşatacağı yıkımlar da bir o kadar sansasyonel olacaktı. Sağlam köklere sahip bir dostluğun süreç içerisinde boks ringinin iki köşesine ayrılıp karşı karşıya gelmesi mümkün olmuştu. Bu iki adamın dostluklarının düşmanlığa dönüşmesinin bedeli Muhammed Ali’nin dostuna sırtını çevirerek onu ateşlere itmesinden kaynaklanan edebi pişmanlığına ve Malcolm X’in ölümüne neden olacaktı. Öte yandan Muhammed Ali ve Malcolm X’in dostluklarının ötesinde öğretilerini yaydıkları süre zarfında anlaşılan bir gerçek vardı: “İnsanlar öldürülebilirler ama fikirlere asla kurşun işlemez.”

İsimsiz Kahraman

Yaşama Malcolm Little olarak 19 Mayıs 1925’te gözlerini açan Malcolm X, hırsızlık yaptığı gerekçesiyle 1946 yılında 10 yıl hapse mahkum edilince hayatı yüz seksen derece değişti. Hapishanede, babası Earl Little’ın izinden gittiği için suikaste uğramasına sebep olan Marcus Garvey’in öğretileri üzerine uzun yıllar boyunca düşünme fırsatı buldu. Marcus Garvey Hareketi, Afrika, Karayipler ve Birleşik Devletler’deki Afrikalıların birbirleriyle bağlantı kurarak kökenlerini öğrenmesi ve kölelik zihniyetinden kurtulup bağımsızlığa erişmesi konusunda büyük adımlar atıyordu. Garvey Hareketi’nin önde gelen destekçilerinden olan annesi Louis ve babası Earl’in izinden gitmeye karar veren Malcolm X, siyahi milliyetçiliği benimseyen ve Garvey Hareketi’yle bir nevi aynı çıkış noktasına sahip olan “İslam Ulusu” hareketine, hapishanede kendisini ziyarete gelen kardeşlerinin de etkisiyle katılmaya karar vererek islamiyeti seçti.

Malcolm X

1952 senesinde dört duvar arasından kurtulan Malcolm X, İslam Ulusu hareketinde boy göstermeye başladı. “Little” soyadını, mücadelesini verdiği bağımsızlık fikriyle çelişip, köleliği andıracağı gerekçesiyle değiştirerek matematikte “Bilinmeyen”i temsil eden “X” yapmayı tercih etti. Mücadelesi uluslararası bir boyut kazanmadan önceMalcolm X” olarak Amerika’da ırkçılığa maruz kalan ve dışlanan tüm siyahilerin yüksek perdeden çıkan güçlü sesi ve isimsiz kahramanı oldu. Bir insandan çok siyahiler için verdiği bağımsızlık ve özgürlük mücadelesinin vücut bulmuş hali gibiydi. Güçlü hitabet yeteneği, herkesi etkisi altına alan karizması ve verdiği mücadelenin konuşmalarına yansıyan hararetli ateşiyle İslam Ulusu kurucusu ve lideri olan Elijah Muhammed’in de kısa sürede dikkatini ve sevgisini bütünüyle kendisine çekmişti. Öyle ki 1954 yılında Elijah Muhammed, Malcolm X’e, İslam Ulusu’nun ulusal sözcüsü olma görevini verdi.

Cassius Clay’den Muhammed Ali’ye

17 Ocak 1942 yılında dünyaya gelen Muhammed Ali’nin islamiyeti kabul edip Elijah Muhammed tarafından ona verilen Muhammed Ali isminden önceki adı Cassius Marcellus Clay Jr.’dı. Her ne kadar Cassius Clay’in adını Elijah Muhammed vermiş olsa da onu Muhammed Ali yapan Malcolm X’ti. Cassius, tanınan ve sevilen bir boksör olmadan önce küçükken bile bir boksörden taşıması beklenen karakteristik özelliklerin çoğunu taşıyordu. Mücadeleci, azimli ve korkusuz bir yapıya sahipti. Ama Cassius’ı Muhammed Ali yapan etkenler sadece karakter değildi. O dönemlerde Amerika’da, Afro-Amerikan kökenli insanlara yapılan ayrımcılık ve ırkçılık hat safhadaydı ve Cassius daha genç yaşlarından itibaren bu durumdan mustarip olmuştu.

Altın madalya sahibi Cassius Clay – 1960 Roma Olimpiyat Oyunları

Henüz 18 yaşında 1960 Roma Olimpiyatları’nda kazandığı altın madalyasıyla küçük çaplı bir ün elde etmiş ve insanlar Cassius’ın kim olduğu konusunda meraklanmaya başlamıştı. Bu hususta söz konusu olan küçük bir problem vardı; Cassius kim olduğunu ve köklerinin nereden geldiğini bilmiyordu. Bu yüzden geçmişiyle ilgili sorulan sorulara tatmin edici cevaplar veremiyordu. Geçmişini bilmeyen geleceğini de çizemezdi ve köleleşmeye mahkumdu. Roma Olimpiyatları’nda ülkesini temsil etmenin gururuyla dönen Cassius’un -kendi tabiriyle- güzel yüzüne acı gerçeklerin tokat gibi çarpması uzun sürmeyecekti. Kazandığı bu zafer girdiği ilk restorantta küçümsenecek ve siyahilere o restorantta servis yapılmadığı söylenerek kapı dışarı edilecekti. Cassius’un, Amerika’yı reddettiği ilk an olan bu olay aynı zamanda Afrika’ya uzanan tarihini ve ana dayanağı hoşgörü olan islamiyeti araştırmaya başlamasının da ilk kıvılcımı olacaktı.

