Londra’da inanılmaz sıcak bir gün…
Tarih, 7 Temmuz 2013.
Yer, birçok tenissever için mabet sayılan Wimbledon’ın merkez kortu.
Tribünde boş yer yok. Her koltuk dolu.
Britanyalılar için asla sıradan bir gün değil.
Hayat adeta durmuş, herkesin yüzünde aynı ifade… Hafif endişe, biraz da umut.
Yıllar boyunca ikonik bir yere dönüşen Henman Tepesi, Murray Dağı olmuş durumda.
Kortta, çocuk yaşlardan itibaren hem çok iyi arkadaş hem de kıyasıya mücadele eden iki tenisçi: Turnuvanın 1 numaralı seri başı Sırp Djokovic ve 2 numaralı seri başı İskoç Murray.
Yıllar boyunca Tim Henman’dan beklenen ama bir türlü gelmeyen şampiyonluk ve kafalarda yine aynı soru işareti: Acaba bu sefer olacak mı?
Büyük beklentilerin ve aşırı sıcak havanın hakimiyetinde başlayan ilk sette Andy Murray ve dolayısıyla Britanyalılar için her şey harika gelişiyor. İlk seti Andy Murray 6-4 kazanıyor.
Andy Murray’nin üzerinde, yaklaşık bir yıl önce Amerika Açık’ta Djokovic’e karşı kazandığı ve ilk Grand Slam tekler şampiyonluğunu elde ettiği maçın öz güveni hissediliyor.
Ama karşısındaki rakip Djokovic olduğu için hem İskoç raket, hem de seyirciler her an her şeyin değişebileceğinin farkında.
Murray, ikinci sette de inatçı ve inançlı görüntüsünden asla taviz vermiyor. 7-5’lik skorla imkânsızı başarma yolunda bir büyük adım daha atıyor.
Merkez kort adeta yıkılıyor. Şu an Britanya’nın en önemli insanı, Murray’den başkası olamaz!
Artık imkânsız olan, bir set kadar yakın.
İlk setin benzeri bir mücadele, nefeslerin kesildiği puanlar, her iki tenisçinin de verdiği insanüstü mücadele ve sonunda Murray ile beraber tüm Britanya’nın çığlığıyla biten, bir benzeri daha olmayacak kadar harika bir hikâye…
Dile kolay, 1936 yılında Fred Perry’nin “Tek Erkekler” zaferinden sonra, bu başarıyı tekrar eden başka bir Britanyalı olmamış. Nihayetinde Andy Murray annesinin, eşinin ve tüm Britanya’nın gözleri önünde bu büyük zaferi elde etmiş.
O anda dünyanın en mutlu insanı Andy Murray’den başkası olmasa gerek.
Ah O Üçlü Olmasaydı!
Murray, kortun dışında oldukça sakin bir karaktere sahipti. Fakat kortun içinde, özellikle stres seviyesinin fazla olduğu büyük üçlüyle karşılaştığı maçlarda agresif ve dağınık bir görüntü ortaya koyuyordu.
Özellikle Federer ve Nadal izlediğinde bu şekilde davranışlara hiç rastlamayan tenisseverler için Murray’nin kortun içindeki bu durumu biraz da antipatik bir ortamın oluşmasına neden oluyordu.
Öyle ya, eğer dördüncü büyük olarak anılacaksan, bu davranışlarına engel olmayı da bir şekilde öğrenmen gerekmez miydi?
Bu problemin üstesinden gelmek için birçok koç ile çalıştı. Alex Corretja, Brad Gilbert, Leon Smith, Miles Maclagan gibi isimler de bu derde derman olmadı.
Herkes tarafından kabul gören büyük bir yeteneğe ve tutkuya sahipti. Ancak yıl 2012’yi gösterdiğinde hâlâ kendisinden beklenen Grand Slam zaferine ulaşamamıştı. Bu, Murray’nin üzerindeki baskıyı bir tık daha artırıyordu.
Grand Slam’larda 3 kez finale ulaşmasına rağmen büyük üçlüye takılıp bir türlü şampiyonluk kupasını kaldıramıyordu.
Haliyle artık radikal bir karar almak zorunda kalıyordu Andy. Uzun uğraşlardan sonra, 8 Grand Slam zaferine sahip olan ama daha önce antrenörlük deneyimi olmayan efsane tenisçi Ivan Lendl ile anlaştığını duyuruyordu.
Kafalarda soru işaretleriyle başlayan bu birliktelik, Andy Murray’nin kariyerindeki en iyi günlerini yaşamasını sağlayacaktı.
Bu birliktelikle beraber Andy, önce 2012 Londra Olimpiyat Oyunları’nda altın madalyayı kazanacaktı. Sonrasında kariyerinin ilk Grand Slam zaferine Amerika Açık’ta ulaşacaktı. Son olarak, 2013’te hayatının en önemli kupasına Wimbledon’da sahip olacaktı.
Hem de muhteşem üçlünün tenisi domine ettiği bir dönemde!
Ancak akıllarda her dönem sorulacak bir soru kalacaktı.
Acaba Murray, aradan yıllar geçmesine rağmen, günümüzde bile zirvede kalabilme başarısını gösteren üçlünün olmadığı bir zamanda tenis kariyerini sürdürmüş olsa nasıl olurdu?
İskoç tenisçinin 11 Grand Slam finaline çıkıp sadece 3 şampiyonluk kupasını kaldırdığını, çıktığı finallerin beşinde Djokovic’e, üçünde ise Federer’e kaybettiği gerçeğini unutmamalıyız! Murray’nin, üçlünün hegemonyasında olmayan bir zamanda tenis kariyerine devam ettiği hayal edildiğinde, çok daha büyük başarılara imza atacağını kestirmek o kadar da zor olmuyor!
Cesur Yürek
Andy Murray’i sadece yeteneğiyle ve başarılarıyla anlatmak çok doğru olmaz.
Murray cinsiyet eşitliği konusunda görüşleriyle öne çıkan kadın tenisçilere ve antrenörlere olan desteğiyle birçok kişi tarafından takdir görmüş bir sporcu aynı zamanda.
Tenis dünyasının efsane isimlerinden Serena Williams, bir röportajında Murray’den şöyle bahseder: “Kadınlar ve kadınlar tenisi için büyük bir destekçi. Onun harika bir insan olduğunu düşünüyorum. Gelecek dünya ve hayat ile ilgili şeyleri oldukça benimsemiş ve içselleştirmiş birisi.”
Serena’nın ve tenis dünyasının sembol isimlerinin Andy hakkındaki bu görüşleri, yaşadığı sakatlıklardan ve olumsuzluklardan güçlü bir şekilde geri dönmesi, kariyerine yeni başarılar eklemeye ve mücadelesine devam etme tutkusu tenise veda ettiğinde onu “CESUR YÜREK” olarak hatırlamamızı sağlayacak.