Site icon Victory Dergi

Lionel Messi: Sürgün Yiyen Efsane

Hayat dediğimiz süreç, tezat silsileleri ile doludur bana göre. Dergimizin bu ayki teması “başlangıçlar” olarak belirlendiğinde de bu düşünce tekrar aklımda beliriverdi. Çünkü, her başlangıç aynı zamanda bir sonun devamıdır. Bu sonlar bazen hazırlıksız yakalar bizi, bazen de sadece malumun ilanıdır. Bu hikayenin başlangıcı da hala alışamadığımız bir sonun devamı aslında. Batı Avrupa’nın en çok turist ağırlayan şehirlerinden biri olan Barselona sadece Antoni Gaudi’nin eserleri veya plajları ile dikkat çekmiyor. Futbolseverlerin beğenisini kazanan Camp Nou da turistlerin uğrak noktalarından. Ama, her sahnede olduğu gibi buranın da ziyaretlere sebep olan bir yıldızı vardı; Lionel Messi.

Katalan kulübünün yeniden yükselişi sırasında sahneye ilk adımlarını atan Messi, kısa sürede kendini başrole aldırdı. Ronaldinho’nun Milan’a transferi sonrası daha da ön plana çıkan Arjantinli Pep Guardiola ile beraber futbolu bambaşka yerlere getirdi ki bu oyunun etkisi Pep gittikten sonra bile sürdü. Sürekli karşılaştırıldığı ve bireysel rekabet içinde olduğu Cristiano Ronaldo’nun da La Liga’nın diğer büyüğü Real Madrid’e gelmesi, daha motive bir Messi izletti bizlere. Ama hayat bu, her şey aynı kalmıyor.

Kaybolan Yıllar

Kaseti günümüzden biraz geriye 2017 yazına sarıyoruz. Yakaladıkları uyum sayesinde futbolun unutulmaz ortaklıklarından biri haline gelen Messi-Suarez-Neymar üçlüsü Brezilyalı yıldızın Paris Saint Germain ile anlaşmasıyla birlikte dağıldı. Futbol kamuoyu Barcelona’nın bu transfere nasıl karşılık vereceğini merakla bekliyordu zira kaybettikleri isim o dönemde dünyanın en iyi üçüncü futbolcusu olarak görülüyordu. Bünyesinde her zaman yetenekli gençleri bulundurmak isteyen Barça’nın bu mevkiye seçtiği isim ise Borussia Dortmund’un 20 yaşındaki kanat oyuncusu Ousmane Dembele oldu. Belki de bu transferle dönemin başkanı Josep Maria Bartomeu bir kumar oynamak istedi. Elde edilen 220 milyon avroluk gelirin 135 milyonu Fransız oyuncu için harcandı. Fakat, bugün bile Dembele’nin takıma katkısı Neymar’ınkinden oldukça uzakta. Dostoyevski’nin Kumarbaz romanını okumuşsanız, kazanmaktan sonra kaybetmenin nasıl hissettirdiğini, o hırsın insanı nasıl sarmaladığına aşinasınızdır. Barcelona da Bartomeu da romandaki Aleksey’den farksız değildi artık. Dembele transferindeki başarısızlığı ilerleyen transfer dönemlerinde Liverpool’dan Philippe Coutinho ve Atletico Madrid’den Antoine Griezmann transferleriyle örtmeye çalıştılar fakat nafile. Bu oyuncuların bırakabildiği tek iz yeşil sahada değil muhasebe dosyalarında oldu.

Ateşten Gömlek

Barcelona’nın eski şaşalı günlerini düşündüğümüzde, Wembley Stadyumu’nda 2011 Şampiyonlar Ligi zaferini tatmış o takım gözümüzün önüne gelir. O kadronun sol beki Eric Abidal, 2018’de Katalan devine sportif direktör olarak geri döndü. O kadronun yıldızı Lionel Messi ise takımın kaptanıydı. 2019-20 sezonu Barça’nın istediği gibi gitmiyordu. Eric Abidal’in sezon ortasında gönderilen teknik direktör Ernesto Valverde için konuşurken “bazı oyuncuları” hedef alması kulüpteki huzursuzluğu daha da arttırdı. Sessiz mizacıyla tanınan kaptan, imajının aksine bir tavır sergileyerek Abidal’e sosyal medya üzerinden: “herkes işine baksın” minvalinde bir cevap verdi. Belki bir alınganlık, belki de takımı koruma içgüdüsü vardı bu sözlerin arkasında, bilemiyoruz. Ama, artık Barcelona’da olmak keyifli bir durum değil de ateşten gömleği giymek gibi duruyordu uzaktan bakılınca.

Yıkım

Hepimizin malumu, pandemiyle beraber 2020 yılında hayata bir süre ara verdik. Bazen bu tarz molalar kötü bir durumun düzelmesinde ilk adım olabilmekte. Messi de bunu ummuştur muhakkak ancak Barcelona krize ara vermedi. Yönetimdeki yolsuzluk iddiaları, Barcelona’yı başka bir girdabın içine sürükledi. Abidal’in demeçleri, pandemi, yönetim krizi derken hırpalanan futbolcuların ruh hali sahaya da yansıdı. Katalan devi uzun süre favori olarak sürdürdüğü La Liga yarışını Real Madrid’in ardında ikinci olarak tamamladı. Takım, yaşadığı hayal kırıklığının ardından Camp Nou’daki seyircisiz maçta Napoli’yi eledi ve izole olarak gerçekleşmesine karar verilen Şampiyonlar Ligi eşleşmeleri için Lizbon’a gitmeye hak kazandı.

