Site icon Victory Dergi

Manu Ginobili: Kalkmaktan Vazgeçiş

Zaman asla durmayarak her şeyi sonuna sürüklemeye milyonlarca yıldır devam ediyor. Aşklar, arkadaşlıklar hatta hayatlar her saniye iyi veya kötü, vedasına yaklaşıyor. Canı yanan herkes vedaların zamansızlığından dem vuruyor. Oysa bazı vedalar var ki; mecbur kalınan ve dibi sıyrılan süreçlerin sonunda gelen…

Emanuel David Ginobili de La Nación’a* yazdığı veda mektubunda söylediği gibi, bu oyunun artık suyunu sıkmıştı. Sahadaki enerjisine, hâlâ yapmaya devam ettiği imza hareketlerine bakınca basketbolu bırakma kararı şaşırtıcı görünse de artık o çılgın tay zamanları geride kalmıştı.

23 yıllık profesyonel basketbol kariyerinin, bir insan vücudunun yıpranması için gereken her şartı sağladığı kesin. Hatta sadece profesyonel sporculuğun dahi sağlığa zararlı olduğuna eminim. Ancak Manu’nun kariyerine bakınca inanın bazen kendinden şüphe etmemesi elde değil. Her şartta ve seviyede ortaya koyduğu mücadele birçok kez sahadan sakat ayrılmasına sebep olsa da tekmeye kafa atan bir basketbolcu olarak ender görülen bir türün temsilcisi o.

Büyük Karakter, Büyük Kariyer

Arjantin Ligi’nde başladı kariyeri ve yaşadığı sayı krallığının ardından İtalya macerasına atıldı. Bir sayı kralından muhakkak beklentiler olacaktır. Yetenekli olduğu da yadsınamaz bir gerçek. Ancak tarihin gördüğü en özgün oyunculardan olduğu düşünülünce gerçek beklenti sınırlarını çiğneyerek geçmesine şaşıranlara da saygı duymak gerek.

Euroleague’i kazandığı, defalarca MVP olduğu unutulmaz İtalya yıllarının ardından ise NBA’de yeni bir meydan okumanın içine attı kendini. Yeni olan her şey heyecan verir. Yeni gidilen her yer yabancıdır. Daha önce ispat edilen her şey bir kenara, yeni bir ortam için herkes “Bu sefer farklı!” der. İnsanoğlunun en büyük ortak yanılgılarına sebep olan öngörülerden biri budur. Manu Ginobili de basketbol dünyasının ortak yanılgılarından biri olmayı başaracak karakterin tüm özelliklerine sahipti. O halde onu NBA’de de muhteşem bir kariyer beklemekteydi.

Mantık yanıltmadı. Manu 57’nci sıradan seçildiği NBA arenasında yalnızca 4 şampiyonluk elde etmedi. Bazı oyuncularda üstün başarı gibi duran ama kendisi için sıradanlaşmış birçok ödüle de sahip oldu. Efsane Spurs’un büyük üçlüsünden biri oldu. Uçuk kaçık, zayıf beyaz adamdan -Nowitzki sevenler kızmasın- tarihin en iyi uluslararası oyuncusuna dönüştü. Dönüştü derken, o zaten bir efsane hamuruna sahipti. Ancak bazen kendini kabul ettirmek, Ginobili bile olsanız zaman alabilir.

Manu Ginobili

Halk Kahramanı

Bu kadar takdir gören bir sporcuysanız ulusal kahraman olma şansınız da var demektir. Manu Ginobili de bu fırsatı tepmedi. Arjantin’in efsane kadrosunda mücadele ettiği seneler boyunca pek çok şampiyonada boy gösterdi. Olimpiyat şampiyonu oldu. Dream Team’i yendi. Basketbolun iki kutbu Yugoslavya ve ABD’nin arasına kendi ülkesinin adı girerken unutulmaz jenerasyonun liderlik koltuğunda hep o oturdu.