Beyaz Adamın Cenneti Siyah Adamın Cehennemidir

Cassius Clay, 1959 yılında Altın Eldiven Turnuvası için Chicago’ya gitmiş ve katılacağı amatör gösteri maçından önce boş vaktini değerlendirmek için sokağa çıkmıştı. Sokakta Elijah Muhammed tarafından yönetilmekte olan İslam Ulusu mensuplarını görmüş ve hakkında söylemlerde bulundukları  “Siyah Gurur” (Black Pride) Clay’in dikkatini çekmişti. Hatta mensuplardan bir tanesi ona Louis Farrakhan’ın “Beyaz Adamın Cenneti Siyah Adamın Cehennemidir” adlı plağını bile vermişti. Cassius, Lousville’e geri döndükten sonra kendisine verilen ve siyahilerin neden geri kaldığını, dilsiz, kör ve sağır olarak nitelendirildiğini sorgulayan bu plağı sürekli dinlemeye başlamış, sözlerinden oldukça etkilenmiş ve okula geri döndüğünde de İslam Ulusu hakkında bir dönem ödevi hazırlamak istemişti. Ancak, öğretmeni beyaz ırktan insanların ve bir takım siyahi insanın İslam Ulusu’ndan korktuğu gerekçesiyle ödevi hazırlamasına izin vermemişti. Cassius Clay, bu durumun ona engel olmasına izin vermeden İslam Ulusu hakkında araştırmalarına devam etmiş ve onların öğretilerini yıldan yıla iyice benimsemeye başlamıştı.

1962 senesinin Haziran ayına gelindiğinde Cassius, İslam Ulusu’nun Detroit’te düzenlenecek olan büyük çaplı mitingine gitmek için yola çıktığı zaman yol üzerinde yemek molası vermiş ve girdiği restorantta ona bundan sonraki 3 yıl boyunca dostu, öğretmeni ve akıl hocası olacak olan Malcolm X’le tanıştığı an gerçekleşmiştir.

Ya Ayrılık Ya Ölüm

Elijah Muhammed’in öğretisi ayrımcılığa karşı birlik beraberlik sağlamak değildi tam tersi Elijah Muhammed, Beyaz ve Siyah ırkın birbirlerinden katı bir şekilde ayrılmasını istiyordu. Elijah Muhammed’i babası gibi gören Malcolm X için de durum ilk başlarda böyleydi. Siyahilerin, beyazlardan üstün olduğunu üstü kapalı bir şekilde ima ediyor ve konuşmalarındaki nefret apaçık görülüyordu. Cassius Clay ve Malcolm X, İslam Ulusu öğretilerinin onlara verdiği özgüvenle korkusuz bir ikili olmuştu. Cassius Clay, Malcolm X yakınlarda konuşma yapıyorsa konuşmalarını dinlemeye gidiyor, Malcolm X de Cassius ile özel olarak ilgilenerek boks maçlarını izlemeye gidiyordu. Malcolm X bildiği ve anladığı her şeyi Cassius’a aktarıyordu. Bu açıdan aralarındaki ilişki usta-çırak ilişkisine oldukça benziyordu ve dostlukları günden güne derinleşiyordu. Malcolm X ile tanılan Cassius’un tarzı ve söylemleri de artık değişmeye başlamıştı. Birçok kez İslam Ulusu’nun sahip olduğu militarist giyim tarzıyla sokağa çıktığı ve Malcolm X’in konuşmalarından etkilenerek söylemlerde bulunduğuna insanlar tanık oluyorlardı. O da Malcolm X ve İslam Ulusu gibi “Göze göz, dişe diş” demeye başlamıştı ve zulüm gören siyahiler için artık adalet istiyordu.

Malcolm X’in yaptığı konuşmalardan rahatsız olmaya başlayan kişiler de yok değildi. Bunların en başında Federal Soruşturma Bürosu (FBI) geliyordu. Elijah Muhammed de Malcolm X’in İslam Ulusu üzerinde güç sahibi olmasından rahatsız olmaya başlamış ve onu birçok kez kendi öğretilerinin biraz bile olsa dışına çıkarak konuşma yapmaması konusunda sert bir dille uyarmıştı.