Belki de o gün bazı taraftarlar Lizbon’a hiç gitmemiş olmayı dilerlerdi. Çünkü, çeyrek finaldeki rakipleri Bayern Münih 8-2 gibi ezici bir skorla önce yarı final daha sonra da şampiyonluğun yolunu tuttu. Bir dönem Avrupa’yı domine eden Barcelona sahada artık Avrupa’nın en büyüklerinden biri değilmiş gibiydi. Bu hezimetten bir hafta sonra Leo, kulübe yazılı olarak talebini iletti; “Ben gitmek istiyorum.” Önce Juan Laporta onu takiben de Sandro Rosell’in başkanlığında kaydedilen bütün ilerlemeler, Josep Maria Bartomeu’nun döneminde yerle bir oldu dersek abartmış olmayız. Bartomeu döneminde kazanılan kupaların çoğu, ondan önceki başkanların izini taşımaktaydı aslında. Kendisinin getirdiği yenilikler ise artık kulübe zarar vermekteydi ve o da bunun farkındaydı. “Neymar’ı kaybeden başkan” oydu, “Messi’yi de kaybeden başkan” olamazdı. Bu yüzden Messi’yi takımda tutmak için her şeyi yaptı. Lionel Messi ise kaderine razı oldu. Hukuki hakları olmasına rağmen evi bildiği Barcelona’yı dava etmektense mutsuz olmayı tercih etti. Ama ok yaydan çıkmıştı, sadece kendisi farkında değildi. Messi’nin ayrılık talebinden sonra koltuğu sallanan Bartomeu, güven oyu alamadı ve başkanlık koltuğuna tekrar Juan Laporta oturdu. Bu sefer daha mutlu bir Lionel Messi vardı ama Bartomeu laneti, Messi ile Barcelona birlikteliğini etkilemeyi bırakmadı. 2017’den beri yapılan pahalı transferler, Barcelona’yı büyük bir ekonomik yükün altına sokmuştu. La Liga’nın yürütmekte olduğu finansal kurallar, 2021 yazında Barça’nın oyuncularının lisanslarını çıkarmakta sıkıntılara sebep oldu. Futbolcu maaşlarının yıllık gelire oranı en fazla yüzde 70 olmalıyken Barcelona’da bu oran daha da fazlaydı. Aynı yaz sözleşmesi sona eren Leo bu sefer kalmayı istedi, ama artık gitmek zorundaydı.

Huzur Arayışı

2017’de hem Neymar hem de Fransızların genç kahramanı Kylian Mbappe ile güçlenen Paris Saint Germain, şüphesiz bu transferleri Ligue 1 için yapmadı. İki kere Monaco ve Lille’e şampiyonluk yarışını kaybetseler de 2013’ten bu zamana süregelen bir dominasyon söz konusuydu. Öyle ki, Fransa futbolunun en üst düzey ligi “farmers league” yani “çiftçiler ligi” diye anılır hale geldi. PSG’nin Katarlı başkanı Nasser El-Khalifi daha büyük bir kupayı düşlemekteydi. 2020 Ağustos’unda, Lizbon’da bunu başarmaya çok yakın olsalar da Paris altyapısında yetişen Kingsley Coman’ın golüyle kupa Bayern’in müzesine gitti. Herhalde artık kendisi de “daha kimi almam gerek” diye düşünürken, bir yerlerden kendisine ilahi bir cevap verildi. Barcelona’dan ayrılmak zorunda kalan Lionel Messi beş gün sonra Paris’e giden uçakta kendini buldu. Hem eski takım arkadaşı Neymar’ın hem de vatandaşı Mauricio Pochettino’nun da burada bulunması kendisi için rahat bir ortam arayan Leo’nun tekrar motive olması için gerekli gözüküyordu.

Neymar’ın kariyerini konu alan “Mükemmel Kaos” belgeselinde Paris taraftarlarının ne kadar sabırsız olduğuna şahit olmuştuk. Sezona formsuzluk ve sakatlıklarla uğraşarak giren Messi de bundan nasibini aldı. Şampiyonlar Ligi’nde yaşanan Real Madrid yenilgisi sonrasında ise tepkilerin şiddeti daha da arttı. Madrid’de elendikten sonra oynanan ilk lig maçında top ne zaman ayağına gelse Arjantinli yıldız alelade bir isimmiş gibi ıslıklandı. Kariyerinde ilk kez Messi, taraftarlarından saygı değil tepki görüyordu. Sezon sonuna geldiğimizde PSG’nin müzesine götürdüğü kupa sayısı birdi. O da lig şampiyonluğu. Bu şampiyonlukta Messi’nin payı fazla değildi ki bu transfer gerçekleşmese de PSG büyük ihtimalle şampiyon olacaktı. Vasat geçen ilk sezonun ardından Leo’yu yeni bir görev beklemekte; o da yeniden başlayarak eski itibarını geri kazanmak

Exit mobile version