Aralara serpilmiş gibi görünen başarıların kişisel olanlarını bir kenara alıp, en önemlilerini toplayınca ortaya çıkan tablo: 4 NBA şampiyonluğu, Euroleague şampiyonluğu, Olimpiyat şampiyonluğu. Üçünü birden kazanan tarihteki yalnızca iki kişiden biri (Diğeri; Bill Bradley). Oysa saha içi istatistiklerine bakınca sıradan bir oyuncunun kendi çapında başarılı kariyerini görüyoruz belki. Ama basketbolu bıraktığını ilan eden tweetine gelen tepkiler; istatistiklere yansımayan katkılarının, hem oyuna hem ülkesine değer katmış karakterinin hakkını veriyor. Tıpkı Spurs’un AT&T Center’a asıp 20 numaralı formasını emekli etmesi gibi…

Kendisinden sonra NBA’e adım atan başta Arjantinliler olmak üzere uluslararası oyuncular için açtığı kapı, bugün her maçta defalarca izlediğimiz euro stepi bir Arjantinli olarak NBA’e kalıcı olarak kazandırması, hem liderliği hem yoldaşlığı hakkını vererek yapmasıyla basketbola ve izleyenlerine birçok miras bıraktı Ginobili.

Saygıyı da başarıyı da kazıyarak elde etmiş bir oyuncudan bahsediyoruz. “Yetenek mi çalışmak mı?” çıkmazına yeni soluk getiren, makineleşmiş bir sanatçıyı konuşuyoruz. Ondan çok daha çalışkanlarını da çok daha yeteneklilerini de gördük. Daha iyi liderleri, daha iyi yardımcı oyuncuları izledik. Tüm bunları gerektiği yerde ve anda tek potada eriten küçük bir azınlığın mensubu olan bu uluslararası yıldızın bir eşine daha rastlamadık.

Vedalaşmak Zor İştir

Kaybedilen finaller, sakat halde oynanan maçlar, ilk beşten benche dönülen zamanlar da Manu’nun basketbolla ilişkisinin iniş çıkışlarında birer durak oldu. Zaten eğer kaydetmeden çıkıp tekrar oynayarak kaderini kendinizin yazdığı bir konsol oyunundan bahsetmiyorsak, hayat da tam böyle ilerler. Yaşanılan ve akıldan silinmeyenleriyle, unutulan ama bıraktığı hisleri geçmeyenleriyle her an vedasına hazırlanır insan.

Sezon öncesi antrenmanlarına katılıp da artık yürümediğini anladığında 41 yaşındaydı. Gitmeye cesaret edememiş ve belki de bu yüzden basketbol onu bırakana kadar direnmişti. Her ne kadar son ana değin bize keyif veren oyununu izletse de o da veda etmek, emekliliğin tadını San Antonio ya da Bahía Blanca sahilinde çıkarmak zorunda kaldı. Şimdi daha mekanik ama duygusuz veliahtları izlerken vedasına üzülebiliriz. Öte yandan biz ne kadar üzülsek de rahmetli Erdal Tosun’un Rina’da dediği gibi:

“Vedalaşmak asıl kalana değil gidene koyar!”

Kaçınılmaz sonu, yolun en başında düşünürken hayal edilebilecek bir şekilde yaşamak için şanslı olmak gerek. Her veda gibi hüzünleri olan şanslı Manu’nun vedası; yaşadığı, yaşattıkları ve geride bıraktıklarıyla hayalleri süsleyen cinsten oldu. Vedasına çok üzüldüğümüz bir başka efsane Kobe’nin, Manu Ginobili için dilekleriyle noktayı koymalıyız sanırım:

“Basketbolun tadını çıkardığın gibi bundan sonra da hayatının tadını çıkar hermano.”**

 


*La Nación: Arjantin’de her gün yayımlanan bir gazete. İspanyolca’da millet anlamına gelmektedir.

**Hermano: İspanyolca’da kardeş anlamına gelmektedir.

Exit mobile version