Yükselişle, Düşen Dostluk

Dünya Ağır Siklet Boks Şampiyonası için karşı karşıya gelen Sonny Liston ve Cassius Clay’in ilk maçı 25 Şubat 1964’te Florida’da gerçekleşti. Bu maç Sports Illustrated dergisi tarafından yirminci yüzyılın dördüncü en büyük spor anı olarak tanımlandı. Cassius bu maçta 7-1 galip gelmişti ama maç başlamadan önce basınla yapılan röportajlardaki küstah tavırları, müslüman olmasından dolayı antipati kazanmış ve ağır sıklet şampiyonasını siyahi bir müslümanın kazanması istenmemesinden ötürü oldukça yerilmişti. Irkçılık o kadar üst düzeydeydi ki maçın iptal edilmesi bile söz konusu olmuştu. Maçtan önce Cassius’la konuşup onu motive eden ve maçtan sonra onunla bu zaferi kutlayan isim ise yine Malcolm X’di. Ona her zamanki gibi destek olmuş ve akıl hocalığı yapmış, bu zaferinden sonra konuşmalarına ve tarzına dikkat etmesi gerektiğini vurgulamıştı.

Elijah Muhammed ile arası iyiden iyiye açılan Malcolm X, İslam Ulusu’ndan dışlanmaya başlamıştı. Cassius’un kazandığı büyük zaferden sonra Elijah Muhammed, Cassius’ı yanına çekmiş ve ondan “en büyük takipçim” diyerek bahsetmişti. İslam Ulusu’nun içine tamamıyla giren Cassius, Elijah Muhammed’in yönlendirmesiyle Malcolm X’ten uzaklaşmaya başlamış ve onu yoldan sapan ve dikkat çekmeye çalışan eski bir İslam Ulusu mensubu olarak görmeye itilmişti. Ancak, Malcolm X, Cassius’dan her zaman dostum diyerek bahsetmiş ve ona güvenmişti. Malcolm X o zamanki genel görüşe göre -Cassius’ın da görüşüne göre- yoldan sapan bir mensup değil doğru yolu bulan ve islamiyetin hoşgörü tavrını içselleştiren bir insan hakları aktivistiydi ve bu yüzden Elijah Muhammed’in ayrılıkçı tavrından uzaklaşmıştı ama bu durum onu kendi sonuna yaklaştırmıştı. Cassius’un, dünya şampiyonu olarak ün kazanması öğretilerin herkes tarafından bilinmesine en azından görmezden gelinemeyecek kadar apaçık ortaya konulması konusunda çok işe yarıyordu. Malcolm X bu durumu avantaj ve kendisini koruma olarak görmüştü. Fakat, Clay ona sırtını döndü ve Malcolm X, Harlem’de Audubon Ballroom Konferans Salonu’nda yaklaşık 400 kişiye yapacağı konuşma sırasında suikaste uğrayarak öldürüldü. Davası eşitlik, özgürlük ve adalet olan bu isimsiz kahraman son nefesini verdiği zamanda bile ırkçılığa karşı mücadelesini vermeye devam ediyordu. Zaman geçmesiyle gerçeklerin farkına varan Muhammed Ali daha sonra Malcolm X hakkında konuşmuş ve ona sırt çevirerek onu kurtlar sofrasında yalnız bıraktığı için ne kadar pişman olduğunu dile getirmişti. Malcolm X’in büyük bir fikir adamı ve bir dost olduğunu söyleyen Muhammed Ali, kendisine pek çok konuda haklı çıktığını söyleyebilmeyi, o olmasaydı müslüman olamama ihtimalinin olduğunu ve zamanı geriye alabilseydi ona asla sırt çevirmeyeceğini belirtmişti. Boks kariyerine büyük başarıları sığdıran Muhammed Ali, küçük ama derin bir dostluğu sığdıramamanın vicdani muhakemesiyle parkinson hastalığıyla uzun süre mücadele etmiş ve 3 Haziran 2016 yılında Arizona’da tedavi gördüğü hastanede solunum yetmezliğinden dolayı hayata gözlerini yumdu.

Adalet

Muhammed Ali’den önce de sonra da birçok sporcunun sosyal olaylar ve adalet için kamuoyuna verdikleri mesajlar ve ırkçılıkla ettikleri mücadele çok kez görülmüştür. Bunlardan en yakın tarihli olanı sporcuların konuşma yapıp sosyal medya üzerinden siyahilere yapılan ırkçılığa tepkilerini gösterdikleri Black Lives Matter hareketidir. Bu duruma verilebilecek bir diğer örnek sporcu ise ülkemiz topraklarından Naim Süleymanoğlu’dur. Naim Süleymanoğlu da zamanında Türkiye’ye gelmeden önce ırkçılık ve ayrımcılıkla mücadele etmiş yaptığı spordan kazandığı ünü tüm dünyada farkındalık yaratmak için bir araç olarak kullanmıştır. Kariyeri boyunca 7 dünya şampiyonluğu elde etmesinin yanı sıra 46 dünya rekoru da kırmayı başaran Naim tarihe adını yazdırırken aynı zamanda Bulgaristan’daki Müslüman ve Türklere uygulanan asimilasyon politikasını da tüm dünyaya duyurmuştu.

Exit mobile version